İMAM-HATİP NESLİNİN ÖNCÜSÜ: MAHMUT CELALETTİN ÖKTEN
Her zaman ve her şartta yapılabilecek işler olduğunu düşünen iyimser bir insan. Kültürümüzün yeni nesle aktarılmasında başarılı hizmetler gerçekleştiren münevver bir âlim. İmam-hatip okullarının kurucusu Mahmut Celalettin Ökten, nam-ı diğer Celal Hoca.
Mahmut Celalettin Ökten, 1882 yılında Trabzon’da doğar. Babası Salih Zihni Efendi, annesi Güller Hanım’dır. Celal Hoca daha beş yaşındayken babasını kaybeder. Annesi Güller Hanım, hafize bir hanımefendidir. Hafız bir anne, evladının da kendisi gibi hafız olması için her akşam onu yatağına yatırdığında yanı başında oturur, o günkü dersini kulağına okur. Celal Hoca kendi ifadesiyle Mushaf’ı açıp bakmadan, geceleri yatakta annesini dinleyerek altı ayda hafız olur. Nitekim Celal Hoca, Allah vergisi hafızasıyla bir şeyi öğrendiğinde onu hemen kavrar ve asla unutmazdı. Bir keresinde “Unutmak mı? O da ne ola ki?
İnsan öğrendiği bir şeyi nasıl unutabilir?” demiştir.
Celal Hoca, genç yaşta Trabzon Çarşı camii’nde imam-hatipli- ğe başlar. Bir gün görev yaptığı camide bir hafızın gönüllere ve ruhlara nakşedercesine okuduğu Kur’an-ı Kerim’i dinler. Hafız okudukça o, “Ben neden bu Kur’an’ı konuştuğum dil gibi anlayamıyorum?” diye hayıflanır ve ağzından şu dualar dökülür: “Ya Rabbi! Eğer bana Kur’an-ı Kerim’in dilinden anlamayı nasip edersen, ölünceye kadar senin dininin tellalı olacağım.”
Celal Hoca’nın duası kabul olur. 1905 yılında İstanbul’a gider. Önce Dârü’l-Muallimîn-i Âli- ye’ye, buradan mezun olduktan sonra da Darülfünun Edebiyat Şubesi’ne kaydolur. Burada o devrin önde gelen âlimleri arasında yer alan Babanzade Ahmed Naim, İzmirli İsmail Hakkı ve Mehmed Âkif beylerin yakın ilgi ve sevgilerine mazhar olur.
Celal Hoca, Darülfünunu bitirdikten sonra 1912 yılında İstanbul Erkek Lisesi’nde Arapça öğretmeni olarak vazifeye başlar. İlmî birikimi yanında başarılı öğretim metodu sayesinde kısa sürede “Celal Hoca” olarak şöhret bulur. Celal Hoca, Arapça derslerini ciddiyetle sürdürür. Bir defasında talebesi, “Hocam Arapça derslerinde taviz vermiyorsunuz. Bunun sebebi nedir?” diye sorunca, Celal Hoca şu cevabı verir: “Evladım! Arapça, Allah kelamının lisanıdır. Arapça, adı üstünde A-ra- bça’dır. Bir tek harfi değil bir tek noktası bile feda edilemez. Yanlış bir harf, yanlış bir nokta bütün manayı altüst eder.”
Trabzon’da dinlediği Kur’an-ı Kerim’in büyük tesirinde kalan Celalettin Ökten’in hayatı İstanbul’da dinleyeceği bir başka Kur’an tilaveti ile yeniden şekillenir. Zira bu güzel Kur’an tilavetinin sahibi daha sonra evleneceği Emine Hanımefendinin kardeşi Cevdet Efendi’dir. Celal Hoca, Cevdet Efendi’nin okuyuşundan etkilenir ve “Bâ- rekallah! Sureyi şerifeyi ne de güzel okudunuz!” diyerek ona iltifat eder. Cevdet Efendi’nin de kabulüyle kendisine başta Arapça olmak üzere matematik ve Fransızca dersleri verir.
