Makale

RAMAZAN VE İRADE EĞİTİMİ

RAMAZAN VE İRADE EĞİTİMİ

Dr. Bayram Köseoğlu
Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

· شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذ۪ٓي اُنْزِلَ ف۪يهِ الْقُرْاٰنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدٰى وَالْفُرْقَانِۚ فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُۜ وَمَنْ كَانَ مَر۪يضاً اَوْ عَلٰى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ اَيَّامٍ اُخَرَۜ يُر۪يدُ اللّٰهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلَا يُر۪يدُ بِكُمُ الْعُسْرَۘ وَلِتُكْمِلُوا الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُوا اللّٰهَ عَلٰى مَا هَدٰيكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

“O (sayılı günler), doğruyu eğriden ayırma, gidilecek yolu bulma konusunda açıklamalar ve insanlara rehber olarak Kur’an’ın indirildiği ramazan ayıdır. Artık sizden kim bu aya yetişirse onu oruçlu geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa başka günlerden sayısınca tutar. Allah sizin için kolaylık istiyor, güçlük çekmenizi istemiyor.

Sayıyı tamamlamanız, sizi doğru yola iletmesine karşı Allah’ın ululuğunu dile getirmeniz ve umulur ki şükredersiniz diye (uygun hükümler gönderiyor).” (Bakara, 2/185)

Belli bir süre yaşamak üze­re dünyaya gönderilmiş olan insan için hayat za­manla sınırlıdır. Bu yüz­den insanın en önemli sermaye­sidir zaman. Bu sermaye, ebedî hayat olan ahireti kazanmak için insana verilmiştir. Zira Yüce Al­lah, hayatı ve ölümü insanları sı­namak, amellerini değerlendir­mek için yaratmıştır (Mülk, 67/2).

Doğumla başlayıp ölümle niha­yet bulan dünya yolculuğunda insan için son durak ahiret haya­tıdır. Bu yolculuğun hiç şüphesiz en önemli kesitini dünya hayatı teşkil etmektedir. Öyle ki dünya­nın süsü, güzelliği, türlü cazibesi insanın hayatta nasıl bir duruş sergileyeceğini belirleyen unsur­lardır. İnsanın dünyaya verdiği değer, hayata yüklediği anlam bu duruşun en önemli belirleyi­cisidir. İman ve istikamet üzere yaşayan bir mümin, hayat ser­mayesini en iyi şekilde kullanmış ve ahiretini kazanmış olacaktır. Dünyada iman ve istikametten uzak bir hayat süren insan ise bu sermayeyi ziyan etmiştir.

İnsanı, kendisini tanıyıp iman etmek ve imanının gereğince ya­şamak üzere yaratan Yüce Allah, insan için gerekli olan rehberliği de göstermiştir. Doğru yolu ta­nıtmış, yanlış yollardan sakındır- mıştır. Özellikle insanın yaratıcısı ile irtibatını sürekli canlı tutabil­mesi için birtakım ibadetler koy­muştur. Günde beş vakit kılınan namazla birlikte hac, zekât, kurban ve sadaka gibi ibadetler yanında yılda bir ay tutulması istenen ramazan orucu da Al­lah ile kul arasındaki bu irtibatı sağlar. Farz olan ramazan orucu dışında, dinin belirli yasaklarının ihlali durumunda kefaret orucu tutulmasının istenmesi ve belli zamanlarda nafile oruç tutulma­sının tavsiye edilmesi, orucun bu irtibatın canlı tutulması ve nefis terbiyesindeki öneminin göster­gesi olarak değerlendirilebilir. Bu yüzden insan için her anı değerli olan zamanın ibadetler için ay­rılan bu dilimleri daha bir önem arz eder.

İnsanın hem maddi hem de ma­nevi anlamda arınmasına vesile olan oruç belli şartları taşıyan müminler için yerine getirilmesi gereken bir ibadettir. Yukarıda yer verilen Bakara suresinin 185. ayetinde belirtildiği üzere içeri­sinde, “doğruyu eğriden ayırma, gidilecek yolu bulma konusunda açıklamalar ve insanlara rehber olmak üzere” Kur’an’ın indirildi­ği ramazan ayı, müminler için oruç ayı olarak belirlenmiştir. Ra­mazan ayı, oruç ibadeti dışında, kendilerine doğru yolu göster­mesine karşılık müminlerin Yüce Allah’ı yüceltmeleri ve O’na şü­kürlerini ifade edebilmeleri için de bir vesile kılınmıştır.

