HADEME-İ HAYRAT
HASAN AKKUŞ
Bünyamin ALBAYRAK
Ahmet ÜNAL
Kâmil insanlar kendilerinden sonra gelecek nesillere halisane bir miras bırakmak için çalışırlar. Hasan Akkuş Hocamız da fani olan bu âlemde kâmil olan insanlardandı. Yeni kurulan Cumhuriyetin ilk yatılı Kur’an kursu modelini gerçekleştiren hademe-i hayrattan bir din görevlisiydi. Hasan Akkuş, 1895 yılında Ankara’nın Kızılcahamam ilçesine bağlı Beşkonak köyünde dünyaya geldi. Annesi Keziban Hanım, babası Osman Efendi’dir. Babası, henüz dört yaşındaki Hasan’ı bir köy heybesine koyarak İstanbul’a gider. Çocukluğu İstanbul’un Sirkeci semtinde geçen Hasan Akkuş, ilk dinî bilgilerini din görevlisi olan babası Osman Efendi’den alır. Hafız Hüsnü Efendi’nin yanında hıfzını tamamlar. Ayasofya Merkez Rüşdiyesi’nden mezun olduktan sonra ilim hayatını Ayasofya Medresesi’nde devam ettirir. Aynı yıl Çemberlitaş Dizdâriye Camii’ne müezzin-kayyım olarak tayin edilir.
1915 yılında silah altına alınan Hasan Hoca, iki aylık eğitimden sonra Yemen cephesine gönderilir. Bir müddet sonra burada İngilizlere esir düşer. Esaret günlerinde Rabbine, “Ya Rabbi! Eğer beni bu esaretten kurtarıp memleketime dönmeyi lütfedersen son nefesime kadar Kur’an’a hizmetkâr olacağım.” diye niyazda bulunur. Duası kabul olan Hasan Hoca, uzun ve çileli bir esaret hayatından sonra 1918’de hürriyetine kavuşur. İstanbul’a geri döner ve hayatı boyunca Rabbine verdiği bu sözden bir an olsun geri durmaz. Vakit kaybetmeden Dizdâriye Camii’ndeki görevine yeniden başlar. Sırasıyla Galata Arap Camii imam hatipliği, Nuruosmaniye Camii imam hatipliği ve nihayetinde Nuruosmaniye Camii başimam hatipliği görevini sürdürür.
Kur’an hadimlerinin hafızlıklarını ikmal ettikten sonra yapılan hafızlık cemiyetlerinden birinde Hasan Hoca, babasının vefat haberini alır. Esaret altındayken Rabbine verdiği sözden ayrılmamak ve çok sevdiği Kur’an talebelerinin yanında yer almak üzere Hocamız cenaze işlerini bir öğrencisine havale eder. Hafızlık cemiyetinde, yetişmesine vesile olan Kur’an aşığı babası için duygulu bir konuşma yapar. Kendisinin, talebelerinin ve cemiyete katılan cemaatinin göz pınarlarından yaşlar süzülmeye başlar. Cemiyet tamamlanınca orada bulunan herkes cenaze namazına iştirak eder. İşte, Kur’an hadimi bir babanın Kur’an aşığı oğlu! O, Rabbine verdiği sözden bir an olsun geri durmadı. Kur’an talebelerinin hafızlıklarını ikmal ettiği bir günde, bir taraftan öğrencilerinin hafızlık cemiyetini icra etti diğer taraftan da öğrencileriyle beraber babasını ebediyete uğurladı.
Anadolu’nun birçok yerinden eğitim için İstanbul’a gelen Kur’an sevdalısı talebeler, İstanbul’da sığınılacak bir yer ve bir de hoca ararlardı. İşte bu yer, Nuruosmaniye Camii ve bu hoca da Hasan Akkuş’tur. Talebelerinin sayısı artmaya başlayınca önceleri depo olarak kullanılan Nuruosmaniye Camii külliyesi mütevelli odası, Hasan Hoca’ya kiraya verilir. Tamamen yıkılmış, yıpranmış ve bakımsız hâlde bulunan bu yeri hocamız yıllık 48 lira karşılığında kiralar ve burayı bir ilim ve irfan yuvasına dönüştürür. Böylelikle Hasan Hoca bir taraftan imam hatiplik görevini yürütürken, diğer taraftan Kur’an muallimliğini de devam ettirir. Daha sonraki dönemlerde ülkemizin dört bir yanına Kur’an hizmetini ulaştıracak olanlar da işte bu ilk talebelerdir.
