Makale

RAMAZANDA HAYATIN VE ÖLÜMÜN MUHASEBESİNİ YAPMAK

RAMAZANDA
HAYATIN VE ÖLÜMÜN MUHASEBESİNİ YAPMAK
Dr. Muhlis AKAR
DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

Yüce Allah hayatı da ölü­mü de kullarını imtihan için yaratmıştır: “O (Al­lah), hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir. Çok ba­ğışlayandır.” (Mülk, 67/2.)

Sınav yeri dünya, sonuçların değerlendirileceği ve karşılığı­nın verileceği yer ise ahirettir. Ahiret süreci ölümle başlar. Do­ğum gibi ölüm de yüce Allah’ın değişmez kanunudur. “Her canlı ölümü tadacaktır.” (Âl-i İm­ran, 3/185; Enbiya, 21/35.) Ölümden kaçmak ve kurtulmak mümkün değildir. Ölüm asla bir son de­ğil, geçici olan dünya hayatının bitmesi, ebedî olan ahiret haya­tının başlamasıdır.

Sınavı kazanmanın yolu ise Rabbimizin emaneti olan hayatı onun rızasına uygun şekilde ya­şamaktan geçer. Allah’ın (c.c.) kullarına bahşettiği en değer­li nimetlerden biri olan hayat nimetinin kıymetini bilmeyen ve ömür sermayelerini meşru alanlarda kullanmayanlar ilahi sınavı kaybederler.

Yüce Allah Asr suresinde, asra/ zamana yemin ederek onun in­san hayatındaki yerine ve öne­mine dikkat çekmekte; ömür sermayelerini, inkâr ve günah­larla tüketen ve vakitlerini fay­dasız işlerle israf edenlerin son­larının hüsran olacağını, inanıp salih amel işleyen, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenlerin ise hüsranda olmayacaklarını haber vermektedir: “Andolsun zamana ki insan gerçekten zi­yan içindedir. Ancak iman edip de salih ameller işleyenler, bir­birlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye eden­ler başka (onlar ziyanda değil­lerdir).” (Asr, 103/1-3.)

Fahreddin Razi bu surenin tef­sirinde şöyle diyor: “Vakti/ömrü değerlendirme açısından insan mutlaka zarardadır, kendisini bu zarardan kurtaramaz. Zira zarar, sermayenin kaybıdır. İn­sanın sermayesi ise ömrüdür. Onun, ömrünü zayi etmediği anlar çok nadirdir. Çünkü her saniye, ömrünü alıp götürmek­tedir. Eğer insan, vaktini gü­nahlarla geçiriyorsa büyük bir zarar içerisindedir. Hatta daha iyi, daha verimli, daha değerli işleri yapabilmesi mümkünken; bunları yapmayıp yalnızca mü- bahlarla yetiniyorsa yine zarar­dadır.” (F. Razi; Tefsirü’l-Kebir, Matbaa-i Âmire, İst, 1324, VIII/477.)

Seleften biri de “Asr suresinin manasını pazarda buz satan birinden öğrendim.” diyor. O şahıs sabahleyin pazara çıkar ve şöyle seslenirdi: ’Sermayesi eriyen bu adama acıyın! Serma­yesi eriyen bu adama acıyın!’ Onun bu sözünü işitince: ’İşte insanın hüsranda/zarar ve ziyan içerisinde olmasının anlamı bu- dur.’ dedim. Çünkü insana veri­len ömür de buz gibi her saniye erimektedir. Eğer insan, ömrü­nü ziyan eder, maddi ve manevi herhangi bir şey kazanmaz veya ömrünü/zamanını yanlış yer­lerde tüketir ve böylece vakit israfında bulunursa, bu durum insanın hüsranına neden olur.” (F. Razi; a.g.e, VIII/476.)

Hz. Peygamber (s.a.s.) de ha- dis-i şeriflerinde insanları Al­lah’ın verdiği maddi ve manevi nimetlerin kadrini bilmeye ça­ğırırken; bunlar arasında, vakte, ömre, hayata ve hayatın devamı için büyük önem arz eden sağlı­ğa özellikle dikkat çeker: “İki ni­met vardır ki insanların birçoğu bunların kıymeti hakkında al- danmıştır: Sıhhat ve boş vakit.” (Buhari, Rikak, 1; Tirmizi, Zühd, 1.) “Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini bilin; ölüm gelmeden önce hayatın, hastalık gelme­den önce sağlığın, meşguliyet gelmeden önce boş vaktin, ihti­yarlık gelmeden önce gençliğin ve fakirlik gelmeden önce zen­ginliğin.” (Buhari, Rikak, 3; Tirmizi, Zühd, 25; Mışkât, 2/651.)

