Makale

MEHMETÇİK VE ŞEHADET

MEHMETÇİK VE ŞEHADET

Uğur ÜNAL

26 Ağustos 1071’de Ma­lazgirt Ovası’nda üzerine giydiği beyaz elbisesiyle cuma namazını kıldıran Sultan Alparslan, namazdan sonra askerlerine dönerek; “Ey Askerlerim! Eğer şehit olur­sam, bu beyaz elbise kefenim olsun. O zaman ruhum göklere çıkacaktır. Ey Allahım! Niyetim halistir, bana yardım et. Sözle­rimde hilaf varsa beni kahret!” diyecektir. Bizans ordusu sayıca daha fazla ve teknik açıdan güç­lü olduğu hâlde Sultan Alparslan ve askerlerinin inancı ve azmi karşısında mağlup olmaktan kurtulamamıştır. Anadolu’nun mayası Alparslan ve askerlerinin şehadet sevdası ve Allah’a karşı derin samimiyeti ile karılmıştır.

Şehitlik ve gaziliği peygam­berlikten sonraki en yüksek makam olarak gören dinimiz; vatanı, namusu, ezanı ve bay­rağı için can verenlerin ahirette sınırsız izzet ve ikram görece­ğini bize bildirmektedir. Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de “Allah yolunda öldürülenle­ri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rableri katında Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini ya­şayarak rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşa­mayan (henüz şehit olmamış) kimselere de hiçbir korku ol­mayacağına ve onların üzülme­yeceklerine sevinirler. (Şehitler)

Allah’ın nimetine, keremine ve Allah’ın, Müminlerin ecrini zayi etmeyeceğine sevinirler.” (Âl-i İmran, 3/169-171.) buyurmaktadır. Ölüm korkusunu şehitlik inan­cında boğmuş, savaşı yalnızca Allah’a kulluk vazifesinin ifası ile bu uğurda yüce ideallerini gerçekleştireceği bir araç ola­rak gören milletimiz; muharebe meydanında yaralı düşman as­kerine gösterdiği merhametiyle de savaşın bir ahlakı olduğunu tüm dünyaya göstermiştir. Türk askerini bu denli gözü pek ve merhametli yapan, Bedir şehi­di Hz. Hamza ile kurduğu ünsi- yettir. Şehitliği ahiret hayatı için güzel bir başlangıç olarak gören milletimiz, mukaddesatı için öl­meyi Allah’ın rızasını kazanmaya en büyük vesile saymışlardır. Bu uğurda mağlubiyet söz konusu olamaz.

Türk askerinin Mehmetçik ola­rak anılması son yüzyıla ait mo­dern bir tanımdır. Türkiye’de Muhammet ismine duyulan say­gı ve ihtimam sebebiyle Meh­met isminin tercih edildiği ma­lumdur. Bu ince düşüncenin bir tezahürü olarak ilk defa 1912 yılında Tobruk Savaşı’nda şehit olan Mehmet isimli bir asker için orada bulunan bir subay, “Vah Mehmetçik vah. Allah rahmet eylesin.” der. Bunu duyan diğer askerler şehit olan askerin adını Mehmetçik sanarak “Mehmet­çik şehit düştü. Allah rahmet eylesin.” diye bağrışırlar. Orada bulunan Arap askerler ise “Mu- hammetçik şehit düştü.” diye­rek diğer askerlere haberi du­yurur. Alay yazıcısı tarafından o gün şehit veya gazi olan ve ismi bilinmeyen tüm askerlerin isim­leri Mehmetçik olarak kaydedilir. Bu isim öyle benimsenir ki düş­man askerleri bile günlüklerin­de Türk askerinden Mehmetçik diye bahsetmeye başlar. Bugün yalnız Türkiye’de değil tüm dün­yada da Türk askeri Mehmetçik olarak bilinmekte ve böyle anıl­maktadır. (TSK Mehmetçik Vakfı, 30. Yıl Özel Yayını, s. 21.)

Yeryüzünde şehit olmak için dua eden, bu yüksek payeye erişme­yi yegâne amaç olarak gören Mehmetçik gibi bir asker yoktur desek yanlış söylemiş olmayız. Şehadet yalnızca Mehmetçiğin değil Türk milletinin ortak du­asıdır. Çünkü Mehmetçik Türk milletinin bir parçası değil bi­zatihi kendisidir. Yüzyıllar boyu İslam’ın sancaktarlığını yapmış olan bu milletin en önemli özel­liklerinden biri de dini ile milli­yetinin aynılaşmasıdır. Bugün dünyada Türk denilince akla ilk gelen Müslüman kimliğinden başkası değildir. Bunun ne an­lama geldiğini, Mehmetçiğin ancak bir İslam ordusu olduğu gerçeğini sinelere veciz bir şe­kilde nakşeden Yahya Kemal şii­rinde şöyle ifade etmektedir:

“Şu kopan fırtına Türk ordusu­dur ya Rabbi
Senin uğrunda ölen ordu, budur ya Rabbi
Ta ki yükselsin ezanlarla müeyyed namın
Galip et; çünkü bu son ordusu­dur İslam’ın.”

Milletimizin en büyük zaferle­rinden biri olan İstiklal Harbi, Mehmetçiğin âdeta devleştiği bir varlık mücadelesidir. Tüm dünyanın en güçlü donanmala­rını Boğaz’a batıran, ateş kusan toplarını göğsünde söndüren Mehmetçik, inancın yenilmez­liğini bir kez daha kanıtlamış­tır. Çanakkale’de Gazi Mustafa Kemal’in, “Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emredi­yorum. Biz ölünceye kadar ge­çecek zamanda yerimizi başka kuvvetler alabilir.” emri karşısın­da hiç tereddüt göstermeksizin gül bahçesine koşar gibi ölüme koşan Mehmetçik, kanıyla su­ladığı Anadolu’yu bizlere vatan kılmıştır. Anadolu artık kıyamete dek Türk yurdu olarak kalacak, ezan dinmeyecek, bayrak inme­yecektir. İstiklal Şairimiz Meh­met Akif’in Mehmetçiğin aziz hatırasına ithafen yazmış oldu­ğu Çanakkale Şehitlerine isimli şiirinde bu büyük mücadeleyi anlatırken Mehmetçiğe şöyle seslenir:

“Ey şehit oğlu şehit, isteme ben­den makber,
Sana aguşunu açmış duruyor Peygamber.”

Vatan savunmasında eşi benzeri görülmemiş kahramanlıklarıyla tarihe geçen Mehmetçik, aynı kudret ve inançla dünyanın ne­resinde olursa olsun mazlumun yanında, zalimin karşısında ol­muş ve olmaya devam etmek­tedir. Ne yazık ki kendini medeni sayan birçok ülkenin mazlum­ların katledilmesine, vatansız bırakılmasına kör olduğu, sessiz kaldığı günlerde; mazluma yar­dımı Allah’ın emri olarak gören milletimizin engin merhameti Mehmetçik ile vücut bulmuştur. Mehmetçik her zaman mazlu­mun umudu zalimlerin korkusu olmuş, bu uğurda şehadeti şeref saymıştır.