Makale

EĞİTİM YARIŞINDA

EĞİTİM YARIŞINDA

Müzeyyen Yazıcı

Bu yıl oğlum Mete okula başladı. Bizim buralara yakın bir ilkokul var fakat fiziki şartları yetersiz, sınıflar kalabalık, öğrenciler desen, ne bileyim işte… Çocuğumun daha iyi bir okula gitmesini istiyordum; iyi eğitim alsın, hani güzel bir sınıfa düşsün. Malum arkadaş ortamından etkileniyor şimdiki çocuklar. Ana babalarından çok akranlarının sözünü dinliyorlar, çevrelerini örnek alıyorlar.

Buraya pek de uzak olmayan başka bir okul var, herkes övüyor eğitimini, öğretmenleri de iyiymiş. Ne yapıp edip oraya yazdırdım oğlanı. Sonra biraz araştırma yapıp bir iki tane de öğretmen belirledim. Pervin öğretmen iyi, dediler ama ona çok talep oluyor, yer bulamazsanız İhsan Bey’e yazdırmaya çalışın. Nerede… O kadar dil dökmemize rağmen ikisine de denk getiremedik. Müdür Bey zorluk çıkardı. Servis desen ayrı problem. Ev uzak olunca çocuk derse yetişmek için sabahın bir vakti düşüyor yola, akşam da en son onu bırakıyor servis. Bari en son bizimkini alın diyorum, güzergâh ters abla, diyor servis şoförü.

Hadi bütün bunlar neyse de, öğretmene ne demeli. Hakkını yiyemem; nazik, hoş bir kadın öğretmenimiz. Çocuklar da seviyor onu. Mete’ye soruyorum bazen, Melek öğretmenim, diyor, gözleri ışıldıyor çocuğun. Fakat derslere gelince içim pek rahat değil. Daha tanışma toplantısında öğretmendeki rahatlığı görmüş, çocuğu başka sınıfa almak istemiştim ama Müdür Bey olmaz demişti. Diğer öğretmenler çocuklarla hızla derslere başladılar. Bizimki ilk hafta öncelikle okulun kurallarını öğreteceğini, onları okula alıştıracağını söyledi. Bir de oyun hamurları istedi. Hamurdan oyunlar oynayarak el kasları gelişecekmiş çocukların. Kalem tutarak geliştirseler ya.

Birinci dönem veli toplantısında uygun bir şekilde dile getirmeye çalıştım şikâyetimi. Bu çocuklar büyük bir yarışın içine girdiler, hazırlıklı olmaları lazım, dedim. Siz daha iyi bilirsiniz ama acaba bol bol test mi çözseler, biz gerekli kitapları tedarik ederiz, diye ekledim. Melek öğretmen her zamanki gülümsemesiyle dinledi. Efendim çocukların okula adapte olmaları, sosyal ilişkilerinin gelişmesi, iletişim becerisi kazanması çok önemliymiş, müfredatı aynen uyguluyormuş zaten, şimdiden onları yormaya, bıktırmaya gerek yokmuş. Gelişim yaşlarına göre ilerlemek, ona göre dersleri aşama aşama anlatmak gerekliymiş. İyi de başka çocuklar koşuyorken neden benim oğlum emeklesin. Bir de çocuğun aklına nereden soktuysa sende güzel sanatlara karşı müthiş bir yetenek var, demiş. Ben matematik diyorum, test diyorum, öğretmen hanım kitap okusunlar, resim çizsinler, şarkı söyleyip oyun oynasınlar, hem toplama çıkarmada gayet başarılı çocuklarım, diyor.

Anneyim ben, çocuğum için en iyisini istemek hakkım. Birinci sınıf ne de olsa deyip geçemem. Şimdiden sıkı bir eğitim hayatına başlamalı ki ileride iyi bir lise hatta üniversite kazanabilsin.

Öğretmek, Ama Nasıl?

Meslek hayatımda on yedinci yılı geride bıraktım. Daha dün fişlerle okuma yazma öğrettiğim minik öğrencilerim çoktan meslek sahibi birer yetişkin oldu. Nice güzel haber aldım onlardan. En güzeli de her birinin iyi birer insan olduğunu görmekti. Onları belli bir hedefe şartlamadım, bu ülkenin iyi mühendislere olduğu kadar iyi terzilere de ihtiyacı var kuzucuklarım, dedim. Önemli olan yeteneklerinizin farkına varıp sevdiğiniz işi yapmanız, başarı ve mutluluk zaten ardından gelecektir.

Sosyal ilişkilerinin gelişmesine azami dikkat ettim. Neler gördüm bu on yedi yılda… Sabah akşam sinüs kosinüs test çözerken evine ziyarete gelen bir akrabasıyla oturup iki kelam edemeyen liseli öğrenciler gördüm mesela. Doktorun karşısında şikâyetini dile getiremeyen çocuklar gördüm. Bunlar ailede öğrenilir, deyip çıkmadım işin içinden. Anne babalarından emanet aldığım minicik yürekleri cesaretlendirmeye çalıştım hep. Derslerin yanında onların birer birey olarak gelişimlerine katkı sağlamak için elimden geleni yaptım. Birlikte hareket etmeyi, iş bölümü yapmayı kurduğumuz oyunlarla pekiştirdik. Kitap okuyarak diğerkâmlıklarını geliştirdiler, hayata başka başka açılardan bakmayı öğrendiler. Doğa ile dost olmayı öğrettim onlara, insanı sevmeyi, ağacı, minik bir karıncayı…

Bu yıl yine o ilk heyecanla birinci sınıfla başladık yeni eğitim dönemine. Küçücük pırıl pırıl zihinler karşımdaydı. Velilerimizle de bir tanışma toplantısı yaptık. Hemen orada bazı veliler alınacak yardımcı kitapları sormaya başladılar. İhtiyaç olursa MEB’in onay verdiği kaynaklara bakarız fakat şimdilik erken dedim. Özel İngilizce dersi soranlar, matematik kurslarına gönderenler… İlk etapta, ne de olsa çocukları için en iyisini istiyorlar deyip anne babaların heyecanını mazur gördüm ama iki ay geçmeden veli toplantısında ufak ufak tartışmalar başladı.

Velilerin büyük bir kısmı çocuklarının sürekli test çözmesini, ders çalışmasını istiyor, kimi ev ödevi vermememden şikâyet ediyor. İyi de bu çocuklar daha birinci sınıf. Bir yandan her birinin ilgi ve yeteneği birbirinden farklı diğer yandan da birtakım gelişim aşamalarından geçmeden onlara ağır gelebilecek konular var. Küçücük yaşta onları büyük bir yarışın içine sokmaya hakkımız yok. Hem öğrenmek bir yarış değildir ki. Ben onların merak duygularını canlandırmak istiyorum, severek öğrensinler, edindikleri bilgileri içselleştirsinler istiyorum. İki basamaklı toplama çıkarmayı yapabilsinler ama kendi başlarına bakkaldan iki ekmek bir süt de alabilsinler, orada toplayıp çıkarsınlar sayıları, bir de “Hayırlı işler” desinler bakkal amcalarına mesela.