Makale

DİYANETE SORALIM

DİYANETE SORALIM

Vakit namazlarının sünneti ile farzı arasında başka bir şeyle meşgul olmanın sakıncası var mıdır?

Vakit namazlarının farzı ile sünneti arasında herhangi bir ihtiyaç olmaksızın konuşmak, bir şey yemek veya içmek gibi namaza aykırı bir davranışta bulunmak Hanefi mezhebindeki tercih edilen görüşe göre, namazın sevabını azalttığından mekruh olur. (İbn Nüceym, el-Bahr, II, 53; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtar, II, 461; Tahtâvî, Hâşiye, s. 313.) Ancak namazların sünneti ile farzı arasında tesbih, zikir ve Kur’an-ı Kerim tilavetinde bulunmak yahut sünnetin evde kılınması hâlinde mescide gidinceye kadar geçen zaman, fasıla (ara verme) sayılmadığı için bunları yapmakta bir sakınca yoktur.

Önceden mezarlık olan bir alana cami veya başka bina yapılabilir mi?

Kabristanlar, genellikle vakıftır; yani cenaze defnedilmek üzere kamu hizmetine tahsis edilmiş yerlerdir. Zaruret bulunmadıkça bir vakfın amacı dışında kullanılması ve değiştirilmesi caiz değildir. Bu itibarla, mezarlık olarak vakfedilen bir yerin, bu hizmette kullanılması mümkün olduğu sürece başka bir hizmete tahsisi caiz olmayacağı gibi artık cenaze defnedilmese bile, bu yerin kabristan olarak muhafazası gerekir. Böyle bir kabristanı satmak, üzerine bina yapmak ya da benzer tasarruflarda bulunmak için ölü kemiklerini başka bir mezarlığa nakletmek caiz değildir. (Merğînânî, el-Hidâye, IV, 448-450.) Ancak başka bir alternatif olmaması sebebiyle, kamu menfaatinin gerektirdiği durumlarda, mezarlık başka bir yere nakledilerek yeri cami vb. amaçlar için kullanılabilir.

Abdest alabileceği uygun bir ortam bulamayan kadın, teyemmüm ederek namazını kılabilir mi?

Kadın abdest alırken yabancılar tarafından görülmesi haram olan yerleri açılacaksa, kendisi hükmen suyu kullanmaktan aciz kabul edilir ve teyemmüm ederek namazını kılar. Ancak bu durumdaki bir kadın, namaz vaktinin sonuna kadar abdest alabileceği uygun ortamı bekler. Eğer vaktin çıkacağından endişe ederse teyemmüm ederek namazını kılar. (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, I, 289-290, 399; Tahtâvî, Hâşiye, s. 118.)

YATARAK DUA ETMEKTE BİR SAKINCA VAR MIDIR?

Ayakta, oturarak veya yatarak Allah’ı anmakta, dua edilmesinde bir sakınca yoktur. Kur’an-ı Kerim’de, “Onlar ayakta iken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar.” (Âl-i İmran, 3/191.) buyurulmaktadır. Berâ b. Âzib’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.s.) yatağına uzandığında, sağ tarafı üzerine yatar ve şöyle dua ederdi: “Allah’ım! Kendimi sana teslim ettim. Yüzümü sana çevirdim. İşimi sana ısmarladım. Rızanı isteyerek, azabından korkarak sırtımı sana dayadım, sana sığındım. Sana karşı yine senden başka sığınak yoktur. İndirdiğin Kitab’a ve gönderdiğin Peygambere inandım.” (Buhari, Vudû, 75; Müslim, Zikir, 56-58.) Aynı sahabi, Resulüllah’ın (s.a.s.), “Yatağına gireceğin zaman namaz abdesti gibi abdest al, sonra sağ yanın üzerine yat ve bu duayı oku ve bu duanın sözleri yatmadan önceki son sözün olsun.” (Buhari, Vudû, 75; Müslim, Zikir, 56.) diye buyurduğunu nakletmiştir.

Çorap üzerine mesh etmek caiz midir?

İslam âlimleri, abdest alırken ayağa giyilen deri ve benzeri sert ve dayanıklı maddelerden yapılan mestler üzerine mesh etmenin, Resulüllah’ın(s.a.s.) sünnetiyle sabit olduğu (Buhari, Vudû 35, 48; Müslim, Taharet, 72, 73; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, I, 248, 249.) konusunda görüş birliği içerisindedirler. Ancak çoraplar üzerine mesh etme konusunda görüş farklılıkları vardır. Bu ihtilaf, öncelikle Resul-i Ekrem’den (s.a.s.), çorap ve ayakkabı üzerine mesh ettiğine dair gelen rivayetlerin sıhhatindeki görüş ayrılıklarından kaynaklanmaktadır. Ayrıca Hz. Peygamber’in (s.a.s.) üzerine mesh ettiği çorapların keyfiyeti konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. (İbn Rüşd, Bidâye, I, 19-20.) Hanefi mezhebince tercih edilen görüşe göre, şu şartları taşıyan çoraplar üzerine mesh etmek caizdir: a) Ayağa giyilmiş olarak normal bir yürüyüşle yaklaşık 5 km (en az bir fersah) veya daha fazla yürüyecek kadar dayanıklı olması, b) Ayağa giyildiğinde bağsız olarak durabilecek kadar sağlam ve kalın olması, c) Ayakları aşık kemikleriyle beraber örtmesi, d) Suyu emerek hemen ayağa su geçirmemesi, e) İçini göstermeyecek kadar kalın olması, f) Mestlerin her birinde -ayak parmaklarının küçüğü ile- üç parmak kadar delik, yırtık ve sökük olmaması gerekir. (Merğînânî, el-Hidâye, I, 201-202; Mehmed Zihni, Nimet-i İslam, s. 132, 133.)

Bu sayfadaki cevaplar, Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı tarafından hazırlanan fetvalardan oluşmaktadır.