Makale

ESKIYE DÖNÜŞ VINTAGE

ESKIYE DÖNÜŞ
VINTAGE

Fatma Nur Ünlü Sürer

“Vintage” diğer bir ifadeyle “eskiye dönüş” kavramı geçmişte bir dönemin karakteristik özelliklerini, objelerini, yaşam biçimini yansıtır. Günümüzde modadan teknolojiye, kullandığımız eşyalardan yaşam tarzımıza kadar pek çok alanda kendisini hissettiren ve popüler kültürü besleyen bir akım olarak karşımıza çıkar. Vintage, etimolojik olarak sözlüklerde “yıllanmış, eskimiş, bağ bozumu” gibi anlamlarla karşılık bulmaktadır.

içinde bulunduğumuz teknolojik çağın, modern kültürün uzantıları, kitlelerin düşünce yapısı kadar yaşam tarzını, hayata bakışını da etkiledi. Bir yandan mevcut olanakları teknolojik ortamlara taşıma ve hayatı kolaylaştırma amacı güttü insanoğlu. Öte yandan geçmişle bağını koparmadan sahip olduğu değerlerle, kökleriyle bir uyum içinde yaşamayı arzuladı. Değişim hayranlık vericiydi fakat baş döndürücüydü de. İnsan işte tam bu noktada geçmiş ve gelecek arasında köprü kuran nesnelere tutunmayı seçti. Yeni çağın avantajlarından yararlanırken geçmiş dönemlerin tarzını hayatına yansıtmak isteyen kitleler, soluğu vintage dükkânlarında aldı.

Hızla gelişen modern dünya içerisinde gerek estetik kaygı, gerekse kültürel yozlaşmaya karşı bir tavrın sonucu olarak vintage ürünler hayatımızda yer almaya başladı. Eskiye dönüş rüzgârının yansımasını mobilya sektöründen evlerde kullandığımız ufak tefek araç gereçlere, aksesurlardan mimari yapılara kadar hisseder olduk. Tabii “sistem” bu rüzgâr karşısında da hızla yel değirmenlerini ördü ve mevcut durumu avantaja çevirdi. Vintage kültürünün yansıtıldığı toplumsal alanlar aynı zamanda tüketim odaklı bir mecra olarak da hizmet vermeye başladı. İnsanoğlu için yeni bir tüketim, sistem için ise yepyeni bir kazanç kapısı açılmış oldu.

Son dönemde çevremizi ve dünyayı saran vintage akımı, günlük hayatımızın da bir parçası olarak eskiyi tekrarlamaktadır. Özellikle günümüzden 30-40 yıl önceki kuşağın aşina olduğu gündelik hayata dâhil olan eşyalar, günümüzde modernize edilerek retro tarz ile hayatımızın her alanında yer bulmuştur. Çoğu zaman da antika eşya satan dükkânlarla eski eşya satan mezatlardaki ürünlerin teşhiri, insanların geçmişe olan özlemini diri tutarak estetiğine hayranlık duymalarına sebep olmaktadır. O dönemi anımsatan eşyalardan en azından birkaç tanesinin temini geçmişle kişi arasında bir köprü vazifesi oluşturmakta, kişiye manevi bir haz vermektedir.

Zamanın izlerini ve seslerini koynuna hapsetmiş, tozu alınmış gramofonlar, büyüklerimizin başucunda oturup dinlediği pikaplar, üzerinde dantel veya iğne oyası işlemeli bir örtünün hayal edildiği siyah beyaz 35 ekran bir televizyon modern evlerin bir köşesinde mazi ile atiyi birbirine bağlayan birer imgeye dönüştü. Ajans haberlerini dinleyen, ardından türkülerin çalınmasını can kulağı ile bekleyen mahalle sakinlerini hatıra getiren manuel ayar düğmeli eski ahşap gövdeli kutu radyolar bizi geçmişin bir köşesinde barındırmaya yetecek sıcaklığı sergilediler.

