Makale

Ticarette Helal Haram Hassasiyeti

Ticarette Helal Haram Hassasiyeti

Dr. Mustafa Çakır
Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَأْكُلُٓوا اَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ اِلَّٓا اَنْ تَكُونَ تِجَارَةً عَنْ تَرَاضٍ مِنْكُمْ وَلَا تَقْتُلُٓوا اَنْفُسَكُمْۜ

اِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِكُمْ رَح۪يماً

“Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret dışında mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin. Ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir.” (Nisâ, 4/29)

Hayatı kendine özgü değerler sistemi ile yeniden şekillendiren İslam’ın vahiyle düzenleyip kontrol altına aldığı alanlardan biri de ticari hayattır. İslamiyet, ticari açıdan oldukça canlı ve kendi içerisinde belli ekonomik realitelere sahip bir toplum içerisinde doğmuş, mevcut iktisadi kurumları kendi değerleri doğrultusunda yeniden tanzim etmiştir. Bu bağlamda İslam, o günkü mevcut iktisadi ilişkilerde adil olmayan haksız bir kısım uygulamaları ayıklamak ve ticari hayatın kurallarını ahlaki değerler üzerinden yeniden inşa etmek suretiyle sermayenin daha nezih ilişkiler içerisinde yatırıma dönüştürülmesine imkân sağlamıştır.

İslam, ahlaki ölçüler içerisinde ticari faaliyetleri ve yatırımı teşvik ederek toplumların maddi anlamda gelişme gösterebilmesinin önünü açar.

Cahiliye Dönemi’nde Arapların Ukâz, Mecenne ve Zülmecâz gibi meşhur panayır yerleri vardı. İslam’ın gelişiyle birlikte bazı Müslümanlar oralarda ticaret yapmayı hoş görmeyen hatta günah sayan bir tutum içerisine girmişlerdi. Üstelik bu panayırlar hac mevsimine rastlıyordu. Bunun üzerine “(Hac mevsiminde ticaret yaparak) Rabbinizden gelecek lütfu (kazancı) aramanızda sizin için herhangi bir günah yoktur.” (Bakara, 2/198) ayeti nazil olmuş, hac mevsiminde de olsa Müslümanların İslami ölçülere uygun hareket etmesi koşuluyla bu pazarlarda yer almasında bir sakınca olmadığı belirtilmişti (Buhârî, Büyû‘, 1).

Öte yandan “Rızkın onda dokuzu ticarettedir.” (Münâvî, Feyzü’l-kadîr, III, 244), “Yetimlerin mallarını ticarette değerlendirin ki, zekât onu yiyip tüketmesin.” (Dârekutnî, Sünen, III, 5) gibi ticaret ve yatırıma teşvik eden bazı rivayetlerden de söz etmek mümkündür.

İslam’ın ticari ilişkilerdeki temel gayesi, ne şekilde olursa olsun veya ne pahasına olursa olsun kazanmak değildir. Bir başka ifadeyle, İslam’a göre iktisadi hayat içerisinde insanoğlundan beklenen, ekonomik menfaatlerin herhangi bir ahlaki değer gözetmeksizin elde edilmesi değil; helal-haram hassasiyeti, kardeşlik, hoşgörü, merhamet, müsamaha, diğerkâmlık ve adalet gibi sosyal ve ahlaki değerleri özümsemiş Müslüman bir birey olabilmektir.

Bu sebeple yüce Rabbimiz; “Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayalı ticaret dışında mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin. Ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir.” (Nisa, 4/29) buyurmuştur.

Ayette, insanların mallarının haksız yollarla yenmesine sebep olabilecek her türlü ekonomik faaliyetin yasaklanmasını müteakip “Kendinizi öldürmeyin.” buyurulması, haksız ve ahlaki temeli olmayan ekonomik ilişkilerin, toplumların asayiş, güven ve iç huzuru bakımından ne tür olumsuz sonuçlar doğurabileceği gerçeğini bizlere haber vermektedir.

