Makale

Uzmanına Sorduk

Uzmanına Sorduk

Hazırlayan: Şule Tüzün

Kendi vatanlarından uzakta ülkemize misafir olan mültecilerin yaşam koşullarını düzeltmek için ülkemizin ilgili kurum ve kuruluşlarının birçok çalışması var. Diyanet İşleri Başkanlığı da Göç ve Manevi Destek Hizmetleri Daire Başkanlığı aracılığıyla bu alanda yapılan çalışmalara katkı sunuyor. Bizler de Daire Başkanı Dr. Bayram Demirtaş’la, yapılan bu hizmetler üzerine konuştuk.

Göç olgusu nedir ve bu bağlamda mültecilik kavramını bize biraz açar mısınız?

İnsanlık tarihi göçle başlamıştır. Hz. Âdem ve Havva’nın cennetten yeryüzüne inişi, insanlığın yaşadığı ilk göç hareketi olarak değerlendirilebilir. Bu koskoca dünyada cenneti özleyen iki insan birbirine yurt olmuş ve o günden bugüne toprak, vatan, memleket ve gurbet kelimeleri bazen kutsallık kazanmış bazen de insanların hırslarına kurban edilmiştir. Kadim zamanlardan günümüze dünyayı mamur etmek gibi ulvi bir gayeye dayanan iyi göç örnekleri olduğu gibi zulüm, şiddet, savaş gibi olumsuzluklardan kaçanların ya da yerini yurdunu terk etmek zorunda bırakılanların yaşadığı, yürekleri burkan nice acı göç hatıraları da bulunmaktadır.

Bir yere ait olmak, doğduğu, yaşadığı toprakla ve çevreyle duygusal bir bağ kurmak insanın özünde vardır. Dolayısıyla bir şekilde oradan kopmak her zaman acı verir. Göç, iltica ya da hicret… Her birinin farklı bağlamı, hukuki karşılığı var. Bizim konuştuğumuz, tamamen insani bir çerçeve olduğuna göre aslında hepsi aynı yere çıkıyor, yani bir kopuş, bir arayış, yitip giden birçok şey ve belki aranan bir umut, bir huzur…

Mevcut dünya algımız, geçmişte yaşadığımız deneyimlerle sıkı bir bağlantı içerisindedir ve hafızanın, bugünkü yaşantımızı şekillendirme noktasında belirleyici ve etkileyici bir gücü bulunmaktadır. Bu açıdan günümüz Türkiye’si olarak ensar olmayı başarabildik mi?

Bu soruya gönül rahatlığıyla evet diyebileceğimiz kanaatindeyim. Zira bu topraklar Hz. Peygamber aşkıyla yoğrulmuştur. Onu hatırlatan her hatıra gibi, hicret de Anadolu’da çok iyi bilinir. Muhacir bir peygamberin ümmeti olarak, onun hicretinden öğrendiğimiz mefkûre ve yüce örnekliğinden aldığımız şuur ile tarih boyunca topraklarımıza sığınan hiçbir mazluma, mağdura, muhtaca kapılar kapatılmamıştır. İber Yahudileri; Kafkaslar’ dan Tatarlar, Çerkezler, Dağıstanlılar, Çeçenler; Balkanlardan Arnavut, Boşnak, Pomak gibi farklı din ve etnik kökenden birçok grup kitleler hâlinde Anadolu’ya sığınmıştır. 1850’li yıllarda Anadolu’ya sığınan sadece Çerkez nüfusu bir buçuk milyon civarındadır. Bugün ise başta Suriye ve Irak gibi komşularımız olmak üzere merhametli bir yürek arayan, 190 farklı ülkeden beş milyon kişi, bu topraklarda yaşamaktadır. Milletimiz, geçmişte olduğu gibi bugün de kendisine sığınanlara kucak açmış; yoksula, yetime, çaresize duyarsız kalmamış ve ne kadar aziz bir millet olduğunu bir kez daha göstermiştir.

Göç ve Manevi Destek Hizmetleri Daire Başkanlığı olarak misafirlerimiz olan mültecilere yönelik ne tür çalışmalarınız var?

