Makale

HAFIZLARIMIZLA BURSA’DA ZAMAN

HAFIZLARIMIZLA BURSA’DA ZAMAN

13 Ocak 2019 / Bursa

Gündüzleri İlahiyat Fakültesinde öğrenimlerine devam eden, okuldan hemen sonra da Selimiye Hafızlık Kuran Kursumuzda hafızlıklarını tamamlamaya çalışan gençlerimiz onlar bizim. Onlar Kur’an’ı hayatlarının merkezine koyan ve bu uğurda birçok şeyden fedakârlık yapıp hedeflerine ulaşmak için diğer üniversiteli arkadaşlarından daha fazla çalışmak durumunda olan kızlarımız.

Finaller sonrası onların moral ve motivasyonlarını arttırmak için, Osmanlının ikinci başkentinden ilk başkentine, günümüzden geçmişe doğru, ecdadın izinde bir yolculuğa çıktık hep birlikte.

İlk durağımız Cumalıkızık köyüydü. Tarihî dokusunu ve kokusunu kaybetmemiş dik sokaklarında, nazlı nazlı ve inceden yağan yağmurla birlikte bir yandan taşlı yollarından akan sulara daldı bakışlarımız. Günümüzde her birinin ayrı bir işletmeye dönüştüğü ahşap evlerinin güzelliği hepimizde farklı hisler uyandırsa da, “Gezip görmek güzel ama keşke eski doğal hâlleriyle kalsalardı.” diye de içimizden geçirdik hani.

Bundan sonra istikametimiz Bursa merkezdi. 1326 Panorama Fetih Müzesinde atalarımızın Bursa’yı fethini ve Osmanlı’nın ilk kuruluş yıllarını muhteşem bir görsellikle temaşa ettik. Sonra Sultan Yıldırım Beyazıt Han’a damat olan, Abbasi halifesi tarafından “Sultan-ı İklim-i Rum” unvanı verilen, Emir Sultan Hazretlerini ziyaret ettik. Yeşil Cami ve Yeşil Türbe’nin mimari güzelliğine, çinilerinin göz alıcı maviliğine hayran olduk.

Edirne’de aynı dönemlerde inşa edilen Eski Cami’nin (Cami-i Atik) daha büyüğü olan Ulu Cami’nin (Cami-i Kebir) yirmi kubbesinin sırrına ve içindeki şadırvan ile duvarlarında yer alan dev boyutlardaki hüsnühat yazılarındaki manaya vakıf olmaya çalıştık. Osman Gazi ve Orhan Gazi Türbelerinde ecdadımıza, hafız torunlarından Fatihalar gönderdik. Gün boyu sakin sakin yağan yağmur eşliğinde, bulutlu ve puslu bir havada Tophane’den Bursa manzarasını seyre koyulduk.

İlk gün için bu kadar ziyaret ve gezmek yeterliydi. İstikametimiz bizi misafir edecek Yunuseli Kanalıcı Kuran Kursu’ydu. Bizi güler yüzleriyle ve tüm samimiyetleriyle Fatma Bilgin ve Zeliha Doğan hocalarımız karşıladılar. Rahat etmemiz için ellerinden geleni yaptılar Allah razı olsun. Leziz yemekleriyle ve çay eşliğinde yaptığımız tatlı sohbetle çabucak kaynaşmış olduk böylece.

Uludağ yolunun üzerinde muhteşem bir kahvaltıyla başladık yeni güne. Hafızlarımız bizim için kıymetliydi ve onlar her şeyin en iyisini, en güzelini hak ediyorlardı. Keyifle yaptığımız kahvaltıdan sonra Bursa’ya gelmişken tarihî çınarı ve Uludağ’ı görmeden dönmek olmazdı. İlk olarak İnkaya Tarihî Çınar’dan başladık gezimize. Biraz araştırma yaptıktan sonra adını Osmanlı Devleti’nin ilk köylerinden biri olan İnkaya Köyü’nden alan 600 yıllık Tarihî Çınar, dünyaca ünlü muhteşem görünümüyle bizi kendine hayran bırakmaya yetmişti.

Sıra, gezimizin en keyifli tarafına gelmişti. Kenarlarda birikmiş insan boyu yüksekliğindeki karlarla kaplı, zaman zaman görüş mesafesinin en aza indiği sisli ve olabildiğince virajlı yollarından, Uludağ’a ulaşmak kolay olmadı. Dağın zirvesine vardığımızda sisli hava dağılmış, güneşin ve karın parlaklığı gözlerimizi kamaştırmaya yetmişti. Karları görünce çocukça sevinçler belirdi hepimizin yüreğinde. Biz de içimizdeki çocuğa engel olamayıp attık kendimizi karların üzerine. Kartopu oynayıp kardan adam bile yaptık. Yerde karların üzerinde bulduğumuz havucu kardan adamımızın burnuna taktık. Çam kozalaklarından gözlerini, küçük çırpılardan bizim kadar mutlu, kocaman tebessüm eden ağzını yaptık. Ayakkabılarımız kar suyunu çekmiş, kıyafetlerimiz sırılsıklam olmuş kimin umurundaydı. Biz çocuklar kadar şen, çocuklar kadar mutluyduk ya daha ne olsundu.

“Kimine göre bir kuşkanadı gibi hafiftir kar, kimine göreyse yüreğe oturmuş bir demir yük kadar kalın ve sıkıntılı.” Bizlere bu imkânları sağlayan büyüklerimize dualar ettik. Rabbimize şükürle gönüllerimizi meşgul ederek dönüş için tekrar yollara düştük. Dolu dolu iki güzel gün geçirirken niyetimiz hep güzeldi, Rabbimiz de bize hep güzelliklerini ikram etti.

Cahit Sıtkı’nın dizelerinde dediği gibi; “Ruhum karıştı gitti bu kar tanelerine; Şimdi yağan kar değil, ruhumdur kar yerine” deyip dönüyoruz şimdi biz de evlerimize.

Aynur Yürük