Makale

MAZLUMLARIN İNTİKAMINI ALAN MÜNTAKÎM

MAZLUMLARIN İNTİKAMINI ALAN MÜNTAKÎM

Fatma BAYRAM

İstanbul Üsküdar Başvaizi

Sözlükte “şiddetle ayıplamak, suçluyu cezalandırmak” anlamındaki “n-k-m” kökünden türemiştir. Bu kök birinin yaptıklarının sonucu olarak başına gelen kötü neticeleri ifade eder. İntikam nimetin ve affın zıddıdır. Bu kökten türemiş bir sıfat olarak Müntakîm “suçluyu yakalayıp mağlup eden, cezasını vererek yaptıklarının acısını tattıran” anlamına gelir. (Araf, 7/136.)

Yüce Allah kuşkusuz acıyan, hilmle muamele eden, esirgeyen ve bağışlayandır. O’nun bu sıfatlarını belirten yüzlerce ayet ve hadis bulunmakta, küfür dâhil en ağır günahları işledikten sonra bile halisane yapılan tövbeleri kabul edip affetmektedir. Fakat af, kötülükle iyiliği bir görmek, haksızlıkları özendirmek şeklinde uygulanırsa, toplumda iyilikle kötülük arasındaki fark ayırt edilmez hâle gelir. Yüce Rabbimizin “Afuvv, Gafur, Halîm, Raûf, Rahîm” gibi isimlerinin kemali, haklı ve haksızı aynı tutmak, iyilik ve kötülüğü eşit saymak gibi külli bir şerre yol açmaz. Zira affın anlamlı olması ancak cezaya muktedir olunması durumunda mümkündür. Cezalandırmak imkanından yoksun olanlar için af bir erdem değildir.

İnsanlarda olanın aksine, Allah’a nispet edilen intikam kavramında psikolojik tatmin unsuru bulunmaz. Çünkü O’nun cezalandırmasının amacı, kişiyi ıslah etmek, toplumun düzenini sağlamak ve adaleti tesis etmektir. Bu açıdan Müntakîm isminin esma-ı hüsna hadisi içinde Tevvâb ile Afuvv isimleri arasında yer alışı dikkat çekicidir.

İntikam kavramı Allah’a nispet edildiğinde, iki hususa dikkat edilmesi gerekir. Öncelikle Gazali’nin belirttiği üzere Yüce Allah, suçluları cezalandırmadan önce çeşit çeşit yollarla onları uyararak kendilerini düzeltme şansı verir ve onlara zaman tanır. Çok kereler mazeretlerini kabul eder, peygamberler göndererek azap ile korkutur ve tövbe etmelerine fırsat verir. İkinci önemli noktayı da Kuşeyri vurgulamıştır. Buna göre Cenab-ı Hak intikam alırken de bunu kendisi için değil zulme uğrayan “dostları” için yapar. Hz. Peygamber’in de kendi şahsına yönelik kötü davranışlardan ötürü kimseyi cezalandırmadığı, ancak Allah’ın açıkça yasakladığı şeylerin aleni ve kesin şekilde çiğnenmesi durumunda cezalandırma cihetine gittiği bildirilmiştir. (Buhari, Menâkıb, 23; Müslim, Feżâil, 77-79.)

Kur’an’da Müntakîm

“Nakm” kavramı Kur’an-ı Kerim’de on üç yerde Allah’a nispet edilmektedir. Bunların altısı fiil kalıbında, dördü “Züntikâm” (suçlunun hakkından gelen), üçü de Müntakîm şeklindedir.

İntikam fiilinin Allah’a izafe edildiği yerlerde, hınçla şahsi bir öç almanın değil, zalimleri ve kâfirleri müminlere yaptıkları zulüm ve haksızlıklardan dolayı cezalandırmanın söz konusu olduğunu görürüz. Mesela Araf suresi 136-137. ayetlerde anlatıldığı üzere Firavun ve kavmi, Hz. Musa’ya verdikleri bütün sözlerden dönerek mucizeleri yalanlamışlar, kavmine akla hayale gelmez eziyetler yapmışlar, Mısır’dan çıkışlarına dahi izin vermemişler ve peşlerine düşmüşlerdi. Allah Teâlâ da yarılan suları üzerlerine kapatmak suretiyle onları cezalandırmıştı. Rum suresi 47. ayette ise bunun Rabbimizin genel bir kuralı olduğunu görürüz: “Andolsun, senden önce biz nice peygamberleri kendi kavimlerine gönderdik. Peygamberler onlara apaçık mucizeler getirdiler. Biz de suç işleyenlerden intikam aldık. Müminlere yardım etmek ise üzerimizde bir haktır.” (Rum, 30/47.)

Züntikâm vasfı, Yüce Rabbimizi tavsif ettiği dört ayetin tamamında (Zümer, 39/37; İbrahim, 14/47; Ali İmran, 3/4; Maide, 5/95.) Azîz ismi ile birlikte gelir. Bununla Yüce Allah’ın her türlü yenilgi ve acizlikten münezzeh olduğu ve bu nedenle de intikamının şahsi bir hınç meselesi olmadığı vurgulanmış olur. Hiç kimsenin hata ve günahı O’na asla zarar vermediği hâlde O, insanları kendi hâllerine terk etmez. İnsanların zulüm ve saldırganlıklarına bigâne kalmaz.

Bu ismi bilmenin faydaları

Bu isme iman edenler, Allah’ın intikamından korkar ve O’na isyan etmekten sakınır. Doğru ve yerinde kullanılmak şartıyla korku duygusu, insanın kendine sınırlar koymasında ve ilkeli bir hayatı sürdürmesinde önemli bir fıtri duygudur. İnsanın bütün davranışları acı ve korku veren şeylerden kaçınmak, haz ve zevk veren şeylere yönelmek üzere organize olur. Bu gerçeği bilen kişi davranışlarını ve ahlakını, her şeye kâdir olan Allah’ın intikamından korunmak ve hazların en büyüğü olan cennet ve rızaya ulaşmak üzere eğitir. Bu isim İslam’ın denge dini oluşunun en önemli yansımalarından biri olan korku ile ümit arasında olma durumunu gerçekleştirebilmemize yardımcı olur. Rahmet ve af yanında ceza ve mahrumiyet ifade eden ilahi isimleri bilmek, bu dengeye ulaşmamızda son derece etkilidir.

Sufiler, bu ismin tecelli ettiği kişiyi “kendi nefsine her yönden hâkim ve gerektiğinde onu cezalandırmaktan sakınmayan” kişi olarak tanımlarlar. Onlara göre kişi en büyük düşmanının nefsi olduğunu hiç unutmamalı ve onun vereceği zararlardan korunmak üzere her an onu cezalandırabilecek gücü ayakta tutmalıdır.

Bu isme bütün kapsamı ile iman eden bir Müslüman, Allah Teâlâ’nın takdiri ile bir olumsuzluğa maruz kaldığında, bunu O’ndan başka giderecek kimse olmadığını bilir ve bu olayın kendisini hatalarından uzaklaştırarak eğitmesine ve arındırmasına fırsat verir. Rabbimizin rahmeti her şeyi kuşattığı için (Araf, 7/156.) O’nun intikamı dahi bu rahmetten payını almıştır. Eğer iş işten geçmeden başımıza gelen olumsuzluklardaki bu rahmet çağrısını görebilirsek nikmet nimete dönüşür.