Makale

EVİMİZ NEYİMİZ OLUR?

EVİMİZ NEYİMİZ OLUR?

Bülent Acun
İstanbul Fatih Akbaba Mehmet Efendi Cami Müezzin Kayyımı

2019 yılı sonunda Çin’in Wuhan kentinde meydana gelip 2020 yılı baharını âdeta bir kışa çeviren, bugün bütün insanlığı hiçbir ayrım gözetmeden tehdit eden, her şeyi altüst ederek hayatı felç eyleyen, koskoca dünyayı aciz bırakan bir virüsle karşı karşıyayız. Bu satırların kaleme alındığı günler itibarıyla her gün binlerce insanın hayatını kaybettiği, on binlerce insanın soluğu hastanelerin acil bölümlerinde aldığı yeni tip coronavirus (Covid-19) hastalığının en önemli sonuçlarından biri, kuşkusuz bütün insanlığı küresel ev hapsine mecbur kılmış olmasıdır.

Bugünlerde özelde Türkiye’de genelde bütün dünyada “evde kal” çağrısı hayli yüksek bir sesle dillendiriliyor. Hatta zaman zaman ülkeler, sokağa çıkma yasağı ilan ederek evde kalma olgusunu vatandaşları için bireysel bir tercih olmaktan çıkarıp yasal bir zorunluluk hâline getiriyorlar.

Hastalık şimdiye değin elbette birçok açıdan değerlendirilmiş, bundan sonra da değerlendirilmeye devam edecek. Yani bu küresel afet birçok boyutuyla iyice okunmalı ve bu okuma neticesinde ilerleyen zamanlara dair bütün insanlığın sağlık, sıhhat ve afiyeti için dersler, ibretler, fikirler, planlar, projeler ve çözüm önerileri geliştirilmelidir.

Bu zamana kadar şu ya da bu sebeple hayatın âdeta dışında kalan, büyük oranda bir otel olarak kullanılan, bu itibarla birçok asli vasfını kaybeden evlerimize dönmenin, evlerimizde kalmanın ne denli zor olduğunu biliyor, zorluğu oranında da elzem olduğunu düşünüyorum.

“Evde kal” çağrısına “Tamam kalalım da bunca zaman evde nasıl geçecek, haftalarca evlerimizde nasıl kalacağız? Bu, gün geçtikçe uzayan koca günleri geçirmek için ne yapalım?” şeklinde sonu soru işaretiyle bitecek itiraz yüklü birçok cümlenin kurulacağının farkındayım.

Bu sorulara verilebilecek müspet cevapların en başında okumanın geldiği su götürmez bir gerçek. Evet, evde kalmalı; bıkmadan, usanmadan, sıkılmadan, hoşça vakit geçirmek için evde okumalı. Evdeki okumaların verimli olabilmesi için önce evi okumalı. Evi okumadan evde okumanın imkânı ve faydasının olmadığı iyi bilinmeli. İşte size ev okumaları için anahtar bir soru ya da bir ev okuma denemesi: “Evimiz, neyimiz olur? Bu hamurun çok su götürdüğünün ve aslında bir kitap hacmini aşacak bir soru sorduğumun farkındayım.

Evimiz; içinde doğduğumuz, doyduğumuz, dünyanın en güzel sesleri mesabesindeki anne, baba, kardeş seslerini duyduğumuz, bundan dolayı içinde büyüdüğümüzden katbekat fazla içimizde büyüttüğümüz yurdumuz, yuvamız. Elest bezmi istikametinden mahşer meydanı istikametine gerçekleştirdiğimiz o uzun seyahatimizde adına dünya denilen dinlenme tesisinde, içinde beşikten mezara kadar istirahat ettiğimiz saadet hanemiz.

Evimiz; annemizin şefkat dolu kucağı, babamızın sevgi ve muhabbet dolu ocağı.

Evimiz; alnımızın teri, gözümüzün nuru, emeğimizin ekmeğe dönüştüğü selamet yurdu.