Kur’an-ı Kerim’de her Müslüman’ın ticari faaliyetleri esnasında taşıması gereken ahlaki sorumluluğa dikkat çekilir ve âdeta ticarette ihsan vurgusu yapılır: “Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan isteyin. Allah’ı çok zikredin; umulur ki kurtuluşa erersiniz.” (Cuma, 62/10)

Meşhur müfessir İbn Kesîr, bu ayetin tefsirinde “Allah’ı çokça zikredin.” vurgusunu şöyle tefsir eder: “Satarken, satın alırken, alırken veya verirken Allah’ı o kadar anıp hatırlayın ki, bu meşguliyetleriniz sizlere ahiretin menfaatlerini unutturmasın.” (İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-azîm, VIII, 148)

Bu bakımdan bir Müslüman için ticari faaliyet ve kazanma arzusunun insani ve İslami değerlerle tam bir denge ve uyum içerisinde seyretmesi, meşruiyet açısından temel ölçüdür. Bunun yanında her Müslüman birey, ibadetinin kendisine kazandırdığı şuuru ticaretine yansıtabilmeli, ticaretini de en az ibadeti kadar hassas bir kulluk bilinci içerisinde yapabilmelidir.

Ticarette helal haram hassasiyetinin hakkıyla gözetilmesi için helal ve haramın bilgisine sahip olmak gerekir. Esasen her Müslüman’ın günlük hayat içerisinde meşgul olduğu iş ve işlemlerin hükmünü öğrenmesi dinî bir gerekliliktir. Zira İslam’ın ilim tahsilini emreden öğretileri, hayatın tüm alanlarını kapsayacak şekilde şümullüdür.

İslam âlimleri ticari faaliyetlerle ilgilenen ve bu tür muameleler üzerinden kazanç sağlayan her Müslümanın, İslam’ın bu alana dair hükümlerini bilmesinin dinî anlamda bir gereklilik olduğu hususunda hemfikirdirler. Nitekim Allah’ın koymuş olduğu sınırları gerçek anlamda gözetebilmek ancak bununla mümkündür. Bu bağlamda Hz. Ömer’in; “Bizim pazarımızda ancak dinî konularda bilgi sahibi olanlar ticaret yapsın.” dediği nakledilir (Tirmizî, Vitr, 21). Kişinin, dinin ölçülerine uygun olarak muamelelerini gerçekleştirebilmesi, yasak veya şüpheli durumlardan kendisini koruyabilmesi bu konularda bilgi sahibi olmasına bağlıdır.

İmam Gazali, bir tüccarın “Ben ticaretle ilgili konuları önceden öğrenmeyi gerekli görmüyorum, bir sorunla karşılaşırsam o zaman öğrenirim veya gider işin ehline sorarım.” diye düşünen kimsenin, dinin fasit saymış olduğu birçok muameleye, mübah ve sahih olduğu kanısıyla devam edebileceğini belirtir ve şöyle der: Bu kimseye şöyle denilmelidir: “Bu konularda bilgi sahibi olmadığında, hangi meselenin dinen sakıncalı olduğunu nasıl bilecek ve ehline danışacaksın? (Gazâlî, İhyâ, II, 64).

Müslüman, hayatının her alanında olduğu gibi, ticaretinde de İslam’ın ölçülerine bağlı kalmalı, temsil ettiği İslam ahlakını ticaretine yansıtmalıdır. Dürüst, hakkaniyetli, hoşgörülü ve müsamahakâr olmalı, sattığı ürünün kusurunu gizlememeli, hile ve aldatmaktan uzak durmalı, ticaretine konu ettiği malın İslam nazarında meşru olmasına dikkat etmelidir. Haksız ve helal olmayan her türlü kazançtan sakınıp Allah’ın kendisine helalinden lütfetmiş olduğu kazanca kanaat etmeli, daha fazla kazanabilme arzusuyla İslam’ın hoş görmeyeceği yollara başvurmamalıdır. Hesap düşüncesi ile hareket etmeli, şahsi menfaatlerini gözetirken içerisinde yaşadığı toplumun sosyal ve ekonomik refahına zarar verecek her türlü tutum ve davranıştan uzak kalmaya çalışmalıdır.