Makale

İSLAM DÜŞÜNCESİNİN İLAHİ TARAFI

KİTAPLIK

İSLAM DÜŞÜNCESİNİN İLAHİ TARAFI

Selma MAŞLAK

Bu değerli eser 1905-1982 yıllarında yaşamış olan Mısırlı düşünür ve devlet adamı Muhammed Kamil el-Behi tarafından kaleme alınmıştır. “İslam davetten ibarettir; devrim yapma iddiası taşımadığı gibi askerî inkılapları ve milliyetçilik politikalarını da onaylamaz.” diyen el-Behi, Cemaleddin Afgani’nin görüşlerinden etkilenmiş, eserlerinde modern İslam düşüncesi alanına yoğunlaşmıştır.
Eseri bizler için değerli kılan bir başka unsur, çevirisinin azmi ve üretkenliğiyle tanıdığımız, İslam bilim tarihi deyince ilk akla gelen kişi olan Fuad Sezgin tarafından yapılmış olmasıdır. Ömrünü ilme adayan Fuat Sezgin İslam dininin, bilimin gelişmesine asla engel olmadığını yaptığı çalışmalarıyla gözler önüne sermiştir. Bu çalışmalarındaki amacını da kendisi şöyle ifade etmektedir: “İslam topluluğuna mensup insanlara İslam bilimlerinin gerçeğini tanıtmak, benlik duygularını olumsuz etkileyen yanlış yargılardan onları kurtarmak ve ferdin üretkenliğine olan inancını ona kazandırmak.”
İslam Düşüncesinin İlahi Tarafı adlı kitap el-Behi’nin üç cilt olarak kaleme aldığı eserinin ilk cildinin çevirisidir. Eserde İslam düşüncesinin zaman içindeki yolculuğu ve katlanarak gelişimi ilk çağ ve ikinci çağ adıyla iki başlık altında incelenmiştir.
İlk çağ, yabancılarla ihtilattan, nakil ve tercümeden önceki çağdır. Yazar bu çağı kronolojik olarak Hz. Peygamber’in vefatından Emevi devrinin sonlarına kadar devam ettirir. Bu çağda İslam düşüncesi henüz farklı kültürlerle karşılaşmamıştır. İlk çağ İslam düşüncesi Hz. Osman’ın öldürülmesiyle başlayan Hz. Ali ile Hz. Ayşe arasındaki ihtilaflarla, Cemel ve Sıffın savaşlarıyla devam eden siyasi olaylar neticesinde zuhur eden “Kebire meselesi” etrafında filizlenmiştir. Bu meseleyle alakalı pek çok görüş ortaya çıkmış ve bu farklı görüşler kelam ilmine zemin hazırlamıştır. Bundan dolayı yazar ilk çağı “Din Usulü Tarihi” veya “İlmi Kelamın Doğuşu” tarihi diye isimlendirmiştir. Henüz Hristiyan, Yahudi, Fars ve Hintliler gibi Müslüman olmayan unsurlarla karşılaşılmamasından dolayı ilk çağa yazarın verdiği diğer bir isim de “Uzlet Çağı” ya da “Yalnızlık Çağı”dır. Uzlet çağı olan bu ilk çağ Arap akidesinde ilmî veya felsefi bir karaktere sahip olmadan geçmiştir.
Eserde ikinci çağ, yabancı kültürlerin İslam akliyesiyle karşılaşma çağıdır. Yazar bu bölümde ihtilatın sebepleri, İslami olmayan kültür kaynakları, bu yabancı kültürler karşısında İslam akliyesinin durumu üzerinde durmuştur. İslami olmayan Doğu ve Batı kültürleriyle karşılaşma miladi sekizinci yüzyılda el-Mansur devrinde başlayan tercüme hareketiyle birlikte baş döndürücü bir hızla devam etmiştir. Bu çağda Abbasi medeniyetinin sınırları içinde Müslümanların, İranlıların terbiye ve siyasetlerini, Hintlilerin kozmoğrafya hesap ve hikmetlerini, Yunanlıların ilim ve felsefelerini naklettiklerini görürüz. Yapılan bu yoğun tercümeler ve etkileşimler neticesinde bugün Aristo olmadan İbni Rüşd’ü, Platon olmadan İbni Sina ve Farabi’yi anlamamız mümkün değildir.
Eser, İslam düşüncesinin tarihî köklerini, evrelerini ve temas ettiği çevrelerle etkileşimini anlamak konusunda önemli ipuçları barındırıyor.