Makale

Medyanın Aile Kurumu Açısından Eleştirel Okuması

Medyanın
Aile Kurumu Açısından Eleştirel Okuması

Dr. Fatma Özdoğan
Aile ve Sosyal Araştırma Uzmanı

Günümüzde aile, hem şiddetle saldırıya uğramakta, hem de savunulmaktadır. Kimilerine göre; kadınları baskı altında tuttuğu, çocukları ezdiği, nevrozun yayılmasına meydan verdiği iddiaları ile kınanan aile kurumu; öte yandan kimilerince ahlâkın temellerini sağlamlaştırdığı, suçu önlediği, düzeni koruduğu ve uygarlığın sürüp gitmesini sağladığı için övülmektedir. Aile; sıkıcı, boğucu ve izinsiz zorla içeri girilmiş olan mı yoksa müşfik, şefkatli ve içten olan mı ikilemini yaşamaktadır.

Bugünden geleceğe uzanan bir çizgi üzerinde kültürel tüketimin çok yönlü etkilerinden söz etmek mümkündür. Kültürel tüketim, globalleşme sürecinde kültürel aynılaşma ve farklılaşmanın bir arada yaşandığı bir tarza dönüşmüştür. Her zaman çok anlamlılık içeren kültürel ürünler farklı izleyiciler tarafından farklı bir metin halinde tüketilmektedir. Kültürel ürünleri izleyenlerin farklılığı, tüketilen ürünün farklı metinler olarak algılanmasını ortaya çıkarmaktadır.

Günümüz iletişim dünyasında yeni etkileşim tarzlarının oluşumunda yeni stratejiler belirlenmektedir. Yeni etkileşim tarzları toplumu dönüştürecek ve sosyal değişime ivme kazandıracaktır. Bu toplumsal dönüşüm sürecinde geliştirilen stratejilerin toplumu hangi yöne doğru sürüklediğinin bilincinde olunmalıdır. Plânlı bir değişime mi yoksa plânsız bir savrulmaya mı zemin hazırlandığının vurgusu son derece önemlidir. Geleceğin toplumunu yaratırken daha istikrarlı ve daha eşitlikçi bir yapıya dönüştürmek amacıyla kültürel ürünlerin kimi ne biçimde ve ne yönde etki altında bırakabilceğinin bilgisine sahip olunmalıdır. Topluma tüketilmek üzere kültürel ürünleri sunanlar son derece önemli bir sorumluluk altındadırlar. Toplumun şekillendirilmesinde birincil görev ve sorumluluğu üstlenmiş olan medyanın, bu sorumluluk bilincini taşıdığına inanılmaktadır.

Bilim adamları, geleceğin toplumunda, bireyin tecrit olması, sosyal anomi ve insanlık özelliklerinin kaybolması gibi negatif semptomların ortaya çıkabileceği üzerinde durmaktadır. Sonuçları iyi kurgulanmamış stratejilerin, toplumsal dönüşüm sürecinde son derece önemli problemleri beraberinde getireceği ifade edilmektedir. Eğer kültürel ürünler yeni etkileşim tarzlarının ortaya çıkmasında belirli bir rol oynuyor iseler, bu ürünlerin neden, nasıl ve ne amaçla toplumda tüketildiğine dikkat etmek gerekmektedir. Kültürel ürünler;
- aile üyeleri arasında organik ilişkilerin güçlenmesine,
- bireysel haklara ve değerlere saygı gösterilmesine,
- makul bir rol paylaşımının yapılmasına
- ve sorunların demokratik bir şekilde çözümlenmesine zemin hazırlayan yeni bir aile kültürünün oluşturulmasına katkıda bulunmalıdır.

Günlük yaşama dikkatlice bakarak yabancı geleneklerin ve uygulamaların berrak bir görüntüsü elde edilmelidir. Kültürel ürünler bu çerçevede mutlaka dikkatli bir değerlendirmeye tabi tutulmalıdır.

Mutlu son için öncelikle bu mutlu sonun hazırlayıcılarına dikkat çevirmek gerekir. Mutlu son için gerekenler ve mutlu son için gerekli ilkeler ne olmalıdır sorusuna hassasiyetle üzerinde durulmuş bir çerçeveden cevap bulma çabasında olunmalıdır.