Bir zamanlar sandıklarda saklanan naftalin kokusunu geçmişin kuytu köşelerinde bırakmış, yerini tozlu bir kokuya terk etmiş iğne oyalı mendil ve tülbentler, vakti saati geldiğinde vakar ve itina ile çıkartılan köstekli saatler de o günlerin en canlı şahidi olarak karşımızda durmaya devam ediyor. Gidişlerdeki hüzün ve neşelerin de içine sıkıştırıldığı tahta bavullar, taç kısmı kabartmalı lükens ayaklı kadife döşemeli berjerler, geçmekte olan zamanı bir kuş kanadıyla uğurlayan guguklu saatler, geçmişin tüm debdebesini şimdilerde sünnet ve düğün törenlerine aktarmış konvoyda ilk sırayı alan, nostalji içerikli gösteriyi maddi kazancına ortak kılan marka araçlar geçmişten günümüze taşınan sembolik kültür unsurları olarak değişen ve dönüşen zamana hizmet etmeyi sürdürüyor.

Sürekli bir değişimin parçası olmaya devam eden insanın, geçmişin kültürel bağlantıları ile modern çağın kodları arasında bu denli sıkı bir ilinti kurma çabası, anlaşılmaya değer bir gayret olarak karşımızda durur. Vintage akımı, sadece moda ve eşyada kendini göstermekle kalmaz özellikle medya, sinema ve reklam alanında da insanlara ileti göndermeye devam eder. Son zamanlarda dönemsel konuları ele alan filmlerde sergilenen kostüm, araç gereç gibi malzemeler dahi eskiye olan rağbeti gözler önüne serer. Filmlerde mekân ve kostümlerin detayları ile bütünleştirilen daha sıcak ve doygun renkler eşliğinde yakalanan kontrast görüntü ve uygulanan efektler, izleyenleri o dönemin gerçekliğine uygun atmosfere götürür. Hatta günümüzde özellikle vintage tarzı görüntü elde edebilmek için fotoğraf makineleri ve cep telefonlarında kullanılan uygulamalar da oldukça yaygınlık gösterir.

Özellikle son zamanlarda yaygınlaşan bu tarzın, ilk ortaya çıktığı dönemlerde gündelik hayatın bir parçası olduğunu söylemek mümkündür. Sade ve karmaşadan uzak stilde döşenmiş evlerde, dekorasyon ve mobilyada, kılık kıyafette, aksesuarda, kullanılan eşyalarda, iç ve dış mimaride kısaca yaşamın pek çok alanında hayat bulmuş, günümüze de etkileri taşınmıştır. Evlerde ahşabın sıklıkla kullanıldığı mobilyalarda doğanın natürel dokusunu estetikle birleştiren kabartma motifler, insanın sadelik anlayışındaki dengeyi bozmadan bir sanat zevkine izah getirmiştir. Doğadan ilhamla kullanılan pastel tonlarla bir yandan döşemeye, perdeye, aksesuarlara renk verilirken diğer yandan da sadelik ön plana çıkartılarak insan ruhunun dinginliğine de hitap etmiştir.

Zamanın değişen modası etrafında şekillenen giyim tarzlarının günümüzde tekrar nasıl popüler hâle geldiğini görmek de mümkündür. Bir dönem annelerimizin, teyzelerimizin giydiği puantiyeli, ekoseli elbiseler, apartman topuklu ayakkabılar, her çeşit insanın dönemin modası gereği giydiği geniş duble paça pantolonlar, kruvaze yaka vatkalı ceketler, büyük yakalı gömlekler, kabartılarak şekil verilmiş saçlar zamanla yerini salaş rahat kesimli sokak kültürünü yansıtan kıyafetlere bırakmış, günümüzde ise bu iki kültürün kaynaşmasından doğan ayrı bir giyim stili eskiye atıfla tekrarlanmıştır. Tüm bunların ardında yine vintage akımının etkisi olduğunu söylemek mümkündür. Bu akımın tesiriyle tekrarlanan geçmişin unsurları hayatın doğal akışında yoğun talep görmekte, kitlelerin seçimlerinin bu yöne kanalize olmasını sağlamaktadır.

Geçmişle günümüzün bağlantısını kurmada bir köprü vazifesi gören bu tarzın iç mimarideki örnekleri günümüzde pek çok mekâna uyarlanmaktadır. Bu durum sosyokültürel enformasyonu beraberinde getirse de eskinin özlenen taraflarını canlı tutmaya devam etmektedir. Uzun bir süreçle şekillenen kültürel kaynaşma sonrası eski ve yeninin âdeta iç içe geçtiği yeni bir kültürel form ortaya çıkmaktadır.

