Makale

AHMET HAMDİ AKSEKİ’NİN KARANTİNA HUTBESİ: KARANTİNADAN ÇIKMAK MUHAREBEDEN KAÇMAK GİBİDİR

AHMET HAMDİ AKSEKİ’NİN

KARANTİNA HUTBESİ:

KARANTİNADAN ÇIKMAK MUHAREBEDEN KAÇMAK GİBİDİR

Cuma namazlarının kaidelerinden biri olan hutbeler sadece dinî bir metin değildir aynı zamanda toplumu sosyal konularda da bilgilendirmeyi ve aydınlatmayı amaçlar. İslam tarihi boyunca, Selçuklularda, Osmanlılarda ve Cumhuriyet döneminde hutbelerin bu özelliğine sıkça başvurulmuştur. Cumhuriyet döneminde hutbelerin Türkçeleştirilerek halkın anlayacağı şekle dönüştürülmesi de bu amacın bir sonucudur. Hutbelerin Türkçeye çevrilerek bugün hâlâ okunmakta olan şeklini alması ise Cumhuriyet döneminde gerçekleşmiştir.

Bu gayeyle ilk olarak ülke genelinde bütün imam hatiplerin cumalarda okuması için Ahmet Hamdi Akseki tarafından elli bir hutbenin yer aldığı bir kitap hazırlandı ve kitap 1927 Şubat’ında “Türkçe Hutbe” başlığıyla yayımlandı. İkinci baskısı 1928 yılında İstanbul Şehzadepaşa Evkâf matbaasında basılarak bütün camilere dağıtılan kitabın mukaddime kısmını dönemin Diyanet İşleri Reisi M. Rıfat Börekçi yazdı. Mukaddimede cuma namazları ve hutbenin önemi, hutbenin nasıl okunacağı, pek uzun tutulmaması gerektiği, bir ibadet olduğu, öğüt kısmının Türkçe olması gerektiği gibi konular anlatıldı.

1927 Şubat’ında ilk baskısı yapılan Türkçe Hutbe kitabının müftülükler vasıtasıyla ne zaman ve nerelere gönderildiği ile ilgili net bilgiye ancak 1928 Aralık tarihli belgelerde rastlanmaktadır. Bu tarihte bazı vilayet ve kaza müftülüklerine Türkçe Hutbe kitabı gönderilmiştir. Buradan hareketle 1928 Aralık ayında bir dağıtımın gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Öte yandan bunun ilk dağıtım olduğunu söylemek de mümkün değildir. Türkçe Hutbe kitabının 1928’de ikinci baskısını yaptığı göz önünde tutulursa büyük ihtimalle dağıtımın tedrici olarak yapıldığı ve bir kertenin de Aralık 1928’e tesadüf ettiği düşünülebilir. Belgelerde gönderilen kitap sayıları belirtilirken “bu kere” ifadesinin kullanılması da daha önce de dağıtım yapıldığını yahut yapılması planlandığı ihtimalini güçlendirmektedir.

Bu dönemde toplumsal sorunlarla ilgili hutbelere yer verildiği görülmektedir. Hutbelerin, hazırlandığı dönemin sorunlarıyla ilgilendiğinin en önemli göstergelerinden biri de sıhhi konularda hazırlanan hutbelerdir. Cumhuriyetin ilk yıllarında Anadolu insanının en önemli problemlerinden biri şüphesiz salgın hastalıklar ve taşradaki sıhhi şartlardır. Hazırlanan hutbelerin kayda değer bir kısmı da bu konuya hasredilmiştir. Hastalıklarla mücadele sırasında ise dönemin atmosferine uygun olarak Allah’a tevekkülün yanı sıra mutlaka tıbbi tedavi yöntemlerine başvurulması gerekliliği vurgulanmıştır.

Bugün dünya çapında etkisini gösteren koronavirüs salgını, herkesin zorunlu gündemi hâline geldi. Ülkemizde sağlık camiası bütün gücüyle seferber oldu. Bunun dışında diğer kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşları bu seferberliğe iştirak ettiler. Diyanet İşleri Başkanlığı da hem personeliyle Vefa Grupları bünyesinde hem de camilerden okunan selalar, yapılan dualarla toplumun moral açıdan güçlü durmasına katkıda bulundu. Aslında, bu kadar yaygın ve dünya çapında olmasa da geçmişte de salgın hastalıklar yaşanıyor ve devletler, mahalli idareler, kendi çaplarında tedbir alarak bu salgının yaygınlaşmasını önlemeye çalışıyorlardı.

Hekimlik büyük sanattır

Ahmet Hamdi Akseki’nin adı geçen kitabında yer alan “Hekim, İlaç, Hastalık” başlıklı hutbede, salgın hastalıklara sebep olan mikroplar, hayatı tehdit eden, gözle görülemeyen düşman orduları olarak betimlenmiştir.

İnsanın elinden geldiğince hastalığa yakalanmamaya çalışması lazım geldiğini söyleyen Akseki, bir kimsenin bir hastalığa yakalandığında, “Benim hekimim Allah’tır.” diye vakit harcamayıp derhal hekime gitmesi gerektiğini, dertlere derman verenin Allah Teâlâ olduğunu ama bu dermanı, hekimlere ve ilaçlara bağladığını vurgular. “Hekimlik gayet büyük, gayet ince bir sanattır.” diyen Ahmet Hamdi Akseki, karantinadan kaçanları, savaştan kaçanlarla kıyas eder ve onların büyük günaha girdiklerini anlatır: “Hekimler bir yere karantina yaparlarsa, kordon koyarlarsa sakın ‘Bu da ne olacakmış!’ diye ehemmiyet vermemezlik etmeyin. Karantinalı yerden kaçanlarla muharebeden kaçanların günahı birbirine yakındır. Muharebeden kaçanlar yerlerine yurtlarına düşman getirirler. Karantinadan kaçanlar da vardıkları yere salgın hastalık götürürler. Sabır edip karantinalı yerlerden kaçmayanlar düşman karşısında dişini sıkıp her türlü sıkıntıya katlananlara benzerler. Salgın hastalığın da zararca düşmandan ne farkı vardır? O da düşman, bu da düşman. O da bela, bu da bela. Düşmana nasıl karşı koymak lazımsa hastalığa da karşı koymak gerektir.”

Vücut sağlığının insana Allah’ın büyük bir nimeti olarak bahşedildiğini söyleyen Akseki, cemaate, bu nimeti kaybetmeden kıymetini bilmeleri, hekimlere inanmaları, sözlerine riayet etmeleri hususunda telkinlerde bulunmuştur. Tevekkülü yanlış anlamamak gerektiğini, Hz. Peygamber’in bile önce tedbirini alıp sonra tevekkül yolunu tuttuğunu hatırlatır: “Peygamber, peygamber iken sakınıyor da biz kim oluyoruz ki peygamberden ziyade tevekkül etmeye kalkıyoruz. Sakın ha! Tevekkülü yanlış anlamayın. Kendinizi koruyun. Temizliğe dikkat edin. İcabında hekime koşun. İlaç alın, perhiz edin. Hem de Allah’a güvenin. Yine şifayı O’ndan umun. Yine dermanı O’ndan bekleyin. Cenab-ı Mevla her şeye kadirdir. Her şeyi yok eden, var eden ancak O’dur.”