Bilginin karşılığında para veren yarışmalar yayınlanmaktadır. Bu yarışmalar bilgi toplumu dediğimiz toplumu yaratmada kendi üzerlerine düşen görevi yerine getirmektedir. Fakat mutluluk, sevgi, sadakat ve benzeri duyguların yeşerdiği ve büyüdüğü aile kurumunun para karşılığı yapılandırılması ve ödülü para olan bir birlikteliğin adının aile olması kültürel yapımızda son derece önemli yaralar açabilir, son derece önemli kültürel erozyonlara sebep olabilir.

Hayatın gerçeği gibi sunulan kurgulanmış bir “gerçek hayat” Türk halkının karşısına çıkarılmaktadır.

Temel geleneksel norm ve değerlerimizin altını çizen, modern aile imajını vurgulayan bir senaryo ile izleyiciye kurgulanmış bir Türk ailesi modeli aktaran dizilerin toplumsal değişimde olumlu katkıları olacaktır. Bunların her biri senaryo olduğu ilân edilerek yayınlanmaktadır. Gerçek hayattan alınmış ama kurgusu yapılan, senaryosu olan yapımlar olduğu için de hiçbir rahatsızlığa yol açmamaktadır. Bu yarışmada olan gençlerin değerli bir hayat kurma mücadelesi mi? İçinde oldukları ya da kurmaca bir hayatın aktörleri mi oldukları üzerinde durulmalıdır. Bir başka dikkat çekilmesi gereken nokta ise, aile yapımızın kurulma şekline son derece ters düşen bir noktada duran bir yarışma formatından söz edilebilir. Türk ailesinin kurulma aşamaları, ailelerle ve akrabalarla olan ilişkiler, evlilik kurulmasında yaşanan söz, nişan ve benzeri uygulamaların formata zorla enjekte edilmiş dokusu son derece hassas dengeleri zedeleyecek gibi görünmektedir.

Ailenin sosyal dokusu içinde filizlenen bireylerin, en temel eğilim ve kişilikleri 0-6 yaş arasında oluşmaktadır. Bu bilimsel gerçeklikten yola çıkarak, evlerin elektronik pencerelerinden koruyucu hiçbir filtreden geçmemiş bir veri bombardımanı yapılması, geleceğin üreticisi konumunda olan ailenin ne kadar ciddi tehdit altında ve korunmasız olduğu savını gündeme getirmektedir.

Televizyon, hayata ilişkin verileri kendi formatında yeniden montajlayarak ve yeniden kurarak kitlelere ileten bir teknolojidir. Bireylerin, kendilerini korumaları ve gerçekten özgür iradeleriyle davranmalarını sağlayacak bir özgürlük kültürünün inşaasında sorumluluk alanlarından birinin adı iletişim araçlarıdır. İletişim özgürlüğünü, iletişimin öteki ucunda bulunan aileler yani alıcı kitle açısından irdelemek, iletişim özgürlüğünün yalnızca göndericilerce değil aynı zamanda alıcılar açısından da önemli olduğu gerçeğini vurgulamak gerekmektedir. Türk ailesinin kendini içinde bulduğu bu iletişim patlamasından nasıl ve ne yönde etkileneceği üzerinde durulması gereken öncelikli bir konudur. Bu patlama orta ve uzun vadede ülkenin hem ekonomik hem de kültürel envanterine yapacağı etkiler henüz kestirilememektedir. Bu öngörünün tek anahtarı şu anda ne yönde bir ileti veriyorsanız ileride çıktınızın aynı yönde olacağı gerçeğidir. Eğer ailenin gereksinimlerini ve değerlerini doğru iletirseniz, sağlıklı bir ailenin oluşumuna katkı sağlarsınız. Eğer ailenin gereksinim ve değerlerini yanlış okumayla birlikte alıcıya sunarsanız, uzun vadede sağlıksız ilişkiler yumağı ile birlikte oluşmuş hastalıklı bir topluma sahip olursunuz.

Aile kurumunun devamını, bireylerin sağlıklı gelişimini, toplumun uyumlu ve sorumlu bireylerden oluşması gerektiği gerçeğini işleyen programlar toplumsal sorumluluklarını yerine getiriyorlar demektir. Bir kültür taşıyıcısı olarak medya, ulaştığı insanlara bir yaşam biçimi sunmakla birlikte, bilinç altına kimi doğruları dikte etmektedir. Alıcıların, yani kültürel ürünü tüketen ailelerin, vatandaşların hak ve özgürlükleri açısından programların eleştirisi yapılmamaktadır. İletiyi alan tüketici kitlenin haklarından söz edilmesi için öncelikle alıcı kitlenin yayınlanan programın varlığından memnun olup olmadığı alıcılara hemen hemen hiç sorulmamaktadır. Reyting kaygısı izleyicilerin memnunluk kaygısına dönüştürülmemektedir.

