Makale

OSMANLI’NIN BÜROKRAT OKULU: ENDERUN MEKTEBİ

OSMANLI’NIN BÜROKRAT OKULU:
ENDERUN MEKTEBİ

Osmanlılar hâkim olduğu topraklardaki Hristiyan bölgelerden çocukları toplayarak “devşirme” sistemiyle kendi bünyesine dâhil etmiştir. “Osmanlı’ya adam yetiştirme” olarak niteleyebileceğimiz bu uygulamada gayrimüslim köylerdeki kilise kayıtlarından insanlar tespit edilir, çeşitli kaideler uygulanarak Yeniçeri Asker Ocağına asker yetiştirmek üzere 8 ila 14-15 yaş arası çocuklar özenle seçilirdi. Kurallar gereği bu çocukların Müslüman veya Yahudi olmamalarına dikkat edilir, herhangi bir zanaata, aileye sahip olmaması esas alınırdı. Çocuk seçme sisteminde ocağın en kıdemli askerlerinden Turnacıbaşı bu çocukları fiziki ve karakter özelliklerine göre itina ile inceler ve “İlm-i Kifaye” denilen usule göre nereye uygun olacaklarını belirlerdi.

Sadakatin sembolü olan turna kuşuna benzetilen Yeniçeri adayları Turnacıbaşı’nın bulunduğu alanda sıraya dizilir, Turnacıbaşı, hepsini fiziki görünüşleri ve gözlerinin içerisindeki ışıkla değerlendirirdi. Çocuğun gözlerine baktığında gördüğü kabiliyete ve zekâya göre karar veren Turnacıbaşı, oldukça zeki ve cevval olanları yani en iyilerini Enderun Mektebi’ne yönlendirirdi. Henüz çocuk yaşta Osmanlı Eğitim Sistemi içerisinde Türk kültür ve ananesiyle yoğrulacak ve ömrü hayatını Osmanlı’ya hizmette geçirecek bu çocukları seçen askere Turnacıbaşı denmesinin sebebi ise Turna kuşunun özelliklerinden gelir. Turna, yükseklerde uçup her şeye hâkimdir, sadakatlidir, dayanıklıdır, tek eşlidir ve asla ihanet etmez. En önemlisi de toplu hâlde hareket etme kabiliyeti çok yüksektir. Yani Osmanlı’ya sadık, Osmanlı’ya hizmetkâr, birlik ve beraberlikte mahir, sadakatli ve dayanıklı olan en iyi “turna”yı Turnacıbaşı gözünden tanırdı. İşte ötelerden gelen “turnayı gözünden vurmak” deyimi bu sebeple dilimizde kalmış, Enderun için yetişen Turnalar; Sokollu, Mahmud, Zağanos ve Köprülü paşalar gibi isimler olmuşlardır.

Farsça “sarayın içi” manasına gelen Enderun kelimesi Osmanlı sarayının en iç tarafında kurulmasından mütevellit bu ismi, ilk kurulduğu vakit olarak bilinen Sultan II. Murad zamanında almıştır. Enderun Mektebi kuruluşundan son yüzyıla kadar pek çok defa küçük değişikliklere uğrasa da 1908 yılına kadar Osmanlı sarayının içerisinde yer alan, dünyanın en kaliteli bürokrat okuludur. Osmanlı sarayında faaliyet gösteren Enderun Mektebi, mülki, askerî, siyasi ve idari alanlarda görev yapacak nitelikli devlet adamları yetiştirmek için tesis edilen bir kurumdur. Gayrimüslim Osmanlı tebaasından çocuklara, elit bir eğitim sunmaya odaklı bir sistematiğe sahiptir. Özellikle Fatih Sultan Mehmet döneminde gelişme gösteren Enderun Mekteplerine ilk dönemlerde yalnızca devşirme yöntemiyle Hristiyan çocuklar kabul edilirken daha sonraları farklı etnik gruplardan ve Müslüman çocuklardan da öğrenci kabul edilmeye başlanmıştır.

