Şehirlerin manevi kalkınmalarında birer temel taşı olarak gördüğü tarihî hatıraları, gelecek nesillerin istifadesine sunmayı amaçladığını her vesileyle tekrarlayan; bunun için gittiği her şehirde eserler kaleme alan; medeniyet gönüllüsü, aynı zamanda Türk tıp tarihçisi, hekim, ressam ve tezhipçi
A. Süheyl Ünver’i; ebru sanatçısı, hattat, yazar M. Uğur Derman’a sorduk...
Süheyl Ünver, Türk tıp tarihi başta olmak üzere, kültür ve san’at âlemindeki hizmetleriyle derin izler bıraktı. Kendisiyle nasıl tanıştınız ve hafızanızda kalan ilk izlenimi neydi?
Süheyl Hocayla tanışmam 1957 yılında gerçekleşti. Kendisini Üniversite’ye girdiğim 1953-1954 yılından itibaren merkez binasına gidip gelirken görürdüm ama bir yakınlığım olmamıştı. 1955 yılında hüsn-i hat konusunda talebesi olduğum Hezarfen Hattat Necmeddin Okyay (1883-1976), yazdığı bir kitabeyi 1957 yılının başlarında “Bunu Süheylime götür, kendisiyle tanış.” diyerek bana verdi. Gittim, Süheyl Hocayı Tıp Tarihi ve Deontoloji kürsüsünde buldum, emaneti teslim ettim. Necmeddin Efen- di’nin talebesi olduğumu öğrenince Süheyl Hoca “Bundan sonra buraya da geleceksiniz.” dedi. O tarihten 1986’daki vefatına kadar kendisiyle yakınlığımız devam etti. Üzerimde bıraktığı ilk tesir, onun “has İstanbullu” olarak davranışlarını sürdürmekte olduğuydu.
“Zamanın törpüsünden, çağın iğvasından neyi kurtarırsam kârdır” diyerek şehir şehir dolaşıp, aklının ve ilminin değerli saydığı ne varsa not tutup sayıları binleri aşan defterleri bizlere bıraktı. Ünver Hoca’nın bu yönünü nasıl okumalıyız?
Bizim en büyük hatamız şifahî olmayı tercih etme- mizdir. Bu hâlimiz, memleketimize çok şey kaybettirmiştir. Askerî ve siyasî cihetten yazmışız ama medeniyet ve san’at tarihimizi yazmakta ihmal göstermişiz. Yahya Kemal (1884-1958) bunu “Tarihi yapmaktan yazmağa vakit bulamamışız.” cümlesiyle hüsn-i te’vîle kalkışır ama bu bir hakikattir.
İşte Süheyl Bey Hoca devamlı yazarak şahsı İtibariyle bu açığı kapamağa çalışmıştır. Kendisiyle konuştuklarını kayıt altına almayan ziyaretçilerine bu hususta sitem eder, onların da yazmasını isterdi.
Lakin yapısında bu hassasiyet bulunmayanlara ne denilebilir?!
Ünver Hoca, ülkemizde tıp tarihi biliminin kurucusu. Sizce Türk tıp tarihinde onun arzuladığı noktaya gelebildik mi?
Geçmiş asırlarda ilim dili olarak Arapçayı, edebî dil olarak Farsçayı kabullendiğimiz için araştırmacıların bu iki lisâna âşinâ olmaları, ayrıca Osmanlı Türkçesini çok iyi bilmeleri gerekir. Oysa, Cumhuriyetimizin îlanından sonra biz bakışlarımızı Batı’ya çevirdiğimiz için bu konular güdük kalmıştır. Şimdilerde yine kendimize dönme gayretinde oluşumuzdan teselli buluyoruz.
Ünver Hoca, ülkemizin kültürel dünyasının şekillenmesinde mühim bir insan. Onun tıp tarihi çalışmalarından, eserler verdiği san’at dallarından çokça söz ederken gönül adamlığı yönünü çoğu zaman ihmal ediyoruz. Bize onun bu yönünden bahseder misiniz?
Süheyl Hoca, gençliğinde mutasavvıf şâir Abdülaziz Mecdi (Tolun, 1865-1941) Efendi’yle tanışarak onun terbiyesinde yetişmiş, aynı yolda şiirler yazmıştır. Ayrıca resim dersleri aldığı Üsküdarlı Ressam Hoca Ali Rıza Beyden (1858-1930) resmin yanısıra gönül bağlarını takviye etmiştir. Kendisiyle konuşurken bu iki zât-ı şerifin açık tesirlerini hissederdiniz.
