Makale

BİR KUR’AN MUHAFIZI ŞEHİT SÂLİM MEVLÂ EBÛ HUZEYFE

BİR KUR’AN MUHAFIZI ŞEHİT
SÂLİM MEVLÂ EBÛ HUZEYFE
Dr. Öğretim Üyesi Yaşar Akaslan
Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Resulüllah’ın ahirete irtihalinden kısa bir müddet geçmişti. İslam ordusu, Yemâme bölgesinde peygamberlik iddiasında bulunan “Müseylime” isimli büyük bir yalancı önderliğindeki orduyla savaşıyordu. Muharebenin hararetli olduğu bir sırada ensarın sancaktarı Zeyd b. Hattâb şehit edildi. İslam ordusunun dağıldığı o sıra bir hâfız sahabi, İslam sancağının yere düşmesine müsaade etmedi ve sancağı eline aldığı gibi savaş meydanındaki dağılmış Müslümanları toparlamaya çalıştı. Bu kahraman, bir yandan düşmanla savaşıyor diğer yandan da düşmanın hedefi olma pahasına İslam sancağını taşıyordu. Onun korkusuz hâlini gören sahabenin ileri gelenleri, Hz. Peygamber’in, Kur’an’ın kendilerinden öğrenilmesini tavsiye ettiği dört kişiden biri olan ve hakkında Allah’a hamdettiği bu kurrâ hâfıza şöyle dediler: “Sen Kur’an konusunda içimizde parmakla gösterilen birisin. Ne olur önden sen gitme! Sana bir zarar gelmesinden korkarız.” Bir anda “Biz Resulüllah zamanında böyle yapmazdık.” deyip günün, Kur’an’ın lafızlarının korunmasının değil, gereğinin yapılmasının vakti olduğunu belirterek tüm yakarışlara aldırış etmeyen bu yiğidin, kulakları çınlatan şu büyük yemini Yemâme meydanında yankılandı: “Eğer ben, bu sancağı bırakıp kaçarsam Kur’an’ın kötü bir hamili/hafızı olayım!” (İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ğâbe, 442)

Peygamber iltifatına mazhar olmuş bu kahraman hafız, Yemâme’de son nefesini verirken “Nice peygamberler var ki, kendileriyle beraber birçok Allah dostu çarpıştı da bunlar Allah yolunda başlarına gelenlerden yılmadılar, zaafa düşmediler, boyun eğmediler. Allah sabredenleri sever.” (Âl-i İmrân, 3/146) ayetini okuyarak şehadet şerbetini içti.

Şehadetiyle adından sıkça söz ettiren bu cengâver hafızın asıl adı Sâlim b. Ubeyd (Ma‘kıl) b. Rebîa’dır. Kaynaklarda Sâlim Mevlâ Ebu Huzeyfe olarak yer bulan bu isim, İran’ın İstahar şehrinde dünyaya gözlerini açtı. Bir süre sonra ailesi Sâsânî hâkimiyetinde bulunan Übülle’ye yerleşti. Babası bölgenin önde gelen tüccarlarındandı. Bizanslıların Araplar ile birlikte Übülle’ye düzenlediği bir baskın sırasında, şehir yağmalanıp anne ve babası öldürüldü; Sâlim ise henüz 5-6 yaşlarında küçücük bir çocukken esir alındı. Muhtelif köle pazarlarında birçok kez alınıp satıldı ve en sonunda Benî Kurayza Yahudilerinden Sellâm b. Cübeyr tarafından satın alınarak Medine’ye getirildi. Sâlim’i burada Sübeyte bnt. Ye‘âr isimli bir hanım satın aldı (İbn Sa‘d, Tabakât, 3: 81). Sübeyte, 9-10 yaşlarındaki Sâlim’i bir köle gibi değil, âdeta öz çocuğu gibi görerek ona oldukça yakın davrandı. Çıktığı bir ticaret seyahatinden dönerken Medine’ye uğrayan Mekke eşrafından Ebu Huzeyfe b. ‘Utbe, burada Sübeyte ile tanışıp anlaşarak onunla evlendi. Kısa bir süre sonra birlikte Mekke’ye taşınma kararı aldılar. Sübeyte, Sâlim’i de beraberinde Mekke’ye götürdü.