Aşağıda, Osmanlı Arşivi’nden bulduğumuz ve ilk defa burada yayımlayacağımız arşiv vesikasından da anlaşılacağı üzere Enderun Mektebi’ne alınan çocuklara evvela Kur’an-ı Kerim, tefsir, hadis, kelam gibi dinî dersler, sonrasında edebiyat, inşa (şiir), dil bilgisi, Arapça, Farsça gibi derslerin yanı sıra matematik, coğrafya, mantık gibi dersler okutulurdu. Tedrisata bir taraftan Osmanlı saray geleneği, görgüsü ve çeşitli teamülleri ile devam edilir, diğer taraftan meslek ve sanat kollarında beceriler kazandırılırdı. Eğitimde sportif faaliyetlere de yer verilirdi.

İç oğlanı denilen Enderun talebeleri derslerinin haricinde saray ve padişah hizmetlerinin yürütülmesini sağlarlar böylece sarayda, idarede, ordu ve bürokraside kademe kademe yükselerek nihayetinde sancakbeyliğe kadar çıkabilir; Sokollu, Rüstem Paşa, Mahmud Paşa, Damat İbrahim Paşa örneklerinde olduğu gibi sadrazam dahi olabilirlerdi. Başarı gösteren öğrenciler Enderun Mektebi’nde muallim olarak kalabilir, istisnai bazı durumlarda olsa da musiki, edebiyat, tarih ve bazı sanat dallarında ilerleyenler de bulunabilirdi.

Hâlihazırda detaya inecek olursak; II. Murad zamanında Edirne’de kurulduğu ancak Fatih Sultan Mehmet zamanında tam olarak teşekkül ettiği bilinen ve İstanbul’un fethiyle birlikte İstanbul’a Topkapı Sarayı’na taşınan Enderun Mektebi, sarayın üçüncü kapısı olan Babüssaade içerisinde yer almaktadır. Padişahın kendi has odasının da bulunduğu bu avluda, vaktiyle dünyanın en önemli ve en büyük devlet adamlarını yetiştiren Enderun’da eğitim beş konu üzerinde toplanmıştır: Fen, matematik ve coğrafya eğitimi; beden eğitimi, uygulamalı idari işlerin eğitimi, yeteneklerine uygun bir sanat eğitimi; teorik olarak İslami bilgiler ve dil (Osmanlıca, Arapça ve Farsça) eğitimi.

Enderun’da eğitim kademeleri; Küçük Odalar, Büyük Odalar, Doğancı Koğuşu, Seferli Odası, Kiler, Hazine Odası ve Has Oda şeklinde yedi ayrı bölümden oluşmaktaydı. Enderun Mektebi’nin ilk iki kademesi olan Küçük Oda ve Büyük Oda’ya acemi oğlanları mektebinden mezun olan gençler alınırdı. Henüz yeni devşirilerek bir süre acemi ocağında eğitim gören bu gençlere önce İslam dini ve kültürü, Türkçe, Arapça ve Farsça dersleri verilirdi; sonrasında güreş, ok, atlama, koşu gibi sportif talimler yaptırılırdı. Bu odalarda okuyanlar “dolama” denilen bir cübbe giydiklerinden dolayı bunlara dolamalılar da denilirdi. Ortalama 15 yaş civarında olan bu gençlere çeşitli konularda yardımcı olacak lalalar bulunurdu. XVII. yüzyıla kadar Büyük Oda’da 100, Küçük Oda’da 60 talebe okurken daha sonra talebe sayısı 258’e kadar yükselmiştir. Enderun Mektebi’nin üçüncü koğuşu olan Doğancılar Koğuşu’nda ise ortalama 40 öğrenci talim görmekteydi. Bu koğuş Sultan IV. Mehmet tarafından kaldırılmıştır.

1635 yılında Enderun halkının çamaşırlarını yıkamak için Sultan IV. Murat tarafından eklenen Seferli Koğuşu’ndaki talebeler ise sonraları musikişinas, hanende, kemankeş, pehlivan, berber vb. meslek dallarında yetiştirilmişlerdir. Nitekim bu koğuştan birçok musikişinas ve şair çıkmıştır. Seferli Koğuşu’nda 100 kadar genç eğitim görür, bu koğuşun iç oğlanları sipahi bölüklerine verilirdi.

