ZOR ZAMANLARDA DA MÜSLÜMANCA DAVRANMAK
“Bir yerde veba olduğunu duyarsanız oraya girmeyin, bulunduğunuz yerde veba çıkarsa o bölgeden ayrılmayın.
(Buhari, Tıp, 30; Müslim, Selam, 92-96.)
Halifeliği döneminde Hz. Ömer (r.a.) Şam’a doğru yola koyulmuş; şehre girmeden kendisini karşılayan Ebu Ubeyde b. Cerrah, Şam’da veba salgını olduğunu haber vermişti. Bu durum karşısında sahabeyle istişare eden Hz. Ömer, Şam’a girmemenin uygun olacağını düşündü ve geri dönülmesi talimatını verdi. Bu talimatı duyan Ebu Ubeyde “Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun?” deyince Hz. Ömer “Keşke bunu senden başkası söyleseydi. Evet, Allah’ın kaderinden yine O’nun kaderine kaçıyoruz.” diye cevap verdi. Bu sırada Abdurrahman b. Avf çıkageldi ve bu hususta kendisinin de Hz. Peygamber’den duyduğu bir bilgi olduğunu söyleyerek yukarıdaki hadisi zikretti. Kararını teyit eden bu sözleri duyunca Hz. Ömer, Allah’a hamdetti ve Şam’a girmeden geri döndü. (Buhari, Tıp, 30; Müslim, Selam, 92-96.)
İslam, on dört asır önce vahyin nuruyla cahiliye karanlığını yok etmekle kalmamış, ortaya koyduğu evrensel mesajlarla hem gönüllere huzur ve sürur vermiş hem de bedenlerin kuvvetli ve sağlıklı olmasına yönelik birtakım emir, yasak ve tavsiyelerde bulunmuştur. Temizliğin dinin yarısı kabul edilmesi, hayatın veya hayati bir uzvun kaybına sebep olacak durumlarda tedavinin farz/vacip kılınması, bulaşıcı hastalıkların yayılmaması adına karantina uygulamasını getirmesi bu hususa örnek olarak verilebilir.
Birkaç aydır neredeyse tüm dünyayı etkisi altına alan korona virüsünün (covid-19) ülkemizde de yayılmaya başlaması, kurumsal tedbirlerin yanı sıra bireysel tedbirleri de zorunlu kılmıştır. Yetkili kurulların, salgın hastalığın önüne geçmek için açıkladıkları 14 altın kuraldan mülhem 14 madde zikredeceğiz. Bu maddeler, yukarıdaki hadisin çağa/güncele nasıl yansıdığına ışık tutmaktadır. Bu maddelere riayet edilmesi hem dinî hem ahlaki hem de insani bir vecibedir.
1. Salgın hastalıkla ilgili kamu otoritesinin belirlediği kurallara eksiksiz riayet edilmeli, bu konudaki talimatlara uymanın zorunlu bir görev olduğu bilinmelidir.
2. Günde beş vakit abdest alarak temizliğe zaten riayet eden Müslümanlar olarak bu dönemde kişisel temizliğe daha fazla riayet edilmeli; dış ortamlara temastan sonra sabun, dezenfektan gibi ürünlerle el hijyeni sağlanmadan ağız, burun ve göze dokunulmamalıdır.
3. “Söz konusu virüs, yaşlı ve kronik hastalar için ölümcülmüş; bize bir şey olmaz.” diyerek tedbirsiz davranılmamak; aksi takdirde -kendisine bir şey olmasa bile- başkalarına hastalık bulaştırmak dolayısıyla kul hakkına girileceği unutulmamalıdır.
4. “Olacağı varsa zaten olur.”, “Kaderimizde ne varsa başımıza o gelir.” gibi “kaderci” bir tavır takınarak umursamazlık yapılmamalı; bu tutumun Allah’ın insana bahşettiği akıl ve iradeyi yok saymak olduğu ve “Kendi kendinizi tehlikeye atmayın.” (Bakara, 2/195.) ayetiyle açıkça çeliştiği bilinmelidir.
