Makale

Tramvayda

Tramvayda

Nilgün Bıyıklı

Yaşım ilerledikçe hayatımın daha da düzene gireceğini düşünüyordum ama yanılmışım. Çocuklarımın büyüdükçe sorunlarının azalacağını, eşimin daha anlayışlı olacağını zannederdim. Hiçbiri hayatından memnun değil, herkeste bir karış surat!

Yaşları 20’yi aşmış iki evladım var, ellerinizden öper. Kızım, annesi ile sürekli didişiyor; makul davranmaları için çabalamaktan yorgun düştüm. Birisi belki de daha hayatının başında iken dünyanın tüm sırrına vâkıf olduğunu düşünüyor, ötekisi de sanki kendisi hiç genç olmamış gibi sıfır anlayış ve toleranslı yaklaşım sergiliyor. Oğlum desen, sanki biz ebeveynleri onun tüm taleplerini karşılamak üzere dünyaya gönderilmişiz!

İşyerinde de durumlar pek parlak değil. Patronum Sadi Bey epey yaşlandı ve köşesine çekildi. Yılda birkaç kez fabrikada gördüğüm şımarık oğlu, herhâlde babasının tazyiklerine dayanamadı, bir süredir düzenli olarak gelip gitmeye başladı. Kızı da personel yönetiminin başına geçti. Onu da sosyal medya hesaplarından yaptığı paylaşımlardan biliyoruz. Muhasebe müdürü olarak, yıllardır onun abartılı kredi kartı ekstrelerini ödemekten iflahım kesilmişti. Abisi “Şu müşteri son birkaç ödemesini biraz gecikmeli yapmış, artık sadece peşin para ile mal verelim... Şu müşteri de artık eskisi kadar yoğun alım yapmıyormuş, iskontosunu düşürelim... Şu müşteri...” diyerek yıllardır çalıştığımız birçok müşterimizle ilişkilerimizi bozdu. Maaşları iki ay geriden ödeyebiliyoruz. Gün içinde ödenmesi gereken üç tane yüklü çekimiz var ve kasa tamtakır. Sadi Bey’e ilettim, oğluyla konuşacağını söyledi ama ses tonunda çok fazla umut yoktu.

Bir süredir arabamla değil, toplu taşıma ile gidip geliyorum işe. Durak bir kalabalık, bir kalabalık... İki tramvay geldi geçti, binmek ne mümkün! Nihayet bir üçüncüsüne kendimi atabildim. İnsanları yara yara bir boşluk bulup durakladım. Kafamda bütün bu sorunlar yumağına şu veya bu şekilde bir çözüm üretmem gerekiyor. Vagondaki insanların uğultusunu kulak ardı ederek düşünmeye koyuldum. Ancak yanımdaki adam, iki eli ile birden tavandaki tutunma demirine yapışmış, kolları da epey açık, dirseği kafama çarparak dikkatimi dağıtıyor. Bu tacizden kurtulmak için bir adım daha kenara çekildim. Nispeten kavuştuğum rahatlık, adamın bencilliğinin artması ile yine bozuldu. Bu sefer sadece kolları değil, cüssesi de üzerime doğru devriliyordu. “Bu ne rahatlık!” diye içimden öfke çığlıkları atıyordum. Ancak daha fazla adım atacak yer yoktu, toparlanıyormuş gibi yapıp şöyle bir omuzumla kendi alanına yönelmesi için ittim. Ancak omuz darbem, adamın kendini iyice benim bedenime yıkması neticesini verdi. İçimden bir “Tövbe estağfurullah!” dedim. Baktım, ineceğim yere iki durak kalmış. Dişimi sıktım, zaten canım burnumda, sabah sabah bir kavgaya karışacak hâlim hiç yoktu. Tramvay hızlıca yol aldı, durağıma ulaştım. İnerken kendi kendime söylendim: “İnsanlar ne kadar anlayışsız ve bencil!”

Hastalık Bu

Ameliyat olalı dört haftayı geçti. Doktor 10-12 günde toparlanıp işe bile başlayabileceğimi söyledi ama hiçbir şey dediği gibi olmadı. Onu da suçlamıyorum, gizli şekerim varmış meğerse, derin ve büyük ameliyat kesiğim bir türlü kaynamadı. O kadar da titizlendiğim hâlde sürekli enfeksiyon kapıyor.

Evde ablam pansuman yapıyor ama doktor artık sabah akşam hastaneye gelmemi ve pansumanı steril ortamda yapacağını söyledi. Hastane iki vasıta uzaklıkta. Önce minibüse, oradan da tramvaya biniyorum. Sabah da tam işe gidiş saati, o kalabalıkta binmek, inmek epey yıpratıcı oluyor benim için. Karnımda kocaman bir kesik, dışarı akan iltihap, kullandığım ilaçların kokusu sürekli genzimde, midem bulanıyor.

Bu sabah da güç bela kendimi attım tramvaya. Kahvaltı da etmeden çıkmıştım, onca ağrı ve sıkıntıya bir de düşen kan şekerim eklendi. Ortalara doğru ilerledim, elimle tutunabileceğim bir yer arıyorum. Nihayet buldum. Başım da epey dönmeye başladı. Hemen önümde iki lise öğrencisi oturuyor, ellerinde cep telefonu sosyal medya hesaplarından gördükleri ilginç şeyleri birbirlerine gösterip gürültülü bir şekilde konuşuyorlar. Bir ara biri yüzüme dik dik baktı. “Abi gömleğine mürekkep akmış...” Baktım, yine pansumandan sızan kanla karışık iltihap. Acı acı tebessüm ettim, “Ameliyat olmuştum da, pansuma gidiyorum...” dedim. “Hee, iyi...” dedi. İnsan bir geçmiş olsun dileği, peşinden geç otur filan bekliyor bir an için ama şimdikilerde o anlayış yok. Kafasını çevirdi, yanındaki arkadaşıyla gülüşmeye devam etti.

Yanlarında durmak istemedim, biraz daha öteye yöneldim. Burası daha ferah. Ancak başım da dönmeye başladı. Baktım tek elle tutunarak dengemi sağlayamayacağım, iki elimle birden kavradım demiri. Acaba kaça düşmüştür şekerim veya tansiyonum? Hay Allah, aksiliğe bak...

Gözlerim kararıp duruyor. Kendime hâkim olmakta güçlük çekiyorum. Sanki kolum sağa sola çarpıyor gibi. Anlayamıyorum ki? Kulaklarımda bir çınlama var. Devrilecek gibi oldum, baktım yanımdaki beyefendi bir omuz attı, devrilmemi engelledi, sağ olsun. Sık dişini, diyorum üç durak kaldı şunun şurasında. Sırtını bana yaslayan beyefendi sayesinde düşmekten kurtuldum. Tam rahatladım diyorken, geldiğimiz durakta kapıya yöneldi. Bak sen şu şanssızlığa! Demirlere tekrar sıkı sıkı tutundum, bir durak daha sabretmem gerekiyor...

Bir durak mesafesi bir ömür gibi geldi bana. Kimse hâlimin farkında değil, hâlimin farkında olanın ise umurunda değilim. Tramvay durağa ulaştı, kapıya yöneldim. İnerken de kendi kendime söylendim: İnsanlar ne kadar anlayışsız ve bencil!