Makale

Divriği Ulu Camii


Divriği Ulu Cami

Mukadder Arif Yüksel
Divriği Müftüsü

“Hürrem Usta aşkile taşa dokundu
Sanat kitabı taç kapıda okundu”

Divriği Ulu Camii ustası Hürrem Şah, eserini inşa ederken sadece bir bina ve mabet yapmamış, inşa faaliyeti sırasında taşa sanatını işlemiş, taşlara kendi sanat felsefesinin kitabını da yazmıştır. Hürrem Şah ve ona hem maddî destek hem de düşünsel zenginlik sağlayan XII. yy. Beylikler Dönemi Beylerinden Mengücekoğlu Bey’i Ahmet Şah ve eşi Turan Melek, kendilerinden önce bir örneği olmayan ve kendilerinden sonra da bir benzeri taklit edilemeyen eseri ortaya koyabilmek için, iman, aşk, bilgi ve bilgelik gibi etkili saikleri üstün yetenek potasında birleştirerek el emeği göz nuru bir abideyi, bir sanat kitabı olarak gelecek nesillere armağan etmişlerdir. Eseri yapan ve yaptıranlar, taşlara işlenen her biri diğerinden farklı binlerce motiflerle sadece sanat eseri ortaya koymamışlar aynı zamanda eserde, sanatın metodolojisi (usul ve yöntem bilgisi) gibi anlaşılacak bir anlam bütünlüğünü de sağlayarak kendilerinden sonra gelecek olan meslektaşlarına yol göstermişlerdir.

Divriği Ulu Cami’nin inşa edildiği 13. yüzyıl, Türk İslâm tarihinin çok mümbit ve verimli bir çağıdır. Düşünce dünyamızda kalıcı etkiler bırakmış olan büyük mütefekkir Mevlâna, Hacı Bektaş Veli ve Yunus Emre 13. yy. insanlarıdır. Dünya tarihine yön veren Osmanlı Devletinin kuruluşu da 13. yy. sonunda gerçekleşmiştir. Demek ki, büyük insanları ve büyük eserleri okumaya çalışırken, söz konusu büyük eserlerin ortaya çıkmasına sebep olan etkenleri de iyi analiz etmek gerekiyor. Eşsiz eserleri ortaya çıkaran amilleri; güçlü bir iman, coşkun bir aşk ve engin bir bilgelik olarak özetleyebiliriz.

Divriği Ulu Cami’de görülmesi gerekeni görenler; onu görmüş olmanın, taşlara işlenmiş olan sanat kitabını okumanın ve ondaki derin manalara nüfuz etmenin hazzını ve ayrıcalığını her zaman hissederler ve hissettiklerini gittikleri yerlerde de anlatarak, bu eşsiz esere ilginin artmasına yol açarlar. Görülmesi gerekeni görmeden bakanlar ise, taşların üzerine yansımış olan gölgelerdeki gizeme odaklanmışlardır. Hiç şüphesiz söz konusu gölge de tesadüf değildir ve bu gölge ile de usta, sanatına farklı bir boyut ve derinlik katmak istemiştir, ancak, gölgenin büyük sanatı gölgelemesine de izin verilmemelidir.

Okunan bir eserin (yazı, resim, olay, sembol, figür, desen vs) ayırtına varılmasında ve anlamlandırılmasında o anki ruh halimizin de etkisi büyüktür. Duygular çoğu kez, ilgisini çeken nokta üzerinde odaklanır ve işine yarayacak bilgilere öncelik tanır. Ulu Cami’yi farklı zamanlarda inceleyenlerin, her defasında farklı bir detaya odaklanmasını ve daha önce kaçırdığı bir detayı keşfetmesini de ziyaretçinin o anki ruh haline bağlayabiliriz. O halde inceleme üzerindeki sübjektifliği en aza indirmek ve inceleme esnasında harici etkenleri en aza indirmek için Ulu Cami’yi sakin bir ortamda, dinlenmiş bir beyin ile incelemek ve gözlemlemek gerekir.

Uzaklardan yüzlerce kilometre kat ederek yorgun argın bir halde Sivas’ın Divriği ilçesine gelenler ve Ulu Cami’yi gördükten sonra, daha önce gelmediklerine pişmanlık duyduklarını söylemişlerdir.

Divriği Ulu Cami‘de Hürrem Usta bütün hünerlerini taç kapılarda, mihrap ve minberlerde ortaya koymuştur. Sanat Tarihçileri, Kale Kapı’da namı diğer Cennet Kapı’da cennetin tasvir edildiğini, Batı Kapı’da namı diğer Tekstil Kapı’da halıcılık sanatının taşta uygulandığını, Şifahane Kapısı’nda ilim ve hikmet ilişkisinin kurulduğunu, Şah Kapısı’nda ise tevazuun derin anlamlarına nüfuz edildiğini belirtmektedirler. Mihrap üstü süslemesinde ise ihlâslı bir kul Allah ilişkisinin anlamı müşahhaslaştırılmıştır.

Cami ve şifahane kısmında yer alan sütun ve sütün başlarındaki işlemeler, her biri diğerinden farklı tonozlar, taşlara işlenen bitkisel motifler ve bezemeler sanatın Allah için yapılması halinde ulaşacağı zirveyi göstermesi bakımından calib-i dikkattir.

Divriği Ulu Cami’yi ziyaret eden Evliya Çelebi, “Usta taşa nakş-ı bukalemun eylemiştir, Onu anlatmaya kelimeler kısır diller acizdir.” tespitini yapmıştır. Bilindiği gibi Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde abartılı bir üslûp kullanır fakat Ulu Cami’nin böyle abartılara hiç ihtiyacı yoktur. Ulu Cami 800 yıla yaklaşan ve yıllara meydan okuyan duruşu ile bir sanat harikası olarak kendini yeteri kadar zaten ifade etmektedir.

Divriği Ulu Cami, 1985’te Unesco tarafından “Korunması Gerekli Dünya Kültür Mirası Listesi”ne alınmıştır ve Türkiye’de bir insan eseri olarak listeye alınan ilk eserdir. Ulu Cami çeşitli yerlerinden düşen irili ufaklı taşları ve çatlakları ile âdeta benim için bir şeyler yapmalısınız demektedir. Alanında uzman ve otorite sayılan kimseler her yaz gelerek birtakım çalışmalar yapmakta ve yapılabilecekler üzerinde çalışmaktadır. İnşallah bir şeyleri doğru yapmak için bu eserde de geç kalanlardan olmayız.

Çoğunlukla büyük eserler, sahibi tarafından, hem en değer verilen kimseye ve yapılış gayesine ithaf edilir, hem de hedef kitleye ve sonraki nesillere emaneten devredilir. Divriği Ulu Cami, bir emanet olarak tüm sanat severlerin ve onunla birlikte yaşayanların omzundadır. Biz, bu eserde asırlarca din hizmeti vermiş bir kurum olarak (Müftülük) bu emanetin payımıza düşen sorumluluğunu imkânlar nispetinde yerine getirmeyi aslî bir görev addediyoruz.

“Divriği Ulu Camii, bir emanet olarak tüm sanat severlerin ve onunla birlikte yaşayanların omzundadır.”