Makale

Bir İyilik Neferine Sorduk

Bir İyilik Neferine Sorduk

Hayatı salih amellerle bezemek noktasında gündüzleri üniversitede ders veren, akşamlarını ise yürüttüğü aşevi projesiyle müzeyyen kılan Dr. Öğretim Üyesi Mahmut Karaman’la
iyilik üzerine konuştuk.

Üniversitede derslere giriyor, akademik çalışmalarınızı yürütüyorsunuz. Öte yandan bir iyilik neferi olarak veren el ile alan eli buluşturmaya çalışıyorsunuz. Zamanın nasıl bereketlendiğini, bunca şeye nasıl yetiştiğinizi bize anlatır mısınız?

İyilik yapmak için belli bir bilgiye, paraya, yaşa veya vakte ihtiyaç yoktur. Her vakitte, her durumda ve her konumda iyilik yapmak mümkündür. Sabah kahvaltıda çay bardağını veya tabağını makinaya koymaktan tutun, sokakta karşılaştığın insana veya arabaya yol vermek veya markette kasa kuyruğuna aradan girmemek bile bir iyiliktir. Dikkatli bakmasını bilirsen yürüdüğün sokakta bir iki dakika ayırarak kendine çok büyük iyilikler yapabilirsin. İnsanın, sabah kalkarken mutfak camında bir kuşu, işe gider gelirken bir bank üstünde yolunu gözleyen bir kedisi yahut bir duvar dibinde gözleyen köpeği, bir köşe başında kendisini bekleyen evsiz bir arkadaşı olabilir. Bu karşılaşmalar muhteşemdir, bu buluşmalar mübarektir, muazzezdir. Kısaca iyilik yapmak bir vakit sorunu değil, bir tercih sorunudur.

“Yoksula değil varsıla yardım ediyoruz.” sloganıyla yola çıktınız. Herkesin iyiliğe ihtiyacı var sözünü biraz açar mısınız?

"İyilik" olgusu yoksulluk üzerinden tanımlandığı için iyilik denilince, yaşam için zorunlu olan barınma beslenme gibi birtakım temel maddelere ihtiyaç duyan insanlara yapılan maddi yardımlar akla gelir. Şüphesiz ülkemizde -ve dünyamızda da- yaşam için zorunlu olan bu maddelere ihtiyaç duyan çok fazla insan var. Bu insanların ihtiyaçlarını karşılamak da iyiliktir. Ancak bize göre insanlığın temel sorunu, aynı zamanda yoksulluk sorununun kaynağı olan asıl sorun, varlıklı kesimin iyilik yapma ihtiyacını karşılayamamasıdır. Bu sorun kısaca "insan olamama" sorunudur. Yoksulluk sorununu çözebilmek için de öncelikle bu sorunu çözmek gerekir. Bunun için öncelikle yeni bir insan tanımı ve yaklaşımı geliştirmeye mecburuz. İnsanın özünü salt kötülük oluşturmadığı gibi insan salt biyolojik/maddi bir varlık değildir. Aynı zamanda ruhi/manevi boyutu olan bir varlıktır. Dolayısıyla salt maddi hazlar ile mutlu olan biyolojik bir varlık da değildir. İnsanın özünde kötülükten çok manevi/ilahi boyutu olarak iyilik cevheri vardır. Kısaca manevi boyutu itibarıyla insan iyilik yapma ihtiyacı olan bir varlıktır. Biyolojik varlığın yaşamını sürdürmesi için yeme içme, barınma vs. ne ise insanın insan olabilmesi için de ruhi/manevi/ilahi boyutu için iyilik yapma o derece temel bir ihtiyaçtır.

İyilik faaliyetleri belli kurumların uhdesine tevdi edilmeli algısı, azalsa da varlığını koruyor. Buna karşın siz, bireysel hareketlerin artması ve toplumların bireysel manada iyiliği öğrenmesini önemsiyorsunuz. Sizce bu noktada neler yapılabilir, yapılmalıdır?