Cevdet Efendi, üzerinde emeği olan Celal Hoca’yı bir gün evlerine davet eder. Celal Hoca eve girince evdeki tertip ve düzenden etkilenerek “Bu evin bir kızı varsa alınır!” der. Ezelde takdir edilen çeşm-i yâr’ı işte bu evdedir. Celal Hoca müstakbel eşini annesinden ister. Eşinin annesi Sıddîka Hanım, “Ben senin ilmine ve fazlına kızımı verdim gitti!” der. Bu mübarek evlilikten üç çocuk dünyaya gelir. Bu çocukların her biri toplumumuz adına önemli görevler üstlenmişlerdir. Kızı Hümeyra Hanım, “Her eve bir anne, yedi mahalleye de bir doktor lazım.” diyerek doktor olur. Diğer kızı Züheyra Hanım ise kimya eğitimi alır. Oğlu Ömer Sadettin Ökten ise mühendislik eğitimi almış bir öğretim üyesidir. Bilim tarihi, kent kültürü ve kent estetiği, felsefe, kültür ve sanat alanlarına özel ilgisi bulunan günümüzün önemli aydınları arasındadır.
Celal Hoca, öğretmenlik mesleğinden 1947 yılında emekli olur. Ancak emeklilik onun için kenara çekildiği bir vakit değildir. Zira 1948 yılına geldiğinde imam-hatip nesillerinin yetişeceği yeni bir dönem başlar. Önce İmam-Hatip Kursları açılır ve Celal Hoca bu kursun müdürlüğüne getirilir. Ancak Celalettin Ökten, İmam-Hatip Kurslarını asla yeterli görmez. Onun gayretleriyle imam-hatip okullarının açılması yönünde karar alınır ve Celal Hoca, 17 Ekim 1951 tarihinde İstanbul İmam-Hatip Okulu’nun ilk müdürü ve Arapça öğretmeni olarak atanır.
Celal Hoca bu okulların açılması için hayır sahiplerini bir araya getirir ve onlara şöyle seslenir: “Efendiler! Ben biliyorum ki sizler çok güzel işler yapıyorsunuz. Nice camiler yaptınız. Rabbim hepinizden razı olsun. Ancak cemaatsiz cami neye yarar. Cemaatin oluşması için de bilgili imamlar lazımdır. Sadece dinî ilimleri bilen değil, aynı zamanda tarih, coğrafya, kimya ve fizik gibi ilimleri de bilmeli ki lise ve üniversite talebelerinin karşısında da imamlık yapabilsin.” Bu konuşmadan sonra necip milletimizin desteğiyle Celal Hoca ve arkadaşları, İstanbul
Vefa’da bulunan terk edilmiş harabe bir binayı iki ay gibi kısa sürede ayağa kaldırırlar ve 1951 yılının Ekim ayında eğitim öğretime hazır hâle getirirler. Bu güzide okulların açılışında katkı sağlayanlar için şu söz ifade edilegelmiştir: “İmam-ha- tipler, necip milletimizin talebi, Başvekil Adnan Menderes’in izni, Maarif Vekili Tevfik İleri’nin cesareti ve Celal Hoca’nın gayretiyle açılmıştır.”
İstanbul İmam-Hatip okulunun açıldığı ilk yıllarda temizlik görevlisi yoktur. Bir gün okula Nurettin Topçu gelir. Celal Hoca’nın tuvaletleri temizlediğini görünce “Ne yapıyorsun Hocam! Koskoca müdür nasıl tuvalet temizler? Bu temizliği talebeler yapsa ya!” der. Bunun üzerine Celal Hoca’nın dilinden şu sözler dökülüverir: “Hayır! Onların gürbüz bir fidan gibi yetişmeleri bizim mesuliyetimizin icabıdır. Gençler yaptıkları işler ile şahsiyetleri arasında irtibat kurarlar. Yarın ’Tuvalet temizleyip okudum’ diyerek komplekse düşerler. Çare yok! İşi yapacak eleman edininceye kadar temizliği elbette biz yapacağız.”
Milletimizin ve ümmet-i Mu- hammed’in umudu olmaya devam eden imam-hatip okullarını bizlere emanet ederek fani âlemden baki âleme göç eyleyen Hocamıza yüce Rabbi- mizden rahmet ve mağfiret diliyoruz.
Mahmut Celalettin Ökten, 21 Kasım 1961 yılında aramızdan ayrıldı. Yüzlerce talebesi ve binlerce seveninin gözyaşları ve dualarıyla Edirnekapı Sakızağacı Şehitliği’ndeki aile kabristanına defnedildi.