Fatih Sultan Mehmet zamanında kurulan Kilerciler Koğuşu’nun görevi ise padişaha yemek servisi yapmaktı. Bu koğuşta eğitim gören iç oğlanları hünkârın ve harem-i hümayun’un ekmek, et, yemiş, tatlı, şerbet gibi her türlü yiyecek ve içecek ihtiyacını hazırlar ve muhafaza ederdi. Saray odaları, koridorlar ve mescitlerin mumları bu koğuş tarafından tedarik edilir, değiştirilirdi. Sayıları otuz civarında olan Kilerci Koğuşu iç oğlanları çıkmalarda kapıkulu süvari bölüklerine girerlerdi.

Yine Fatih Sultan Mehmet tarafından bizzat teşkil edilen Hazine Koğuşu haznedarbaşı ve hazine kethüdası tarafından idare edilirdi. Buranın amiri olan haznedarbaşı sarayın en nüfuzlu görevlileri arasında yer alırdı. Sarayda hizmet gören, sayıları 2000 civarındaki “ehl-i hiref” denilen saray sanatkârlarının başı olduğu gibi Enderun hazinesi ve saraya ait mücevherat ve kıymetli eşyanın korunmasından da sorumluydu. Barış ve savaş zamanlarında padişahın yanından ayrılmazdı. Zaman zaman sayısı 150’yi aşan Hazine Koğuşu’ndan çıkan gençler genellikle Kapıkulu Süvari Birliklerine, müteferrikalığa yahut çaşnigirliğe gönderilirlerdi.

Enderun kademelerinin en sonuncusu ve en rütbelisi olan Has Oda da Fatih Sultan Mehmet tarafından kurulmuştur. Has Odabaşı, silahtar, çuhadar ve rikabdar diye dört has zabiti olan Has Oda’nın padişah huzuruna çıkma yetkisi Fatih Kanunnamesinde Has Odabaşına verildiği belirtilmiştir. Toplam mevcudu 40 civarında olan Has Odalıların görevleri arasında Hırka-i Saadet Dairesi’ni temizlemek, eşyasının bakımını yapmak, kandil gecelerinde öd ağacı yakmak, gülsuyu dökmek ve mukaddes emanetleri korumak gibi işler ve daha niceleri yer almaktaydı. Hünkâr müezzini, sır kâtibi, sarıkçıbaşı, kahvecibaşı, başçavuş gibi padişah hizmetinde bulunanlar da Has Oda mensupları arasından seçilirdi.

Enderun Mektebi’nin en kıdemli kısmında eğitim gören Has Odalılar buradan çıktıktan sonra kıdem durumlarına göre devletin en önemli yerlerine tayin edilirlerdi. Denilebilir ki buranın verdiği muazzam eğitim dünya milletlerini kendisine hayran bırakacak ölçüde kaliteli sadrazamlar, kaptan paşalar, yeniçeri ağaları, eyalet valileri, sancak beyleri ve dahi şairler, edipler, ressamlar, mimarlar, musiki sanatkârları, tarihçiler, fen ve matematik bilginleri ve daha nice maharetli devlet adamları yetiştirmiştir.

1554-1562 yılları arasında Kanuni döneminde Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun özel elçisi olarak Osmanlı’ya gönderilen Busbecq, Osmanlı Devleti’nin askerî sisteminden aile yapısına, hanedanından Yeniçeri Askerî Ocağı’na kadar pek çok sahasında yaptığı incelemeleri kendi imparatoruna yazdığı raporlarda veciz bir şekilde ortaya koymuştur: “Kan asaletine değil liyakate bağlı işleyen bir devletin bu hâle gelmesi gayet normaldir.” Çünkü Osmanlı’da eğitim ve liyakat her şeyin başında geliyordu ve o eğitim, tarihte eşi az rastlanır bir ciddiyet ve sistem içinde yalnızca Enderun Mektebi’nde verilmekteydi.