“Ahirette insan şu beş şeyden sorguya çekilmedikçe Allah’ın huzurundan ayrılamaz; ömrünü nerede tükettiğinden, gençliğini ne şekilde yıprattığından, malını (servetini) nereden kazandığır- dan, onu nerelere harcadığın­dan ve bildikleriyle amel edip etmediğinden.” (Tirmizi, Kıyamet, 1.)

Bu bakımdan ömür sermayesini israf etmemek ve hayatı Yarata­nın rızasına uygun olarak yaşa­yabilmek için bir yandan salih amelleri arttırıp haram olan söz ve eylemlerden sakınmak; di­ğer yandan da geride kalan öm­rün muhasebesini yapmak ge­rekir. İşte ramazan ayı bizlere bu açıdan çok önemli fırsatlar sunmaktadır. Zira bu ay, hayat ve ölümün muhasebesini yapıp ebedî âleme hazırlanabileceği­miz model zamanlardan biridir. Ramazan, bize vaktin farkına vararak Müslümanca yaşamayı öğretir. Orucun farz kılındığını bildiren ayetlerde ramazan ayı­na ve dolayısıyla bu ayın ebedî âlemi kazanmaya vesile kılacak şekilde değerlendirilmesine özellikle dikkat çekilmektedir. (Bakara, 2/183-185.)

Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) ramazan öncesinde yaptığı sohbetlerle, ashabının zihinle­rini ve gönüllerini bu mübarek aya hazırlar ve şöyle buyurur­du: “Mübarek ramazan ayı size geldi. Yüce Allah bu ayda size oruç tutmayı farz kıldı. Bu ayda cennet kapıları açılır, cehen­nem kapıları kapanır ve şeytan­ların azgınları bağlanır.” (Nesâî, Siyam, 5.); “Ramazan ayı size bereketiyle geldi, Allah o ayda sizi zengin kılar, bundan dola­yı size rahmet indirir, hataları yok eder, o ayda duaları kabul eder. Allah Teâlâ sizin (ramazan ayındaki ibadet ve hayır konu­sunda) birbirinizle yarış etme­nize bakar ve meleklerine karşı sizinle övünür. O hâlde iyilik ve hayırdan yana Allah Teâlâ’ya kendinizi gösterin. Ramazan ayında Allah’ın rahmetinden kendisini mahrum eden kim­se bedbaht kimsedir.” (Heysemî, Mecmeu’z-zevâid, III, 344.); “Kim fa­ziletine inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek ramazan orucunu tutarsa geçmiş günah­ları bağışlanır.” (Buhari, İman, 28; Müslim, Salâtü’l-Müsafirîn, 13.)

Bununla birlikte şunu özellikle ifade edelim ki her ne kadar ramazan ayı, Allah tarafından mübarek kılınmışsa da onun bereketinden yararlanmak Müslüman’ın iradesine bıra­kılmıştır. Ramazan ayını bu bilinçle değerlendirmeyenler onun rahmet ikliminden ya­rarlanamazlar. Hayatlarının muhasebesini yapıp ebedî âleme hazırlık yapanlar için ise ramazan ayı bulunmaz bir hasat mevsimi, maddi ve ma­nevi arınma iklimidir.

Bu nedenle ebedî âlemde “keşke” dememek ve pişman olmamak için ramazan ayı­nı da vesile kılarak hayatın ve ölümün muhasebesini burada yapmamız gerekir. İnsan bazen geçmişte yaptığı hatalara bakar ve “Keşke yapmasaydım!” der, yapması gerektiği hâlde yap­madığı iyi şeyler için de “Keşke yapsaydım!” diyerek pişmanlı­ğını dile getirir. Kimisi hatasına yanar, kimisi aklını kullanma­dığına, kimisi akıllı yatırım yap­madığına pişman olur. Önemli olan can bedende iken, elde muhasebe ve tövbe fırsatı var­ken yapılan yanlışlıkların veya işlenen günahların farkına varıp onlardan tövbe ederek arınmak ve temiz sayfalar açarak hayata devam edebilmektir.