Evimiz; namazsız ezan ile dünyaya gözlerimizi açtığımız, ezansız namaz ile de gözlerimizi dünyaya kapattığımız zaman dilimi arasında zengin hayaller peşinde koşarak içinde bir ömür sürdüğümüz fakir hanemiz.

Evimiz, içinde kendimizi en az kuşlar kadar hür hissettiğimiz müstesna bir özgürlükler ülkesi.

Evimiz, ailenin her ferdine okul hayatında öğretilemeyecek şeyleri, hayat okulunda yaşatarak öğreten esaslı bir ilk mektep.

Evimiz; bir babanın evladına bıraktığı en güzel miras olan güzel ahlak, nesilden nesile taşındığı bir erdem ve fazilet köprüsü.

Evimiz, bizi gün içinde karşı karşıya kaldığımız hayat denizindeki o azgın ve şiddetli maişet dalgalarından en azından akşamları bir nebze olsun kurtaran hayat denizinin selamet limanı.

Evimiz; şarkılarımızın dil, umutlarımızın yol, gönüllerimizin içinde bir tatlı huzur bulduğu, sevgimizin dillendiği ve ruhumuzun dinlendiği bir esenlik sarayı.

Evimiz; bahçesinde dede ile torunun, çocuk ile oyunun, toprak ile tohumun, ağaç ile meyvenin ve gül ile bülbülün buluştuğu bir vuslat diyarı.

Evimiz, içinde hem karnımızın hem de kalbimizin doyduğu bereketli bir muhabbet sofrası.

Evimiz; korunağımız, sığınağımız, barınağımız.

Evimiz, ziyaretimize gelen bereket membaı misafirlerimizi gönlümüzce ağırlayıp uğurladığımız misafirhanemiz.

Evimiz, Rahman’ın rahmet çağrısını duyar duymaz o ilahi emre uymak gayesi ile seccademizi serdiğimiz, ikbali ve istikbali kıblede bularak secdenin sırrına erdiğimiz, hayat tarlasından ibadet başakları derdiğimiz karargâhımız, kıblegâhımız.

Evimiz; dededen toruna, babadan oğula ailece hep birlikte şöyle doyasıya gönlümüzce sohbet ettiğimiz bir muhabbet meclisi.

Evimiz; çocukluğumuzun, gençliğimizin, yaşlılığımızın, hâsılı bütün hayatımızın sırlarını bir emanet gibi koruyup muhafaza eden, okumasını bilenler için muhteşem bir hatıralar kitabı.

Evimiz, imar ve inşa ettiğimiz oranda bizi ihya edecek olan eserimiz.

Evimiz, içimizin ve işimizin ayinesi.

Evimiz; varlığımız, yarlığımız ve bahtiyarlığımızın nişanesi.

Evimiz, devletimizin, milletimizin, medeniyetimizin temel taşı olan aileyi her türlü dış etkilere karşı bir kalkan, bir kale gibi muhafaza eden muazzez ve mukaddes mesken.

Evimiz; dünya içinde dünyamız, gerçekleşen rüyamız, kurduğumuz, koruduğumuz, kabul edilmiş duamız.

Evimiz; balkonundan dış dünyayı keşfettiğimiz, ibretli nazarlarla yalçın dağları, masmavi denizleri, mor sümbüllü bağları temaşa ettiğimiz bir seyir tepesi.

Evimiz; ailemizi yerle yeksan etmeyi gaye edinmiş, bu noktada elinden geleni ardına koymayan bütün fikir, inanç, ideoloji ve akımlara karşı bir diriliş ve direniş cephesi.

Evimiz; anne babanın çocuklarına şefkat ve merhameti, kardeşlerin birbirine sevgi ve muhabbeti, eşlerin aralarında ülfet ve meveddeti, nikâhın bereketi, insanlığın sadakati, Allah Teâla’nın kullarına rahmeti.