Makale

ANNEANNEMİN PASPASI

ANNEANNEMİN PASPASI

Sümeyra Çelik
DİTİB Hannover Merkez Camii Din Görevlisi

Onunla karşılaştığımda mevsimlerden kış, günlerden cumaydı. Kapının hemen eşiğine serilmiş, gelen geçene başka iklimlerden bir şeyler anlatır gibiydi. Sarı, siyah ve kırmızı renklerde, zarafetle örülmüş, yıllara meydan okurcasına gıcır gıcır görünüyordu. Daha önce hiç görmediğim hâlde bana çok tanıdık gelmişti. Bunu rahmetli anneannem örmüş olmalıydı. Merdivenleri nasıl telaşla inip sorduğumu hatırlıyorum. Evet, anneannemin paspasıydı. Hatırasına hürmetsizlik mi olur diye kısa bir müddet tereddüt ettikten sonra teyzemden bana vermesini istedim. “Al,” dedi buruk bir sesle “ama iyi bak anacığımın yadigârıdır.” diye eklerken gözleri de dolmuştu.

Büyük bir zafer kazanmışçasına paspası evimize getirmiş uygun bir yere sermiştim. Uzun yıllar olmuştu anneannem aramızdan ayrılalı. Çocukluğumun müstesna anılarının sahibiydi ama ben onu unutmuştum işte. Ziyaretimize hep akşam vaktinde gelir, yorgunluktan sobanın arkasındaki iskemlede tatlı tatlı uyuyup kalırdı. Her şeyin yok, insanlığın çok olduğu o zamanlarda köylük yerde bulamayacağımız kurabiyelerle, içeceklerle dolu olurdu pazar çantası.

Üzerine basmaya razı olamadığım, hep etrafından dolaşıp geçtiğim bu paspas, bir öğretmen gibi her gün bana anılarımı hatırlatıyor, öğretiyordu. Gözden kaçan incelikleri, önemsenmeyen yaşanmışlıkları ilmek ilmek örülmüş deseniyle vazediyordu. Boş zamanları değerlendirmek için el işi ile uğraşanlarla boşuna zaman geçirmeyen büyüklerimiz arasındaki sonsuz farkı uzun uzun anlatıyordu. Geçmiş ile ilgilenmek, geleceğe bağ kurmaktır diyordu sanki.

Şimdilerde hobi olarak yapılan bu işleri anneannem onca telaşın, çoluk çocuğun, tarlanın tapanın olduğu dünyasında dokuyor ve bir eser ortaya koyuyordu. Ördüğü motife hayat verirken bir desenin nesillere aktarılması için emek harcıyordu. Fazladan ne elleri ne ayakları… O vakitlerde de bir gün yirmi dört saatti. Kısacık zamanlara bir ömürlük tat bırakmak maharetinde yaşadı. Üretmek, yaşatmak, aktarmak o neslin saadeti idi. Tüketmek, yok etmek, bozmak da bu devrin payına düştü. Konformist diyorlar bu çağın insanlarına. Konforuma halel gelmesin de ne olursa olsun, deniyor. Bu bakış açısı bir iki kuşak öncesi ile bağımızı kopardı. Kök saldığımız kadim kültürümüze aykırı, değerlerimize ters, yabancı bir yaşam verdi bize. Böylece konformist olduk. Ne bir varlık gösterme telaşımız oldu ne de anadan atadan gördüklerimizin kıymeti kaldı. Üretmeden tüketmeyi, emek vermeden sahip olmayı marifet saymak da cabası.

Aidiyet duygusunu pekiştiren bir olgudur üretmek. İnsanı içinde bulunduğu toplumun bir parçası yapar. Ait olmak, geçmiş ve gelecekle güçlü bağlar kurmaktır. Aidiyet; kültürü, değerleri korumak, sonrakilere aktarmaktır. Dünden aldığını yarına taşıyamayan insan, bugün sahip olduğunu da heba eder. Özünü bilmeyenin ikbali de istikbali de olmaz. Verimli insan, elinin değdiği her şeye hayat verir. Memleketimizin bir köşesindeki bir köyde bütün ömrünü geçirip yaratıldığı amaç için yaşamak; Anadolu irfanı dedikleri tam da budur. Çevresine faydalı olmak, insanların yararına olacak işlerde bulunmak onun şiarı idi. Mektep nedir, kitap nedir bilmeden bütün bu erdemlere nasıl sahip oldu? Evlatlar yetiştirdi, eş oldu, sıla-i rahimi korudu, kulluğa gayret etti, çalıştı, ömrü mücadele ile geçti, hasretler yaşadı, belki de vefasızlıklar gördü. Kim bilir nasıl incinmişlikler yaşadı. Bütün bunlarla beraber belli ki ümitsiz değildi. Sürekli say etti. Umut olmadan gayret olamazdı ki.

Vefa insana yaraşır. Yakışık almaz evveli yok saymak. Dünü, geçmişi, değerleri, kültürü unutmadan ve yaşatarak geleceğe köprüler kurmak kolaylaşacaktır. Her zaman ve mekânda, her şartta verimli olabilmek erdemdir. Doğal ve yapay durumlarda, zorken de kolayken de faydalı, yararlı olmak fazilettir. İnsanoğlu bundan daha değerli ne biriktirebilir? İşte hatıralar bu hakikatleri hatırlatır.

Kanaatimizce bir Müslüman’da olması gereken en önemli vasıfları üzerinde taşıyan; aktif, dinamik, çalışkan, hatırşinas anneanneciğim. Bugün, belki de bitmek üzere olan mumun son ışıklarıyla ördüğün paspas seni bana anlatıyor. Öğütlerini hatırlamakta zorlansam da seni şimdi anlıyorum. İnancından aldığın güç, Rabbinden gördüğün destek ile başardıkların film şeridi gibi gözümün önünde. Tecrübelerini ilmeklerinde okuyor, bir hatıranın insanın hayatına ne kadar önemli dokunuşlar kattığını fark ediyorum. İyi ki bu paspası örmüşsün...