Makale

Bir Çağın Hikâyesi: Şule Yüksel Şenler

Bir Çağın Hikâyesi: Şule Yüksel Şenler

Tek başına çıktığı yolda onurlu mücadelesiyle bir döneme adını yazdırmış, gözünü budaktan esirgemeden yoluna devam etmiş gazeteci yazar
Şule Yüksel Şenler’i, onun hayatını kaleme alan yazar Demet Tezcan’a sorduk…
Şule Yüksel Şenler’le nasıl tanıştınız, onun yaşamındaki hangi dönemlere şahit oldunuz?
Esenler’de bir vakfın hanımlar komisyonu başkanlığını yapıyordum. Arkadaşlarla yaptığımız birçok etkinliğin yanı sıra haftada bir de konferanslar düzenliyorduk. Dönemin kıymetli hatiplerini davet ediyoruz ancak katılım asla arzuladığımız gibi olmuyordu. Her misafirimizde ayrı bir mahcubiyet hissediyorduk. Vakıf, yol üstünde kahvehane gibi bir mekân; yoldan gelip geçenleri çok rahat görebiliyorduk. Her konferans günü gözümüz yollarda olurdu “Acaba şu hanım veya genç kız programımıza mı geliyor?”
Bir gün Şule Yüksel Şenler’i davet ettik. Kendi çapımızda görülmemiş bir izdiham yaşıyorduk. Şule Yüksel Şenler’in altmışların ikinci yarısında başlattığı konferanslarına katılan on binleri düşününce o günkü kitlenin bir salona sığdığı kadarı belki ama bizi şaşkına çeviren bir izdiham.
İlk karşılaşmamız, tanışmamız bu coşkulu günde büyük bir heyecan dalgası arasında gerçekleşti. Ben henüz 20 yaşında genç bir anneyim, Şule Yüksel Şenler’in Huzur Sokağı romanını yeni okumuşum ve etkisi altındayım. Tabii gençliğin getirdiği bir hisle romanın kahramanlarının kavuşamamış olmasına hayıflanıyorum, elimden gelse romanın sonunu değiştirteceğim. “Abla, Feyza’yı niye öldürdünüz?” diyorum sitemle.
O gün duvara asılı olan bir yazımı okuyor ve beğeniyor, “Sen yazmalısın.” diyor bana ve ben ondan sonra sürekli yazmaya çalışıyorum. Evine gidiyorum, yazılarımın tashihini yapıyor ve “Çok güzel yazıyorsun, tek eksiğin imlan.” diyor. Bu, bendeki yazma hevesini daha da artıyor.
Doksanların başı. Konferansları, yazılarıyla fırtınalar estirdiği yıllardan bu yana aradan yirmi üç yıl geçmiş. Yaşadığı tüm sıkıntılarını, çilelerini, dost bildiklerinden gelen okların acılarını unutması için âdeta Hira’sı kıldığı, tedavisinin bir parçası olan uykunun koynuna sığınmasa belki daha uzun yıllar devam edecek olan konferanslarının son demleri olduğunu kendisi de bilmiyor o günlerde.
Derken bir şiirinde ifade ettiği gibi “Dostum diye bildiklerim/ Müşkülünü gördüklerim/ Canım diye bildiklerim/ Hepsi yılan gibi soktu…” Tüm manevi zehirlerden arınması için uyumalı, unutmalıydı... Aradan geçen yıllarla birlikte yaşadıklarını unuturken kendisini de unutturdu. Ta ki “Şule Yüksel Şenler unutulmamalı, sizin hayatınız yazılmalı, davanız bilinmeli.” diyerek unutulan, unutturulmak istenen, unutulmayan ne varsa hayat serüvenine doğru, birlikte zamanda yolculuk yaptığımız günlere kadar.
Şenler, naif kişiliği, kararlı duruşu ve nezaketiyle tanınmış bir hanımefendi. Sizin hafızanızdaki Şule Yüksel’den bahseder misiniz?
Nezaketi, zarafeti göstermelik değil, samimiyeti, içtenliği dupduru, davasına olan sevdası ise daima diri, daima zinde ne var ki bedeni ruhunu yakalayamayan bir Şule Yüksel Şenler. İçi volkan gibi kaynıyor ama o konuşmakta, yazmakta zorlanıyor. Yılların yükü, müşahhas biçimde omuzlarında duruyor gibi yürümekte zorlanıyor. Bazen başını yana atmış, hafif hafif sallayarak derin derin düşünen, bir ömür kadar uzak yıllara, iç dünyasının uzun ince çile taşlarıyla örülmüş yollarına anlık gidişler yapan Şule Yüksel Şenler. Albümündeki fotoğraflara dair konuşurken her bir karede önce sessizce uzun uzun kalıp, sonra tüm detaylarını hatırlayıp, hiçbir anıyı atlamadan anlatmaya çalışan, dönüp dönüp Rabbine hamdeden, şükreden Şule Yüksel Şenler.