Bütün hizmet alanlarında insan odaklı düşünmek Diyanet İşleri Başkanlığının temel prensipleri arasındadır. Bu bakımdan ülkemizde bulunan göçmenler de bizim hizmet kitlemiz içerisinde yer almaktadır. Devletimizin ilgili kurumları ve çeşitli sivil toplum kuruluşları gibi Başkanlığımız ve Türkiye Diyanet Vakfı iş birliği içerisinde misafirlerimize yönelik bugüne kadar çok önemli hizmetler sunuldu. Bu çalışmaları; din hizmetleri, eğitim, yayın ve insani yardım faaliyetleri şeklinde özetlemek mümkün. Göçmenlerin Kur’an ve sünnet odaklı sahih dinî bilgi ile aydınlatılması, istismarcı yapılar ve zararlı akımlardan korunması, toplumsal uyuma katkı sağlanması amacıyla camilerimiz, Kur’an kurslarımız ve değişik mekânlarda faaliyetlerimiz devam etmektedir. Farklı dillerde yayımlanan Başkanlık yayınları, göçmenlerin istifadesine sunulmaktadır. Diğer yandan 2011 yılında başlayan Suriye krizinde bugüne kadar 283 milyon TL değerinde yardım yurt içinde ve terörden arındırılan Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı bölgeleri ile İdlib civarında ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmıştır.

Mültecilerle toplumsal uyumumuz, birlik ve beraberlik adına önem arz eder. Kurum olarak toplumsal uyuma katkılarımız nelerdir?

Uyum ve birlikte yaşamanın misafir ve ev sahibi olmak üzere iki tarafı var. Biz, vatandaşlarımıza konunun hassasiyetini, insanların mağduriyetini, onlara kucak açmamız gerektiğini anlatıyor, bir takım algı operasyonlarına karşı uyarıyoruz. Misafirlerimize ise iş birliği yaptığımız sivil toplum kuruluşları ve görevlilerimiz aracılığı ile ulaşarak birlikte yaşamanın ahlakı ve hukukunu hatırlatmaya çalışıyoruz. Bu kapsamda herkese düşen görevler var. Yabancılar ile vatandaşlarımızın âdeta bir doğal karşılaşma alanı olan camilerimiz ve Kur’an kurslarımızda birlikte katılımın sağlandığı etkinliklerin sayısını artırma çabasındayız. Örnek olarak bu yıl boyunca ülkemiz genelinde on bin misafirimiz ve vatandaşımız, birlikte Riyâżü’s-sâlihîn gibi temel eserlerimizin de okunacağı derslere katılacaklar.

Mültecilerin çoğu karşılaştıkları problemler yüzünden çeşitli ruhsal sorunlar yaşamakta, bu sorunlarla başa çıkmak ve süreci sağlıklı geçirmek için manevi desteğe ihtiyaç duymaktadır. Bu kapsamda kurumumuzun ne tür manevi danışmanlık hizmetleri vardır?

Ülkemize sığınan misafirlerimiz; ev, bark, iş gibi zaruri ihtiyaçlarını vatandaşlarımızın ve devletimizin desteği ile büyük oranda karşıladı. Ancak anlaşılmak, önemsenmek, tebessümle karşılanmak, oturup konuşabilmek de insanların temel ihtiyaçları arasında yer alıyor. Bu anlamda belki misafirlerimiz için bugün daha çok odaklanmamız gereken konu, onları kabul edebilmemiz ve ötekileştirmememizdir. Zira toplumdan tecrit edildikçe kendi içlerine kapanacak, topluma intibaları zorlaşacaktır. Bu durum, aynı zamanda bir taraftan onlar üzerinde de yürütülen algı operasyonlarını kolaylaştıracaktır. Böylece geçmişten getirilen onca acı ve ızdırabın üzerine eklenen yalnızlık duygusu ve geleceğe dair umudun kaybı; bağımlılık ve şiddet gibi bir takım sonuçlara daha kolay yol açacak, âdeta istismarcı yapıların ekmeğine yağ sürecektir. Bu sebeple her kırılgan grupta olduğu gibi göçmenlere yönelik manevi danışmanlık ve rehberlik hizmetleri de önem arz etmektedir. Biz, bu konudaki kapasitemizi, eğitim verdiğimiz koordinatör personelimiz ile artırma çabasındayız. Ayrıca örnek bir proje olarak yürüttüğümüz ve Ankara’da iki ayrı merkezde hizmet veren “Göç ve Manevi Destek Merkezi” uygulamamız gayet başarılı bir şekilde devam etmektedir. Her iki merkezde bugüne kadar 25 farklı ülkeden 3280 kişiye hizmet verilmiştir.