Ebu Huzeyfe ile eşi Sübeyte, Mekke’de İslam davetinin ilk yıllarında Müslüman oldular. Onlardan etkilenen Sâlim de hiç tereddüt etmeden İslam’ı kabul etti. Bunun üzerine Sübeyte, Sâlim’i azat edip istediği yere gitmesi hususunda onu serbest bıraktı. Ancak özgürlüğüne kavuşan Sâlim, kendisine çok iyi davranan bu güzel aileden ayrılmak istemedi ve onların himayelerine girdi. Evlatlıkların, gerçek babalarına nispet edilmesini emreden Ahzâb suresinin 5. ayeti nazil oluncaya kadar Sâlim’in nesebi Ebu Huzeyfe’ye dayandırılarak kendisine Sâlim b. Ebu Huzeyfe denildi. Ayetin nüzulünden itibaren Sâlim, Ebu Huzeyfe’nin mevlası olarak anıldı. Ebu Huzeyfe, çok değer verdiği Sâlim’i kız kardeşinin kızı Fâtıma bnt. Velid ile evlendirdi (İbn Sa‘d, Tabakât, 3: 81-83).

Ebu Huzeyfe’yi çok seven Sâlim, Yemâme’de ruhunu Rahman’a teslim etmeden az evvel “Ebu Huzeyfe’den haber var mı?” diye sorduğunda onun şehit olduğunu öğrenmiş ve Allah’a hamdederek “Umuyorum ki ben de dostum Ebu Huzeyfe’nin arkasından gideceğim. Eğer bana da şehadet bu meydanda nasip olursa beni dostumdan ayırmayın olur mu? Zira Resulüllah böyle yapardı. Beni de Ebu Huzeyfe’nin yanı başına defnedin! Biz dünyada birbirimizden ayrılmazdık; kabirde de ayrılmayalım!” demişti. Bu sözleri duyanlar, o gün Sâlim’in bu isteğini yerine getirdiler ve son nefesini vermeden onu gerçek dostu Ebu Huzeyfe’nin şehit olarak toprağa düştüğü yere götürdüler. Sâlim, böylece son nefesini Ebu Huzeyfe’nin yanı başında verdi. Birbirlerini Allah için seven ve dünyadayken birbirinden ayrılmayan bu iki dost, aynı yerde şehit oldular. Savaşın sona ermesiyle birlikte şehitleri tespit etmek üzere dolaşan görevli sahabiler Sâlim’i, başını Ebu Huzeyfe’nin ayakları arasına koymuş hâlde buldular (İbn Sa‘d, Tabakât, 3: 83). Birlikte iman ile şereflenen bu iki dostun şehadetleri de beraber gerçekleşmişti.

Suffe’nin önemli sakinlerinden olan Sâlim, zaman zaman mescitte tek başına kalarak sabahlara kadar yanık sesiyle Kur’an okurdu. Yine bu vakitlerin birinde, Sâlim’in gönüllere hitap eden Kur’an okuyuşu Mescid-i Nebevî’yi dolduruyordu. Oradan geçmekte olan Hz. Aişe validemiz, kalpleri titreten sesi dinlemekten kendini alamadı. Olduğu yerde kalakaldı. Bir süre bekledi. Gönüllere işleyen bu sadayı oturup dinledi. Bu sırada Hz. Peygamber (s.a.s.) hane-i saadette Hz. Aişe’yi (r.a.) bekliyordu. Hz. Aişe ise bu Kur’an sesinden Resulüllah’ı beklettiğini dahi fark edemeyecek kadar etkilenmişti. Hz. Peygamber gecikme nedenini sorduğunda Hz. Aişe ona şu cevabı verdi: “Ya Resulallah! Mescitte bir adam Kur’an okuyordu. Olduğum yerde kalakaldım. Dinlememek mümkün değildi. Ben, bugüne kadar Kur’an’ı ondan daha güzel okuyan hiç kimse görmedim!” Bunun üzerine Hz. Peygamber merak ve heyecan içinde mescide yöneldi. İkisi birlikte hızlı adımlarla Kur’an sesinin geldiği tarafa doğru yürüdüler. Resulüllah, bu yanık sesin sahibini görünce Hz. Aişe’ye şöyle buyurdu: “Bu Sâlim’dir. Ümmetimin içerisinde onun gibileri yaratan Allah’a hamdolsun.” (İbn Mâce, İkâme, 176)

