Makale

GÜN BAŞLARKEN VE BİTERKEN AYNAYA BAK

GÜN BAŞLARKEN VE BİTERKEN AYNAYA BAK

Dr. Ahmet Murat Özel
İbn Haldun Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi

Sufilerin eserlerinde, müminin gündelik hayatını yoluna sokmasında yararlı ve pratik bulunabilecek iki öneri geçer. Bunlardan ilki, günün başında yapılmasını tavsiye ettikleri muşârata, diğeri ise günün sonuna özgü muhasebe. Bu amellerin her ikisi de konunun nefs olduğu amellerdir. Günün karşılanması ve uğurlanmasını gerektirdikleri için uyanıklık, nefse karşı açık ve samimi olmayı gerektirdikleri için dürüstlük, sürekliliğini eyleme dökmeye borçlu oldukları için asker disiplinine ihtiyaç duyarlar.

Karşılıklı anlaşma demek olan muşârata, müminin sabahleyin âdeta nefsini karşısına alarak, onunla o henüz başlamakta olan gün için bir anlaşma yapmasını içerir. Güneş doğmuş, taze, el değmemiş, dünün aynısı olmayan bir gün başlamıştır. Acaba bugün nasıl geçecektir?

Muşârata, bugün nasıl geçecek sorusunu maddi kabuğundan soyup çıkarmaya yarar. Dikkatini manen gelişmeye ve dün işlenen hataları tekrar etmemeye yönelten birisi için muşârata, ele geçen bir fırsata duyulan minneti içerir. O kişi öldükten sonra dirilmiştir ve kendisine verilen bu yeni gün fırsatını doğru kullanmak istemektedir. Onun şuurunda, her gün dünya sil baştan yaratılmakta ve her günün sonunda bir kez daha viran olmaktadır. Yaratılış ve yıkım arasında salınan bu dünyayı karşılamanın ve uğurlamanın bir yoludur muşârata ve muhasebe.

Yirminci yüzyılda yaşamış önemli bir alim ve arif olan Ahmed el-Alavî’nin şöyle bir nasihatı vardır: “Nefsine arkadaşlık et ve ona onda olan güzellikleri göster.” Nefse arkadaşlık etmek, nefsi muhtemel tehlikelerden korumak ve onu aslında sahip olduğu potansiyelden haberdar etmek anlamına gelir. Nefis terbiyesi denilen her neyse, aslında bu söz onun farklı bir ifadesidir. İşte muşârata bu dostluğun da bir tür sergilenişidir. Kişinin nefsiyle yapacağı samimi bir hasbihâl de sayılabilir: “Nefsim, bu yeni bir gün. Dün işlediğimiz hataları işlemeyelim. Bugün bizim aleyhimize değil, lehimize olsun. Günün sonunda bugünün kıyameti kopacak ve toprağa girer gibi yatağa gireceğiz. Acaba günü nasıl kapatacağız? Gel, mutmain, mesut, kul olarak kapatalım.”

Her davranışının, elinin ve kalbinin her kımıldanışının şuurunda olan biri için hiçbir gün, hatta hiçbir an diğerinin aynısı değildir. Her zaman dilimi onun için dirilişi ve kıyameti içinde barındırır. Ama insanın böylesi bir yüksek şuuru sürdürmesi kolay değildir. Her zaman diliminin içindeki diriliş ve kıyamet, tabiatın değişimiyle desteklenmediği için, bunun güçlü bir biçimde farkında olmamız her zaman mümkün olmaz. Ama bir günün dirilişi ve kıyameti öyle değildir. Sabah, güneşini gönderir ve gündüzün saltanatı başlar. Kuşlar, böcekler bu anı karşılar. Beden dinlenmiş ve yatışmış olarak, dirilmeye hazırdır. Gece, dün yaşananların dünde kaldığını ima edercesine, olan biteni gölgelemiş, fenalığımızı unutmaya hazır bir dostun belleği gibi davranmıştır. Şimdi sabahın vaktidir. Yaşayıp gitmekte olduğumuz şeye bir daha bakmak için, bir daha gelmiştir.

Hesap görmek demek olan muhasebe, belli belirsiz bir hüzün barındırır. Defteri kapatmak üzereyizdir. Yaşananları hatırlamak, hatıranın yutağına onları göndermek, defnetmenin bir yansısıdır. Akşam, bir kıyamet gibi, bir ölüm gibi geldiğinde, hatta akşam ezanının yokuş aşağı ritmine uyarak apansız geliverdiğinde, bazı şeyler için geç kaldığımızı, birçok şeyi de kaçırdığımızı anlarız. Acaba anlar mıyız?

Anlayabilmek için muhasebeye başvurmamız gerekir. Sabah, eğer vermişsek, o sözlere ne olmuştur? Sabah yakaladığımız fırsatı hovardaca çarçur mu etmişizdir? Düne göre daha iyi bir yerde miyiz? Karlı mı, zararlı mı çıkmışız? Ölmeye hazır mıyız?

Muhasebenin hemen birinci katkısı, bizim bakışımızı kendimize yöneltmemizi sağlamak olacaktır. Bakışımızı kendimize yöneltmenin hemen ilk sonucu, kendimizi murakabe etmeyi öğrenmemizdir. Sufilerin bıraktığı eserler bize şunu söylemektedir: Muhasebe murakabeyi doğurur. Murakabe ise müşahedeyi. Yani kendimizi hesaba çektikçe, hataları gözlemleme imkânı buluruz. Hataları gözlemleme imkânı buldukça, aynı hataları yapmaktan kaçınmayı öğreniriz. Hataların daha gerçekleşmeden önünü aldıkça, Allah’ı görüyormuş gibi yaşamayı öğrenebiliriz.

Sufiler tefekkür ile bir ibadeti kastederler. Onlara göre tıpkı ilim gibi tefekkür de, haşyet doğuruyorsa, yani birer bilgi ve fikir kalıbı olmaktan çıkarak, can ve kan kazanarak, müminin kimyasında marifetullaha yönelik bir değişiklik yapıyorsa değerlidir. Muhasebe de bu sebeple değerli bir tefekkür biçimidir. Muhasebe mümini, kendisine manevi hamle yaptıracak bir eşiğe getirebilir, onun nefsini yakından tanımasına yardımcı olur. Nefsi tanımaksa, Allah’ı tanımanın yoludur.

Yani, gün başlarken ve biterken aynaya bakalım. Dürüstçe, teemmülle, ince fikirle.