Büyük küçük demeden, kimseyi hor ve hakir görmeden, cemaati arasında hiçbir ayrım yapmadan cami merkezli bir din hizmeti sunan Hasan Hocamız, sadece görev yaptığı camilerde değil aynı zamanda camilerin bulunduğu mahallelerde de insanların gönüllerine İslam’ı nakşeden hademe-i hayrat bir din görevlisidir. Öyle ki bir gün Nuruosmaniye semtinde bir lokantada otururken birkaç sarhoş Hasan Hoca’yı görür ve “Hocam! Güzel sesinle bize bir kaside söylesen.” derler. Mahallenin sarhoşlarını bile önemseyen Hocamız, hemen elini kulağına atar ve bir kaside okur. Sarhoşlar gittikten sonra lokantanın sahibi, “Hoca efendi, bu ne hafifliktir Allah aşkına! Sarhoşlara kaside söylemek sana yakışıyor mu?” diye serzenişte bulunur. Bunun üzerine Hasan Hoca tebessümle, “Efendi! Ne yapalım. Yüce Allah ezelde insanların kaderlerini tayin ederken hafifliği bana, ağırlığı da Ayasofya Camii İmamı Hafız İdris Efendi’ye vermiş.” diyerek latife eder.
Kur’an’ı ve Peygamberimizin sünnet-i seniyyesini gönlüne nakşeden Hasan Hoca, yüce dinimiz İslam’ı en güzel şekilde yaşamaya ve yaşatmaya gayret etmiş, züht ve takva sahibi bir din görevlisidir. Nitekim hocamız bir defasında vapurla Kadıköy’e geçerken, vapurun içinde ayaklarını ve kollarını sıvar, abdest almaya hazırlanır. Yanında bulunan talebesi, “Hocam! Abdestinizi Kadıköy’e varınca camide alsanız, olmaz mı?” deyince Hasan Hoca, “Oğlum! Ben abdestsiz gezemem.” diye cevap verir.
Cumhuriyetin ilk dönemlerinde Kur’an kurslarının en önde geleni Nuruosmaniye Camii, hocası ise Hasan Akkuş’tur. Hasan Hoca, bu hizmeti öyle bir aşkla yürütmüştür ki Nuruosmaniye Kur’an Kursu’nun kapatılma kararı çıkınca askerdeyken emir subaylığını yaptığı dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel Paşa’nın huzuruna çıkmış, Kur’an kurslarının önemini anlatmış, hem kendi kursunu kapattırmamış hem de Kur’an kurslarının günümüze kadar gelmesine vesile olmuştur. Nuruosmaniye Kur’an Kursu nezdinde yapılan hizmetler, toplumumuzda şu söz ile meşhur olmuştur: “Nuruosmaniye’yi Hasan Akkuş kurdu, Recep Akakuş korudu.”
Hasan Akkuş Hoca, 87 yıllık bir ömrü, daima Allah Teâlâ’nın rızası doğrultusunda yaşamaya gayret gösterdi. Hayatı boyunca mihrapların imamsız, minarelerin müezzinsiz, kürsülerin vaizsiz, minberlerin hatipsiz kalmaması için mücadele etti. Binlerce gencin elinden tuttu. Onlara, İslam’ın nurunu, Kur’an’ın aşkını ve Peygamber Efendimiz’in (s.a.s.) ahlakını aşılamak için var gücüyle çalıştı. Gönüllerde hoş bir sada bırakarak 8 Ocak 1972’de fani dünyadan baki âleme göç eyledi. Bu vesileyle hocamızın şahsında Kur’an hadimlerini rahmet ve minnetle yâd ediyoruz.