Sâlim, oldukça kuvvetli bir hafızaya sahipti. Hz. Peygamber’in bu has talebesi, Dâru’l-Erkam’dan beri, vahyedilen ayetleri anında hafızasına nakşederdi. Resulüllah, Kur’an’ı en iyi bilen ve en güzel okuyan sahabiler arasında olması itibariyle Sâlim’i “Kur’an’ı dört kişiden öğreniniz! Bunlar: İbn Mes‘ûd, Ebu Huzeyfe’nin azatlısı Sâlim, Übeyy b. Ka‘b ve Muâz b. Cebel’dir.” (Buhârî, “Fedâilü Ashâbi’n-Nebî”, 26) buyurarak Kur’an’ı kendilerinden öğrenmeyi tavsiye ettiği dört kurrâdan biri olarak saydı. Bu vesileyle Sâlim, Mekke’de Dâru’l-Erkam’da, Medine’ye hicretten sonra ise suffede, muallimi olan Resulüllah’tan Kur’an’ı öğrenmekle kalmadı, öğrendiklerini suffeli kardeşlerine aktardı ve suffenin öğretmen kadrosunda yer aldı.

Hz. Peygamber (s.a.s.) Sâlim’i çok sever ve ona çok değer verirdi. Onun Allah’a olan sevgisini bir gün şöyle ifade etti: “Sâlim’in Allah’a karşı çok güçlü bir muhabbeti vardır. Hatta Allah’tan korkmamış olsaydı dahi O’na isyan etmezdi.” Bu söze istinaden Hz. Ömer (r.a.), vefatından önce kendisine kimin halife olacağını soranlara “Ebu Huzeyfe’nin azatlısı Sâlim hayatta olsaydı şûrayı toplamaksızın halife olarak onu tayin ederdim. Rabbim bana: ‘Niçin onu halife olarak seçtin?’ diye sorduğunda ise şöyle derdim: Rabbim! Ben, senin elçini şöyle derken işittim: Sâlim, Allah’ı bütün kalbiyle sever.” (Ebu Nu‘aym, Hilyetü’l-evliyâ, 1:177)

Bedir, Uhud ve Hendek başta olmak üzere bütün savaşlara Hz. Peygamber ile birlikte katılan ve cesurca çarpışan Sâlim, Uhud’da, savaşın en şiddetli anında Resulüllah’ın yanında bulunan bir avuç kahramandan biriydi. Burada Resulüllah, yüzünden yaralandığında yüreği parçalanan Sâlim, hıçkırıklarla onun sakalından aşağı sızan kanları temizledi.

Yemâme günü şehit olarak toprağa düşen Sâlim’in Hz. Peygamber’den naklettiği şu rivayet, bizlere bir hassasiyet dersi vermektedir: “Kıyamet günü, birçok insan Tihâme Dağı gibi sevaplarla gelir. Allah (c.c.) ise onların amellerini boşa çıkarır ve onları şiddetli bir şekilde cehenneme atar.” Resulüllah’ın bu sözleri üzerine Sâlim’in “Anam babam sana feda olsun ey Allah’ın nebisi! Biz o kimseleri nasıl tanıyacağız? Seni, hak peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki ben onlardan biri olmaktan çok korkuyorum!” demesi üzerine Resulüllah: “Ey Sâlim, onlar namaz kılarlar. Oruç tutarlar. Ancak kendilerine bir haram teklif edildiğinde Allah’tan hiç korkmadan o haramı işlerler. Allah da onların amellerini kabul etmez.” (Ebu Nu‘aym, Hilyetü’l-evliyâ, 1:178)

Allah, bizi de Sâlim gibi salih bir kul kılsın! Âmin.