Makale

GÖZ

GÖZ

Muhammed Kâmil Yaykan


Gelişen teknoloji, değişen dünya, her yerde var olan kameralar. Yolda, okulda, evde hatta cebimizdeki telefonlarda. Her geçen gün nitelikleri de artmakta, sayıları da. Peki, en iyisi hangisi acaba? Hangisinin megapikseli fazla, hangisinin netleme süresi en kısa, düşük ışık performansında en iyisi hangisi?..

Uzar gider bu sorular. Biz hangi kameranın daha iyi olduğunu tartışaduralım şu an “icat edilen” en güçlü, en özellikli kameralardan çok daha iyisine sahibiz. Hatta en mükemmeline sahibiz. Üstelik bu kameranın ağırlığı sadece 7,5 gram. Enerjisi ise sınırsız. Çalışmak için pile ya da şarja ihtiyaç duymuyor. Evet, gözden bahsediyoruz. Gözümüzden. Gözümüz gibi baktığımız, dünyayı her an yeniden keşfettiğimiz, yalnızca bir saniyede milyonlarca işlem yapan gözümüzden. Kameraların en mükemmelinden…

Oldukça karmaşık bir yapıya sahip olan gözümüzde milyonlarca doku ve hücre yer alır. Her biri kendine özgü olan pek çok parçanın eksiksiz koordinasyonu sayesinde gözümüz çevreden gelen ışığı her an defalarca alır, işlemler ve beyne gönderir. Bu süreç, kesintisiz ve sürekli olarak devam eder ve görme meydana gelir.

Kabaca göz, dıştan içe şu enstrümanlardan meydana gelir: Kornea, ön oda, iris, göz merceği, camsı cisim ve retina. Tüm bunların üstünde ise gözakı adı verilen ve gözü çepeçevre saran beyaz tabaka yani sklera yer alır.

Gözün en ön kısmında yer alan kornea, ışığı odaklama ve gözü dış etkilerden koruma görevini üstlenir. Dışa doğru eğimli bir yapıya sahip olan kornea saydamdır. Işığın hiçbir engele takılmadan geçmesi için saydam olan yani üzerinde kılcal damar dahi bulunmayan kornea, insan vücudunda kanın gitmediği tek yerdir. Doğrudan havadaki oksijenden ve ön odada yer alan sıvıdan beslenir.

Baktığımız nesneden bize yansıyan ışık, göze rengini veren tabaka da olan iristen, göz merceğinden ve camsı cisimden geçerek retina üzerine düşer. İris, ortasında göz bebeği dediğimiz boşluğun bulunduğu kaslarla örülü yapıdır. Işığın şiddetine bağlı olarak bu kaslar açılır ya da kapanır yani bir diğer deyişle göz bebeği büyür veya küçülür. Bu bölgeden geçen ışık, bir ağ tabakası olan retina üzerinde yaklaşık 1,5mm kalınlığındaki sarı benek üzerine düşer. Keskin görme merkezi olarak da bilinen sarı benek ve retinada yer alan yaklaşık bir milyon optik sinir bu ışığı elektrik sinyaline dönüştürür ve beyindeki görme merkezine gönderir.

Beynin arka kısmında yer alan okspital loblar üzerinde yer alan görme merkezi ise bu sinyalleri algılayıp çözümler. Işığın bir cisimden yansıyıp görme merkezi tarafından çözümlenmesi süreğen bir şekilde hiç durmadan devam eder.

BİLİYOR MULDUNUZ?

İnsan gözünü bir fotoğraf makinesi ile kıyaslayalım isterseniz. İnsan gözü yaklaşık 600 megapiksel çözünürlüğe sahiptir. Yine gözümüz saniyede yaklaşık 30 kare görüntü işleyebilir. Teknolojik tabiri ise söylersek insan gözü 30 fps değerine sahiptir.

Kamera lenslerinin bir diğer önemli değeri ise F değeridir. Yani diyafram açıklık değeri. Göz bebeğimiz ışığa göre 2mm ila 8mm arasında bir açıklığa ulaşabilir. Dolayısıyla insan gözünün diyafram açıklık değeri f/2,4 ile f/11 arasındadır. Perde hızı ise 1/30 ile 1/125 arasında değişiklik gösterir.

Şu anki teknoloji ile sahip olduğumuz en “akıllı” kameralar dahi odaklama, pozlama süresi ve diyafram açıklığı gibi pek çok fotoğraf bileşenini uzun uğraşlar sonunda optimum seviyede yapabiliyor. Ancak gözümüz en ufak bir ışık ya da açı değişimini göz açıp kapayıncaya dek çoktan yapmış oluyor.