Avrupa’da şu anda üç önemli sorun alanının altı çizilmektedir. Uyuşturucu, şiddet ve aile değerlerindeki aşınma. Evlilik dışı doğan çocuklar, çocuk yaşta hamilelikler, tek ebeveynli çocuklar, hızla artan boşanmalar, alkol vu uyuşturucu alışkanlıklarının artması, şiddetin her alana yayılması gibi sonuçlar sosyal bir depremin öncülleri olarak görünmektedir. 1994 yılında Dünya Aile Yılı kutlanmıştır. 10. yılını yaşadığımız aile yılında ailenin öne çıkarılmasının nedeni sosyal çöküşün önüne geçmektir. Evlilik oranlarındaki düşüş, boşanmalar, evlilik dışı beraberlikten doğan çocuklar ve tek ebeveynli hanelerin batı toplumlarında meydana getirdiği problemler, bizim toplumumuzda aile gerçeğinin önemine daha da dikkat çekmemiz gerektiğini ortaya koymaktadır.

Medyanın eleştirel bir okumasının gerçekleştirilmesi ile tüketimin bir ünitesi olan ve aynı zamanda geleceğin üreticisi olan ailenin, medyada belirleyici konumdan çok belirlenen konumda olduğu görülmektedir. Aile, kültürel değerleri muhafaza ve nakletmede geleceğin üreticisi olan en önemli sosyal kurumlardan biri olma özelliğini halen sürdürmektedir. Ailenin temel ilke ve değerleri; hakkaniyet, dürüstlük, sabır, onura saygı, kişisel bütünlük, tutarlı olma, sorumluluk alma ve hizmet etme, gelişime önem verme, koşulsuz sevgi, yardımlaşma ve yüreklendirme olarak sayılabilir. Bu değerlerin hakimiyeti ailelerimizde zayıfladığı anda batı toplumlarının yaşamış olduğu sorunlarla karşı karşıya kalmamız söz konusudur. Bu değerlerin hakimiyetinin sağlayıcısı ve aktarıcısı bir kurum olarak medya, üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmelidir. Çünkü uzun vadede yine aynı toplumda iyi ve kötü birlikte paylaşılacaktır. Sağlıklı kurulan ilişkiler sağlıklı toplumlara götürecektir. Sağlıksız bir ileti ise bizleri hastalıklı bir toplumla yüzleşmeye doğru sürükleyecektir. Sağlıklı ve işlevsel aileleri gelecek günlere taşımak ve yaşatmak için herkes bugünden sorumluluklarını yerine getirmelidir. Mutlu sonları izlemek istiyorsak bugünün mutlu senaryolarını sorumluluk bilinciyle yazmamız gerekiyor.

“Bir kültür taşıyıcısı olarak medya, ulaştığı insanlara bir yaşam biçimi sunmakla birlikte, bilinç altına kimi doğruları dikte etmektedir.”

“Eğer ailenin gereksinim
ve değerlerini yanlış okumayla
birlikte alıcıya sunarsanız, uzun vadede sağlıksız ilişkiler yumağı ile
birlikte oluşmuş hastalıklı
bir topluma sahip olursunuz.”

“Televizyon, hayata ilişkin
verileri kendi formatında yeniden montajlayarak ve yeniden
kurarak kitlelere ileten bir teknolojidir. Bireylerin, kendilerini korumaları
ve gerçekten özgür iradeleriyle
davranmalarını sağlayacak bir
özgürlük kültürünün inşaasında
sorumluluk alanlarından
birinin adı iletişim
araçlarıdır.”

“Sağlıklı kurulan ilişkiler sağlıklı
toplumlara götürecektir. Sağlıksız bir ileti ise bizleri hastalıklı bir toplumla yüzleşmeye doğru sürükleyecektir. Sağlıklı ve işlevsel aileleri gelecek
günlere taşımak ve yaşatmak için herkes bugünden sorumluluklarını
yerine getirmelidir. Mutlu sonları
izlemek istiyorsak bugünün mutlu
senaryolarını sorumluluk bilinciyle
yazmamız gerekiyor.”