Makale

ZAMANIN BEKÇİLERİ

ZAMANIN BEKÇİLERİ

Nagihan Aydın

İnsan, akıp giden zamanın neresinde olduğunu hep merak etti. Geçmiş diye bir birikim, şimdi diye bir telaş ve gelecek diye bir ümit icat etti. Zamanı bölümlere ayırmak ve onu verimli kullanmak adına uzun bir yolculuktan geçti. Karşısına dev gibi dikilen zamanı yenebilmek için çareler arayıp durdu. Kendisine tanınan sürede görünen ve kaybolacak, aynı zamanda görünmeyen ama sonsuz iki âlemin inşasına daldı.

Zamanı ölçmek ve etkin bir şekilde kullanmak adına çeşitli saatler kullanıldı. Bunların en çok bilinenleri ve ilkleri kum saati, güneş saati ve su saatiydi. Bu saatler zamanı bölmede rol alsa da insanlar bu saatleri daha çok günlük işleri ve meşguliyetlerini belirlemek için kullandılar. Çünkü ilk saatlerin en belirgin özelliği bütün bir zamanı ölçme özelliklerinin olmamasıydı. İlk dönemlerde insanlar gündelik işlerini daha kontrollü ve etkin bir şekilde yapmak için güneşe bakıyorlardı. Güneşin doğuşu ve batışından sonra olmak kaydıyla iki ayrı zaman diliminden bahsetmek mümkündü. Yine güneşi rehber edinerek mevsimleri hesapladılar. Yaşadıkları evrenin kanununu çözmeye çalıştılar.

Bir süre sonra zamanı artan ihtiyaçlar, nüfus ve yönetim gibi sebeplerden dolayı daha ayrıntılı bir şekilde kullanmaları gerektiğine inandılar. İlk saat, M.Ö. 4000’li yıllarda Mısırlılar tarafından icat edildi. Adına “Güneş Saati” denildi. Zamanın ölçüm seyrinde yer alan güneş saati, sadece güneşin olduğu saat dilimlerini ölçtüğünden, güneşin batması akşam saatlerinin ölçümünü imkânsız kıldı. Bundan dolayı yeni arayışlar içine giren teknisyenler tarafından “Su Saati” icat edildi. Saat olarak tasarlanan kabın içindeki suyun dışarı akmasıyla ilerleyen zaman dilimleri ölçüldü. Su saatinin güneş saatine göre işlevselliği daha iyi olmasına rağmen yeni arayışlar hiç bitmedi. Kum saati, ilk saatlerden en çok bilinenidir. Diğerlerinden ayırt edilen en önemli özelliği ise sadece belli zamanı ölçmek için kullanılmış olmasıdır. İçinde kullanılan maddenin bitimine kadar bir vakit ölçümü sağlayan bu saati insanlar genellikle gemilerde, kiliselerde ve çeşitli yarışlarda kullandılar. Değişen teknoloji ve ilerleyen bilim sayesinde 1820 yılında saatler mekanik bir hüviyet kazandı. İlk icadının yapıldığı dönemlerde din adamlarının ibadet vakitlerini ayarlamada kullanılan saatin mekanizmasına yerleştirilen tokmak veya çekiç, bir uyarı aracı olarak saptandı. Saatlerin seyrine bakıldığında insanlar hayatı ne şekilde ölçmek istedilerse saatlerin işlevlerini de ona göre tasarladılar.

Fayda, iş ve meşguliyet sahasında ölçtüğü bütün zamanını insan en etkin şekilde kullandığını düşündü. Şehirlere saatçiler açıldı. Saat tamircileri iş buldu. Hatta saat kulesi şehrin tam ortasından bütün bir şehri seyre daldı. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı kitabında da konu edilen saatler, geçmişle geleceğin arasında gidip gelerek değişimlerin sarsıcı etkileri olarak da anlatıldı. Aynı zaman diliminde pek çok zıtlığın ve yeniliğin olması aslında zamanı ölçmenin insanın zamana yüklediği anlama mukabil olduğu gerçeğini ortaya koydu. İnsan zamanı ölçmekle ne geçmişteki yaşanmışlıkları silebildi ne de içinde bulunduğu anı öteleyebildi. Zamanın akışında yüzen insan, onu en etkin olarak güzel işler yapmakta kullandı. Ardında bırakacağı ve yanında götüreceği her güzel ameli onu zamanın efendisi kıldı. Saatler gösterir oldu da insan ya ona bakacak vakti ya da değerli kılacak anlamlı bakışı yakalayabildi. Bitmeye doğru giden zamanı ölçmek onu tutmaya yetmedi…

Güneş saati: Tarihte ilk kullanılan saattir. M.Ö. 4000’lerde Mısırlılar tarafından bulunan bu saatin tasarımı, Yunan dilinde gronom adı verilen bir kazığın yere doksan derecelik bir açıyla dikilmesiyle oluşur. Sadece güneşin hareketlerine göre çevresini ölçmesi onun işlevlerini kısıtlı hâle getirdi.

Ateş (Mum) saati: Tarihî kaynaklarda ilk olarak Çinli şair You Jiangu’nun şiirinde 520 yılında rastlanır. Ayrıca 10. yüzyılda Japonya’da bulunan bazı tapınaklarda ateş saatine benzer tekniklerin olduğu görüldü. Petrol yakılarak mekanizmadaki yağın tükenmesiyle ya da eriyen mumun gölgesinin izlediği yola göre ölçümler yapıldı. Bilinen en önemli mum saati, İngiltere kralı Alfred’in ve bir bilim adamı olan el-Cezeri’nin tasarladığı saatlerdir.

Su saati: Bir kabın içine doldurulan suyun taşmasıyla güneşin olmadığı zaman dilimlerini de ölçmek için kullanıldı. M.Ö. 16. yüzyılda kullanılmaya başlayan bu saat, zamanla yerini yeni icatlara bıraktı.

Mekanik saatler: Tarihte bilinen mekanik saatlerin 1820’de son hâline kavuşması artık pek çok alanda kullanılmasını da sağladı. Mekanik saatler içinde bulunun gonga vuran tokmak sesinin kullanılması din adamları için özel tasarlanmış olduğunu gösterdi. Kullanım alanı en çok manastırlardı.

Kum saati: İşlevine, kullanım şekline ve yerine bakıldığında sadece belli bir zaman dilimini ölçmek için tasarlandığı anlaşılan kum saatinin, 8. yüzyılda Fransız bir din adamı tarafından geliştirildiği bilinir. En çok kilise ve gemilerde kullanıldı.

Köstekli saat: Tarihte bilinen en zarif mekanik saatlerdir. Zarafetin cep değiştirmesi olarak da adlandırabileceğimiz bu saat, sevdiklerimize geride bırakabileceğimiz en değerli eşyalardan biri oldu.