İlerleyen teknolojinin sağladığı olanaklar hayatımızda büyük kolaylıkları da beraberinde getirmektedir. Fakat teknolojik imkânları küllenirken bile estetikten taviz vermek istemeyen yanımız, hayatın bazı özel alanlarından bu teknolojiyi uzak tutma eğilimindedir. Bu eğilimin zihinlere şu soruyu getirmesi de muhtemeldir: Geçmişten günümüze taşımayı arzu ettiğimiz, şey, nesneler mi yoksa duygular mıdır? Geçmişin sıcaklığını, doygunluğunu görmeyi istediğimiz bu hissin temel dayanağı nedir?

Eskiye ait olana duyulan özlem, kodlarında sadelik, yaşanmışlık ve bir tanışlık barındırır. Sanat ve estetik kaygıyla meydana getirilen ürünlerin hayatımızda bulduğu karşılık ona duyulan özlemle de doğru orantılı olmaktadır. Teknolojinin mükemmeliyetçi, soğuk, donuk ve endüstriyel görüntüsü karşısında insanların gösterişten uzak, sıcak ve tarihin dokusuyla iç içe hissettiği bir ortam oluşturma çabası anlaşılabilir bir duygu olarak karşımızda çıkar. İlmek ilmek örülen bir dantelde göze çarpan emeğe yüklenen anlam, ahşap bir mobilyaya yontularak verilen şeklin kazandığı anlamla paralellik arz eder. Bir saat ustasının gösterdiği hassasiyetin, günümüzde fabrikasyon dijital ürünlerin otomatik ayarlanan parçalarında hissedilememesi bu soruya bir bağlam kazandırabilir. Diz üstü bilgisayarlar, akıllı cep telefonları, notebooklar, flash bellekler, donanımlı aygıtlar her ne kadar hayatımızın vazgeçilmez öğeleri olarak elimizin altında öncelikli yerlerini alsalar da insanlara huzur, mutluluk doğallık ve sadeliğin hüküm sürdüğü bir yaşam adına ruhsal dinginlik vaat edememektedirler. Kişinin içinde yer aldığı ortama karşı eleştirel bir tavır içinde bulunması, zamanı sorgulaması, değişen ve gelişen koşulların sürekliliğine ve hızına yetişememesi, geçmişteki yaşanmışlıkların büyüsüne kapılması gibi etkenler, insanları geçmişle irtibatını devam ettirmeye yöneltmektedir. Geleceğin belirsizliği karşısında takınılacak tutumun kestirilememesi, elimizde var olan geçmişin sahip olduğu unsurlarla mukayese edilmesine sebep olmaktadır. Dolayısıyla elde var olanı koruma ya da aslına uygun hâlde modernize ederek topluma mal etme çabası da insanlara daha mantıklı bir yaklaşım olarak görünmekte ve geçmişe sahip çıkma dürtüsünü desteklemektedir.

Tüm olanakların yanı sıra toplumsal arayış hızla devam etmektedir. İnsanlar sürekli yenilenen ve değişen koşulların çerçevesinde hayatın içindeki döngüde başa evrilmektedirler. Daha müreffeh bir hayatın temellerini atmak ve onu inşa etmekle geçmişin kodları arasında sürekli bir gelgit içinde dönenmektedirler. Geçmişin vazgeçilmez izlerine dokunmak, yaşamla uyumlu hâle getirebilmek adına hislerini üretim ve tüketim mekanizması içinde öğütmektedirler. Bir yandan geleceğe sıkı ellerle sarılarak atılım yapmak, teknolojik olanaklardan faydalanıp nitelikli gelişmelerin bir paçası olmak öte yandan sosyal, kültürel, ekonomik alanlarda geçmişten beslenmeye devam etmek arasındaki dengenin tutturulması bu noktada önemli görünmektedir. İnsanlık, varoluş sürecinden bu yana geçmiş, şimdi ve gelecek dönemler içerisinde sürekli tekerrür hâlinde kalmıştır. Zamanı yineleyen bu döngüde devamlı başa dönme, eskiye uyarlama, geçmişe atıf ve özlem gibi hususlar insanlığın yaşam tarzını, kültürünü, düşüncelerini, estetik zevklerini etkilemeye ve dönüştürmeye devam edecektir.