Makale

Hatırlayabilsem

Hatırlayabilsem…

Kemal Yazıcı

Horozun sesiyle uyandım. Bizim arka bahçeye dadandı kerata. İyi de oldu. Vakit çıkmadan kılmalı sabahı. Hanım çoktan kalkmış. Oh mis gibi çay kokusu. Abdesthaneye gidip elimi yüzümü yıkayayım da kendime geleyim. Kömürlüğün burada işi ne. Hanıma seslendim. Bey, yaşlılıkta zor oluyor diye bahçedeki ayakyolunu kapattık da evin içine aldık ya lavaboyu, dedi. Yahu ne zaman, hem benim neden haberim yok, dedim. E büyük oğlan Hasan hallediverdi, dedi. Yahu Hasan o kadar büyüdü mü? Hem sen beni neden kaldırmıyorsun, camiye gidemedim bak. Bilmez misin namazı cemaatle kıldığımı. Ses etmedi, güldü sadece.
Kahvaltımızı ettik. Biraz Kur’an okuyayım dedim. Açtım Mushaf’ı, bu yazılar tanıdık geliyor ama… Dur hele çıkaracağım. Tamam bu harfleri biliyorum. Elif, lam, ra… Kitabun en, en, en… Sıdıka ben okuyamıyorum, diye seslendim mutfağa. Hanım hemen koştu yanıma. Gözleri dolu dolu oldu. Az bekle hele, dedi. Şimdi Ahmet gelir. O okur, sen dinlersin.
Utandım soramadım da kimdir bu Ahmet. Herhâlde bu da küçük oğlum. Sıdıka’nın dediği gibi oldu. Yarım saat sürmedi kapı çaldı. “Sıdıka Teyze’m nasılsın bugün? Dünden daha iyi gördüm seni.” Demek bu Ahmet dün de geldi bize. Sıdıka, Veysel Amcan içeride seni bekliyor, dedi. Amca mı? Tamam, oğlum değilmiş, yeğenim o zaman. Benim bir ağabeyim olacaktı, erken yaşta vefat ettiydi, onun oğlu yoktu ki ama.
Ahmet yanıma geldi, hâlimi hatırımı sordu. Ben de senin işler nasıl diye soracağım da bilmiyorum ki bu delikanlı ne iş yapar. Sonra Mushaf’ı açıp okumaya başladı. Yarım saat kadar okudu. İbrahim suresini bitirdik. Elhamdülillah. Bilir misin evlat, kendimi bildim bileli hatim okurum ben, dedim. Biri biter, hemen yenisine niyet ederim. Her sabah namazdan sonra Mushaf’ımı açar okurum, bugün gözlerim mi bulandı nedir, seçemedim harfleri, şükür sen yardıma yetiştin.
Bilmez miyim Veysel Amca, yazdan beri her sabah namazdan sonra geliyorum, birlikte okuyoruz. Arada ezberlerini de tazeliyoruz. Dün İnşirah suresini ne güzel okumuştun. Bugün tekrar okumak ister misin, deyiverdi. Demek kaç aydır geliyor bizim eve. İyi de kim bu delikanlı? Neden bu kadar düşüyor üzerime? Temiz yüzlü biri ama ne bileyim böyle her gün elin adamı kapıma kadar gelsin. Bir akrabalığımız da yok. Din kardeşiyiz biz, deyiverdi o anda. Sesli mi düşündüm yoksa. Neyse ki toparlanmaya başladı, şimdi kalkacak anlaşılan, o gitsin de Sıdıka’ya sorarım, kim bu adam derim, öğrenirim, napayım, yaşlılık…
Çıkarken, öğlen gelirim birlikte geçeriz camiye, sonra güzel bir öğle kahvesi içeriz birlikte, Halim Amca da olacak, dedi. Halim, Halim… Hatırladım, bizim Halim yahu. Aşağı mahallede oturur. İyi olur, dedim. Hem ne zamandır görmüyordum Halim’i.

Hastalık Bu

Bu köye iki yıl önce tayin oldum. Anadolu’da küçük sevimli bir köyceğiz. Gelir gelmez köy kahvesinde ağırladılar beni. Ardından lojmanın olduğu yere götürdüler. Pek bakımsızdı o sıralar. Veysel Amca, sen birkaç gün bizim evde kal, biz de el birliğiyle lojmana çekidüzen verelim, dedi. İki günde mis gibi yaptılar lojmanı. Sıdıka Teyze her gün bir tencere yemekle çaldı kapımı. Veysel Amca ne ihtiyacım varsa koştu. Oğlum gurbette, sen de benim bir oğlum sayılırsın, dedi.
Her vakit camiye gelir, arada müezzinlik yapardı. Bir gün kamet getirecekken dili dolandı. Gözlerinden yaşlar boşaldı koca ihtiyarın. Oğlum, dedi, birkaç vakittir zihnim dağınık. Sureleri karıştırıyorum, tanışları unutuyorum, dün koyduğumu bugün bulamıyorum.
Hafta başı ilçeye indik. Doktora gittik birlikte. Doktor alzaymır başlangıcı dedi. Pek üzüldü Veysel Amca. Bari Kelam’ı unutmasam diye gözyaşı döktü. Zamanla unutkanlıkları arttı. Camiye diye çıkıp köyle kaybolunca sabah namazlarını evde kılmaya başladı. Öğlenleri ben uğrayıp alıyorum evinden. Birlikte namazı kılıyoruz. Sonra ikindi vaktine kadar dost meclislerinde sohbet muhabbet. İkindi namazından sonra evine bırakıyorum tekrar.
Beni her gördüğünde bir garipsiyor. Doktor demişti. Eski zamanları daha iyi hatırlar. Son birkaç yılda yaşadıkları yahut yakın zamanda tanıştıklarını çok daha kolay unutur. Belki de bu yüzden her görüştüğümüzde bir yabancı gibi bakıyor. Çaktırmamaya çalışıyor ama söze bir türlü başlayamamasından anlıyorum bunu. Sabah namazdan sonra kahvaltımı yapıp yanına varıyorum. Bilirim her sabah namazdan sonra Kur’an okur. Son günlerde en çok üzüldüğü şey Kur’an okuyamamak. Hatmini yarım bırakmaktan korkuyor. Sabahları gidip yanında okuyorum, o da dinliyor. Arada da sureleri tekrar ediyoruz. Ezberlediği sureleri unutacağı korkusu yakıyor yüreğini.
Bu sabah da gittim yanına. Yine o meraklı gözler, bir türlü tanıyamayan bakışlar. İbrahim suresini okudum, huşu ile dinledi. Ardından İnşirah suresini o okudu ben dinledim. Maşallah tek bir hatası yoktu. Çıkarken Sıdıka Teyze, Allah senden razı olsun evladım, diye dua etti, keşke seni hatırlasa. Olsun dedim, Sıdıka Teyze. Hatırlamasa da hatırı var.