Şule Yüksel Şenler’in verdiği konferanslara halkın teveccüh ettiğini, salonların hıncahınç dolduğunu görüyoruz. Sizce bunun sebebi neydi? İnsanlar Şule Yüksel’in söylemlerine hangi hissiyatla bu denli yakınlık kurdular?
Mevcut statüko tarafından bir modern hayat dayatması ile dizayn edilmek istenmiş; kimliği, inancı, değer yargıları ile her alanda hor görülmüş, susturulmuş bir halk. Ve bu eylem insanının yazıları, konferanslarıyla öz güven tazelemiş, cesaret bulmuş olmanın getirdiği teveccüh. Naif bedeninde bir aslanın yüreğini taşıyan 27 yaşında statükoya meydan okuyan, hislerine tercüman gencecik bir kız. Hasret kaldıkları bu sesin her tınısına dikkat kesilmiş, onu bağrına basmış, sahiplenmiş yılların suskunluğunu onun şahsında bozmuş olmanın getirdiği şevk.
Kelamı, latif hitabeti ile bir devrin bayrak insanı olan Şenler’i gençler nasıl okumalı, hangi yönlerini örnek almalı?
Bir duruşun adıdır Şule Yüksel Şenler. Bugün gençliğe adım adım kılavuzluk edecek Müslümanca bir duruş, Müslümanca bir kimlik. Öncelikle azmi, kararlılığı, meydan okuyuşu, zarafeti, nezaketi, derdi kıldığı davası örnek alınmalıdır. Ardından bu uğurda çileye göğüs germeyi, sabretmeyi, sabrı mücadelesine yoldaş kılmayı, bedeli ne ise ödemeyi, eyvallah etmemeyi, boyun bükmemeyi ama nezaketi kaybetmemeyi, tevazuyu bir elbise gibi giymeyi Şule Yüksel Şenler’in şahsında gençler örnek almalılar.
Bizim için şu cümleleri tamamlamanızı istesek?
Kimse bilmez bir gün… Bir iki yıl önceydi, hastanede durumu ağırdı. Ne zaman hastaneye yatsa, derin uykularda olsa bilincini ölçmek için iki şeyi söylerdim. “Şule Yüksel Şenler! Kalk bakalım, daha yapacak çok iş var!” Bir diğeri de, “Şule Abla, namazını kıldın mı?” Namazına çok çok hassastı. Mimikleri ile cevap vermeye çalışırdı. O zaman bilirdim ki bizi duyuyor. O gün yine “Şule Abla, namazını kıldın mı, hadi beraber kılalım yatsıyı.” dedim. Istırapla inledi. Çünkü gözünü açabilse ima ile kılardı zaten namazını. Ama o soru ile sarsmadığımda da öylece derin derin uyuyor, sanki uyanmamaya teslim oluyordu. Bilincini yakalamıştım ama o da çaresizliğinin ıstırabını gücünün sonuna kadar belli etmişti. Ertesi gün uyanır uyanmaz beni sormuş, “Demet burada mıydı? Ona kızdım galiba.” demiş.
Şule Yüksel Şenler deyince… Suç duyuruları, açılan sayısız davalar, tehditler, tahkirler, mahkemeler, yıpratmanın her türlüsü… Hapis cezası, hastalıklar, yoluna çıkan sayısız engellerle davası, inancı uğruna attığı her adımın, müdafaa ettiği fikrin, söylediği her sözün hatta birini sevmenin, sevilmenin dahi bedelini ödemiş bir cesur yürek…
Ölmeden çok kısa süre önce bana dedi ki… “Şule Yüksel kim?” dedim. Üzerine basa basa “Tek başına bir ordu.” dedi.

Şule Yüksel Şenler Kimdir?
29 Mayıs 1938’de Kayseri’de dünyaya gelir. Aslen Kıbrıslı olan Şenler, Koca Ragıp Paşa İlkokuluna giderken ailesinin ekonomik durumu bozulur. Ortaokulda eğitimini yarıda bırakmak zorunda kalır. Okul hayatının yarıda kalması, onun kendini geliştirmesine engel olmaz. Okuma yazma çalışmalarına aralıksız devam eder. Yurt çapında çok sayıda konferans verir. Kadın, Bu Gün, Hür Söz, Yeni İstiklal gibi gazetelerde köşe yazarlığı yapar. İdealist Hanımlar Derneğini kurar. Çok sayıda kitap ve köşe yazısı kaleme alan yazarın, ömrünü Kur’an ve sünnet çizgisinde bir nesil için adayan Huzur Sokağı isimli romanı, Birleşen Yollar adıyla sinemaya uyarlanır. Şule Yüksel Şenler, 28 Ağustos 2019’da vefat eder.