“Ey iman edenler! Sizden önce­kilerin üzerine yazıldığı gibi sa­kınasınız diye sizin üzerinize de sayılı günlerde oruç yazıldı...” (Ba­kara, 2/183-184) mealindeki ayetler­de ifade edildiği üzere, İslam’dan önceki toplumlar için de ibadet olarak emredilen oruç, mümin­lerin kötülüklerden sakınması­nı sağlamaktadır. “sakınmanız için, sakınasınız diye” ifadesi oruç ibadetinin hikmetine ışık tutmaktadır. Dinde sakınmak (takvâ, ittikâ) günahlarla ilgi­li bir sakınmadır, günahlardan uzak durmak, günaha girme­mek için çaba göstermektir. Oruç ibadetinin ferdin iradesini güç­lendirmesi ve onu günahlardan uzaklaştırması yanında, maddî imkânları yerinde olanları yok­sulların, mahrumların halleriyle hallendirmek gibi bir işlevi daha vardır (Heyet, Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir I, 1, 276-279). Bütün bunlar göz önüne alındığında orucun Al­lah’a kul olma bilincine varılabil­mesi, mümine yaraşmayacak hal ve davranışlardan sakınılması ve kulluğun belirli bir disipline bağ­lanması açısından vazgeçilmez bir öneme sahip olduğu anlaşılır (İbrahim Kafi Dönmez, DİA, “Oruç” md.).

Oruç dünyevi hazlardan uzak durmaktır. Hz. Peygamber’in hadislerinde kötülüklerden ko­ruyan bir kalkan olarak nitelen­dirilen (Buhârî, Savm, 9) orucun Arapça karşılığı olan savm/sıyâm kelimesinin kökünde de “kendini tutma, geri durma” anlamı vardır. Kişinin orucu bozan şeylere karşı kendini tutması anlamına gelen “imsak” yanında oruç kelimesi de hem maddi hem de manevi an­lamda bir korunmayı, sakınmayı ve arınmayı ifade etmektedir.

Âdeta bir mektep vazifesi gören ve nefis terbiyesi için özel bir iklim oluşturan oruç sayesinde insan ruhen yücelir, yüksek ah­laki erdemlerle bezenir, yıllık bir muhasebeyle kendisine verilen ömrü nasıl geçirdiği hakkında dürüst bir değerlendirme yapma fırsatı bulur. Bir yandan sahip ol­duğu nimetlerin büyüklüğünü daha iyi idrak ederken öte yan­dan mahrumiyet içinde olanla­rın hâlini düşünüp onları anlama fırsatı bulur ve toplum içinde kendisine düşen görevlerin farkı­na varır. Böylece bireysel gibi gö­rünen bu ibadetin sosyal yönü ve etkileri doğal bir süreç içinde ve güçlü biçimde kendini gösterir (İbrahim Kafi Dönmez, DİA, “Oruç” md.).

Hz. Peygamber’in “mübarek bir ay” olarak nitelendirdiği, ina­narak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek ramazan orucunu tutan kişinin geçmiş günahları­nın bağışlanacağı (Buhârî, Savm, 6) müjdesini verdiği bu ay pek çok güzelliğiyle müminleri karşıla­maktadır. Kur’an-ı Kerim’in indi­rilmeye başlandığı, içerisinde bin aydan daha hayırlı olduğu bildi­rilen Kadir Gecesi’nin yer aldığı, teravih namazı, fıtır sadakası, itikaf sünneti, mukabele gelene­ği gibi güzellikleri bünyesinde barındıran, bu ayda yapılan hayır ve ibadetlere diğer aylarda yapı­lanlara göre daha fazla mükafat verileceği müjdelenen Ramazan ayı; Müslümanlarca sabır, ibadet, rahmet, mağfiret ve bereket ayı olarak kabul edilmiştir (Hacı Meh­met Günay, DİA, “Ramazan” md.).

Ahzâb suresi, 35. ayette pek çok güzel özellikleri sıralanan mü­minler arasında “oruç tutan er­kekler ve oruç tutan kadınlar” da sayılmakta ve bu özelliklere sa­hip olan müminlere “„işte bunlar için Allah büyük bir ödül hazır­lamıştır.” müjdesi verilmektedir. Dünya hayatının geçici, ahiret hayatının ise ebedî olduğuna inanan bir mümin için bu müjde­ye kavuşmaktan daha güzel ne vardır? İşte Ramazan ayı, başta oruç ibadeti olmak üzere içerdiği bütün güzellikleriyle bu kurtuluş için bir vesiledir. Bu ayda kazanı­lan güzelliklerin bir yaşantı hali­ne gelmesi, sadece bu aya mah­sus değil ömrün tamamına şamil olması ise şüphesiz ki en güzeli­dir. Bu sayede orucun en önemli hikmetlerinden olan sakınma/ takvâ/ittikâ hakiki manada ger­çekleşmiş, müminin kurtuluşu­na vesile olmuş olacaktır.