5. Hastalığa yakalanılmışsa tedavi ihmal edilmemeli; tedavi süresince kişi, kendisini aile fertlerinden ve toplumdan izole etmeli; bu noktada karantina kurallarına uygun davranmayanların dinen de sorumlu olacakları unutulmamalıdır.
6. “Zarar vermek de zarara zararla karşılık vermek de yoktur.” (Muvatta, Akziye, 31.) ve “Müslüman elinden ve dilinden başkalarının emin olduğu kimsedir.” (Buhari, İman, 3.) nebevi ilkelerini şiar edinen mümin, başkalarına zarar vermeme adına kendisinde virüs varmış gibi davranmalı ve insanlara bulaştırma ihtimalini göz önünde bulundurarak gerekmedikçe evden dışarı çıkmamalıdır.
7. Normal şartlarda musafaha (tokalaşma) günahların dökülmesine vesile, muaneka (sarıl- ma/kucaklaşma) da muhabbet ve samimiyetin göstergesi iken salgın hastalıkların olduğu dönemde bu hasletleri terk etmek, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) sünnetine daha uygun bir tutum olacaktır. Nitekim o (s.a.s.), bulaşıcı hastalığı olan biriyle musafaha yapmamış ve “Biz senin biatını kabul ettik; evine dönebilirsin.” (Müslim, Selâm, 126.) buyurmuştur.
8. Cuma ve bayram namazlarında zorunlu, vakit namazlarında ise faziletli bir eylem olan cemaatle namazın, insanların zarar görmesinin muhtemel olduğu dönemlerde terk edilebileceği, İslam tarihinden haberdar olanların bildiği bir hakikattir. Öyleyse yetkili kurumların almış olduğu cemaatle namaza “bir süreliğine ara verilmesi” uygulamasına riayet edilmelidir. Takva (!) adına bu uygulamayı aşmaya çalışan kişi, büyük bir vebale girdiğini bilmelidir.
9. Pek çok yalan/asılsız haberin yayıldığı bir ortam olduğu için sosyal medyadan yapılan “fa- sık” nitelemesini hak eden paylaşımlar ihtiyatla karşılanmalı, “Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın.” (Hucurat, 49/6.) ayeti mucibince teyit edilmeden hiç bir bilgi yayılmamalı; toplumu geren, panik ve fitneye sebep olan paylaşımlardan uzak durulmalıdır. Ayrıca sosyal medyada gördüğü her bilgiyi paylaşan kişi, “Her duyduğunu söylemesi kişiye yalan olarak yeter.” (Müslim, Mukaddime, 5.) hadis-i şerifi gereğince yalana alet olacağını ve bu konudaki “bilgisizliğinin” kendisini sorumluluktan kurtarmayacağını göz ardı etmemelidir.
10. İnsanların ihtiyaç duyduğu ürünleri gereğinden fazla alıp stok yapmak, dinen yasaklanan karaborsacılıktan farklı olmayan egoistçe bir tavırdır. Ayrıca böyle bir tutumun “Hiçbiriniz, kendisi için sevip istediği şeyi mümin kardeşi için de arzu etmedikçe, (kâmil manada) iman etmiş olamaz.” (Buhari, İman, 6.) hadisine aykırı olduğu bilinmelidir.
11. Talep fazlalığını bahane ederek insanların ihtiyaç duyduğu ürünlerin fiyatlarını aşırı arttırmanın; tabiri caizse krizi fırsata çevirmenin caiz olmadığı, bu şekildeki bir kazancın helal olmadığı ve kişiye hayır getirmeyeceği unutulmamalıdır.
12. Salgın hastalık dolayısıyla evde geçirilecek zamanlar; ibadet ve taat, dua ve zikir, tövbe ve istiğfar için bir fırsata çevrilmelidir.
13. Evde geçen zamanlarda sosyal medya ve sanal dünyaya hapsolunmamalı; aile fertleriyle daha çok vakit geçirilmeli; birlikte yapılacak faaliyetlerle aile bağları daha da kuvvetlendirilmelidir.
14. Son olarak, gözle görülmeyen küçük bir virüsün etkilerine ibret nazarıyla bakılmalı; insanın ne kadar aciz ve ölümün ne kadar yakın olduğu düşünülmeli; bu vesileyle her türlü gurur ve kibirden uzak durulmalıdır.