İçinde yaşadığımız mahallenin bireysel veya aile düzeyindeki ihtiyaçları için hiçbir örgüt ve teşkilata ihtiyaç yok. Öncelikle günlük hayatımızın geçtiği mahalle veya işyeri ortamlarımızda, yol güzergâhlarımızda iyilik yapma ihtiyacımızı karşılayarak insan olmaya çalışırken çevremizdeki ihtiyaç sahibi birçok insanın ihtiyaçlarını da karşılamış olacağız. Bu süreç varsıl kesim için insan olma süreci, yoksul kesim için ihtiyaçlarının karşılanması süreci, toplumsal açıdan ise bir barış ve kardeş toplumu kurma sürecidir. Ancak bireysel imkânları aşan mahalle, uzak bölge veya ülkelerde yaşayan insanların makro sorunlarının/ihtiyaçlarının çözümü için belli örgüt ve teşkilatlar bünyesinde bir araya geleceğiz. Yani iyiliğin bireysel ve toplumsal düzeyde örgütlenmesini birlikte yapacağız. Bu iki ayrı ilişki ve örgütlenme tarzı birbirine aykırı süreçler değil, birbirlerini tamamlayan ilişki biçimleridir. Biz, iyiliğin toplumsal örgütlenmesine karşı değiliz, ancak bu örgütlenmenin bireysel iyilik davranışını öldürmemesi gerektiğini söylüyoruz. Yan veya alt komşumuza belediye veya bir vakıf çorba götürüyorsa bu onlar adına başarı ama komşuları adına büyük bir ayıptır.

Size destek vermek isteyen insanlardan doğrudan katılım sağlayarak o iyiliğe ortak olmasını istiyor, bu bağlamda nakdî yardımdan daha çok bireyin faaliyete katılmasını salık veriyorsunuz. O atmosferde bulunmak, o havayı solumak size ve gönüllülere nasıl bir duygu yaşatıyor?

İyilik davranışının kazanılması ve sürekli olması için bunu şart görüyoruz. Yoksa iyilik yapma konusunda bilgi düzeyinde hiçbir kişinin bir eksiği yok. Herkes iyilik davranışlarının artması gerektiğini söylüyor ancak bunu başkalarından bekliyor. Biz, insanlar iyiliği kendilerinin yapması gerektiğini ve yapabilecek her tür donanıma sahip olduklarını göstermeye çalışıyoruz. Gerek evsizler ile gerek yoksul aileler ile karşılaştırdığımız insanlar, hayatlarında büyük dönüşümler, hatta "devrimler" yaşadığını söylüyorlar.

Benim açlığı, sefaleti, yokluğu görme/öğrenme/yaşama şansım oldu, şüphesiz her trajik sahne beni daha bir kendime getiriyor, bana daha bir derinlik kazandırıyor, bir şeyler öğretiyor. Ben duygusallaşmak ya da ağlamak yerine gözlerimi kısar, dişlerimi sıkar, saatlerce susarım. Ancak evsiz bir arkadaşımın "Kırk yıldır kimseye sarılmadım, kırk yıldır bana kimse sarılmadı." ifadesi beni hâlâ ürpertir. Bunun yanında bu karşılaşmalarda ağlayan çok arkadaşımız oldu. Bugün, birbirlerine yeniden âşık olduğunu söyleyen eşlerden tutun, geçmiş hayatlarının boşa geçtiğine hayıflanan onlarca arkadaşımız var. Biz insanın içinde uyuyan "iyilik" özünü uyandırıyor, aktif hâle getiriyoruz.

İyiliği öteler, salih amelle hayatı harmanlamaktan kaçınırsak kötülük tohumları yeşerecek zemin bulup bir tehdit olarak karşımıza çıkabilir. Dolayısıyla kötülüğün mücadelesi sadece onunla savaşmak değil, iyiliği ve salih amelleri yaygınlaştırmaktır. Bu bağlamda neler söylemek istersiniz?

İyilik yapmak, salih amel işlemek bireysel düzeyde insan olmanın temel şartı olduğu kadar, toplumsal düzeyde kötülükler ile mücadele etmenin, barış ve kardeşlik toplumunu kurmanın da temel şartıdır. Kötülükler ile en etkin mücadele yöntemi iyilik davranışlarını arttırmaktır. İyilik, konuşarak değil, mutlak surette davranışsal düzeyde yapılmalıdır. Yoksa kötülüklerin aleyhine veya iyilik yapmanın gerekliliği hakkında saatlerce konuşmanın, konferans vermenin bir anlamı yok. Hepsi gevezeliktir.