Ahirette ise bu tür pişmanlık­ların hiçbir faydası olmayacak­tır. Orada insan, hayatta iken yaptığı her şeyin hesabını vere­cektir. Orası tövbe ve pişmanlık yeri değil, hesap verme yeridir. Kişiye ilahi bir ikram olarak sa­lih amellerinin ödülü fazlasıyla verilecek, günahlarının ve hak­sızlıklarının karşılığı da misliyle ödettirilecektir. İşte o gün so­nucun olumsuz olduğunu gö­ren inkârcılar “keşke” diyerek pişmanlıklarını şöyle dile geti­recekler: “...Ah, keşke dünyaya geri döndürülsek de Rabbimi- zin ayetlerini yalanlamasak ve müminlerden olsak.” (Enam, 6/27.), “Keşke (dünyaya) bir dö­nüşümüz olsa da inananlardan olsak.” (Şuara, 26/102.), “.Keşke Allah’a ve Resul’e itaat etsey­dik.” (Ahzab, 33/66.), “.Rabbimiz! (Gerçeği) gördük ve işittik. Artık şimdi bizi (dünyaya) döndür ki salih amel işleyelim. Biz artık kesin olarak inanmaktayız.” (Secde, 32/12.), “’Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar ki dünyada iken işlemekte olduğumuzdan başka ameller, salih ameller iş­leyelim.’ diye bağrışırlar. (Onla­ra şöyle denilir:) ’Sizi, düşünüp öğüt alacak kimsenin düşünüp öğüt alabileceği kadar yaşat­madık mı? Size uyarıcı da gel­mişti. Öyle ise tadın azabı. Çün­kü zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.’” (Fatır, 35/37.)

Böylece dünyada iken iyi iş yaptıklarını sandıkları hâlde bütün çabaları boşa çıkan (Kehf, 18/103-104.) inkârcılar ve zalim­ler: “Eğer kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, şu alevli ateştekilerden olmazdık.” (Mülk, 67/10.); “.Keşke toprak ol­saydım.” (Nebe, 78/40.) diyerek suçlarını itiraf edecekler ancak bunun kendilerine hiçbir fayda­sı olmayacak.

Şunu da bilelim ki ahirette yal­nızca inkarcılar değil, inandığı gibi yaşamayan kimi müminler de “Keşke bu hayatım için ön­ceden bir şey yapsaydım!” (Fecr, 89/24.), “Keşke ibadetlerimi dü­zenli olarak eda etseydim, keş­ke rahmet ve Kur’an ayı olan ramazan ayını daha iyi değer- lendirseydim, keşke günahlar­dan sakınsaydım, keşke zekâtı­mı hakkıyla verseydim, keşke daha çok hayır yapsaydım, keş­ke helal ile yetinip haramlara uzanmasaydım, keşke gıybet­ten, dedikodudan, iftiradan, ya­landan sakınsaydım, keşke kul ve kamu haklarını ihlal etme­seydim...” şeklinde pişmanlık­larını dile getireceklerdir. Ancak üzülerek ifade edelim ki tövbe kapısının açık olduğu, Rabbimi- zin af ve mağfiret çağrısının de­vam ettiği dünya hayatında iken bunlar yapılmadığı takdirde ahiretteki bu tür pişmanlıkların hiçbir faydası olmayacaktır.

Özetle söyleyecek olursak, ha­yatımız bütün yönleriyle sınav alanıdır. Sonunda her birimiz yüce Mevla’nın huzuruna varıp hesap gerçeğiyle karşılaşaca­ğız. Bu nedenle hesabını vere­bileceğimiz bir hayatı yaşamak yegâne hedefimiz olmalıdır. Dünyanın geçiciliğine, şehvet, şöhret ve servetine aldana­rak ebedî hayatımızı tehlikeye atmamalı, ahiret hayatının en önemli basamağı olan ölüm gerçeği ile ansızın karşılaşa­cağımızı asla unutmamalıyız. Rabbimizin; “İnsanların hesa­ba çekilmeleri yaklaştı. Hâlbuki onlar gaflet içinde yüz çevir- mekteler.” (Enbiya, 21/1.) buyur­duğu gaflet ehlinden olmamak için af ve mağfiret ayı olan ra­mazan ayını iyi değerlendirme­li; “Cennet kapılarının açıldığı, cehennem kapılarının kapandı­ğı ve şeytanların zincire vurul­duğu” (Buhari, Savm 5; Müslim, Sıyâm 1- 5.) bu ayda nefsimizi terbiye, ruhumuzu tezkiye ve şeytanları hayatımızdan tasfiye etmeliyiz.

Unutmamalıyız ki attığımız her adımla, alıp verdiğimiz her bir nefesle ölüme hızla yaklaşıyo­ruz. Bu dünyada yapıp ettikle­rimizin karşılığını ebedî âlemde göreceğiz. Zira “Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse onun mükâfatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük iş­lerse onun cezasını görecektir.” (Zilzal, 99/7-8.) Bu bakımdan biz- lere verilen ömür sermayesini ahiret hayatında kazançlı çıka­cak şekilde değerlendirmeye, “Lezzetleri yok eden ölümü” (Tirmizi, Zühd, 4.) ve hesabı sıkça tefekkür ederek hayatımızın her alanında Müslümanca ya­şamaya gayret etmeliyiz.