Hekimliğinin ve tıp tarihçiliğinin yanında san’ata olan ilgisi Süheyl Hoca’ya bir ömür yoldaşlık etti. İlgilendiği san’at dallarından bahseder misiniz?
Süheyl Hoca, dokümanter mâhiyette karakalem ve suluboya resim, tezhib, minyatür, yazma veya ru- ganî cild ve katıa (kâğıt oygu) ile daima uğraşmayı ömrüne şiar edinmiştir. Ebruculukta Medrese- tü’l-Hattâtîn’de talebe iken Necmeddin Hocadan icâzet almakla beraber, bu san’atı sürdürmemiştir. Eniştesi Hattat Hasan Rıza Efendiden (1849-1920) sülüs-nesih ve Neyzen Emin Dededen (1883-1945) nây meşk etmeğe başlamışsa da, Tıbbiye’nin yanısıra bu san’atlara vakit ayıramadığı için devam ettirememiştir.
Onun Türk kültürü, tarihi ve san’atı ile alakalı yapmış olduğu araştırmalar ve notlarının bin- lercesi içerisinde Türk tezyinatına verdiği önemi görebiliyoruz, Ünver Hoca’nın tezyinatından bahseder misiniz?
Onsekizinci asırdan itibaren Batı tesirine giren tezyinatımız, ilerleyen zaman içinde vasıflarını tamamen kaybetmiştir. Süheyl Bey, 1916yılından itibaren tezyînî çalışmalar ve tezhib ile uğraşmasını sürdürürken Selçuklu münhanîleri ve zencerek bahislerini inceleyip yeniden canlandırmış; ayrıca Fatih ve Kanunî devirlerindeki tezhib örneklerinden ilham alarak bilhassa Karamemi tarzını benimsemiş, bu yolda eserler vermiştir.
Bizim için şu cümleleri tamamlamanızı istesek?
• Kimse bilmez, yine Süheyl Hoca yaradılışında bir zât Allâh’ın izniyle gelebilir.
• Süheyl Ünver deyince kadîm İstanbul’un müşahhas şekli hatırlanır.
• Son görüşmemizde felç hastalığının esiri olmuştu ve hastahânede yatıyordu. Ziyaretimiz bittiğinde zevcem ile bana: “Haydi artık gidin, sizde olan haklarımı helal ediyorum.” demişti.
Ahmet Süheyl Ünver kimdir?
17 Şubat 1898’de İstanbul Hasekide dünyaya geldi. Babası, II. Abdülhamid dönemi Posta ve Telgraf Nezâreti İstanbul Muhâberât-ı Umûmiyye Müdürü Tırnovalı Mustafa Enver Bey, annesi XIX. yüzyılın ünlü hattatlarından Mehmed Şevki Efendi’nin kızı Safiye Rukiye Hanımdır. Süheyl Ünver, 1920 yılında Mekteb-i Tıbbiyyeyi bitirdi. Haseki Hastanesi dâhiliye kliniğinde çalışmaya başladı. Nuri Urunay’dan tezhip, Necmeddin Okyay’dan ebru dersleri aldı. Eniştesi hattat Hasan Rızâ Efendi’den sülüs ve nesih yazılarını meşk etti. 1933 yılında Türk Tıp Tarihi Enstitüsünü kurdu. Türk İslam tıbbına ilişkin tercüme faaliyetlerini başlattı. 1939’da profesör, 1954’te ordinaryüs profesör unvanlarını aldı. 19581959 yıllarında Amerika’da misafir profesör olarak bulundu. 1967 yılına kadar Tıp Tarihi ve Deontoloji Kürsüsü başkanlığı yaptı. Başta İstanbul olmak üzere gezdiği her şehir için seyahat defterleri hazırladı ve bu defterleri şahsî intibaları, notlar ve gazete kesikleri, fotoğraflar, karakalem ve sulu boya resimleriyle zenginleştirdi. Altmış yılı aşan telif hayatı boyunca başta tıp olmak üzere çoğu bilim, kültür ve sanat tarihine dair 2000’e yakın kitap, makale, tebliğ, ansiklopedi maddesi, gazete yazısı kaleme aldı. Verdiği eserlerle tarihimize ışık tutan A. Süheyl Ünver, 1986 yılında vefat etti.