Makale

MABEDİN GÖLGESİNDE YAŞAMAK

MABEDİN GÖLGESİNDE YAŞAMAK

Dr. Neşet BODUR

DİB Cami Hizmetleri Daire Başkanı

İlk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem’den itibaren vahyin ışığında yaşayan insanlar, Allah’a ibadet edilen mekânlar olması nedeniyle cami ve mescitlere büyük önem vermişlerdir. Verilen bu önemin bir yansıması olarak da camilerin İslam medeniyetinde müstesna bir yeri olmuştur. Yüce dinimizin emir ve tavsiyelerinin bir gereği olarak camiler ve mescitler İslam’ın ilk yıllarından itibaren İslam beldelerinde, hayatın merkezinde yer almış; inananların birbirleri ile kaynaşarak ibadet ettikleri, bilgi edindikleri ve aydınlandıkları mekânlar olmuştur.

Camiler Müslümanların ilim, irfan, kültür ve medeniyetine büyük katkı sağlayan, müminlerin bir araya gelerek Allah’ın adını çokça andıkları (Hac, 22/40.) kutsal mekânlardır. İnsanlar için ilk mabet Kâbe’dir, banisi de ilk Peygamber Hz. Âdem’dir. (Buhari, Enbiya, 40.) Kur’an-ı Kerim’de bu gerçek şöyle anlatılmaktadır: “Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibadet evi elbette Mekke’de, âlemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulan Kâbe’dir.” (Âl-i İmran, 3/96.) Peygamberlikle görevlendirilen Hz. Muhammed (s.a.s.) Mekke’de bulunduğu zamanlarda Kâbe’de Hacerü’l-Esved ile Rüknü’l-Yemânî arasında namaz kılardı. İslam’ın ilk yıllarında Müslümanlar Dâru’l-Erkâm’ı bir toplantı yeri ve mescit hâline getirmişlerdir. (Ahmet Güner, “Mescitler/Camiler ve Fonksiyonları, c. III. s. 215.) Peygamberimiz (s.a.s), Hz. Ömer Müslüman olduktan sonra ashabıyla birlikte Kâbe’de açıktan ibadet etmeye başlamışlardı. Hicret yolculuğunda Kuba’ya geldiklerinde burada bir mescit inşa etmişler, namaz kıldırmışlar, Medine’ye vardıklarında da Mescid-i Nebevi’yi yapmışlardı. (Buhari, Menâkıbü’l-ensâr, 45.)

Allah Resulü (s.a.s.) döneminde mescit/cami, ibadet mekânı olmanın yanında bir ilim merkezi ve mektep görevi görmüştür. Ayrıca devlet işlerinin görüşülüp karara bağlandığı, sohbet halkalarının oluşturulduğu, müzakerelerin yapıldığı, heyetlerin kabul edildiği ve çok sayıda ilim adamının yetiştiği bir müessese olmuştur. (Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, s. 634, 682; Buhari,
Megâzî, 70.)

Müslümanlar, Allah Resulü’nden (s.a.s.) sonraki bütün dönemlerde cami yapımına ve caminin fonksiyonel olmasına büyük önem vermişler, gittikleri yerlere İslam’ın mührü olan ve Kâbe’nin şubesi sayılan camileri inşa etmişlerdir. Bu hususta Kur’an ayetleri ve Hz. Peygamber’in hadisleri Müslümanları cami yapmaya teşvik etmiştir. Yüce Allah (c.c.): “Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte onların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.” (Tevbe, 9/18.) buyururken; Hz. Peygamber de: “Her kim Allah için bir mescit bina ederse, Allah ona cennette bu mescidin benzeri (bir köşk) bina eder.” (Müslim, Zühd, 44; Buhari, Salât, 65.) buyurmaktadır.

İslam’ın ilk yıllarından itibaren İslami hayatı şekillendirmede camilerin büyük fonksiyonu olduğunu görmekteyiz. En önemli müesseselerden biri olan camiler tarih boyunca dinî, sosyal ve kültürel bakımdan bir eğitim, öğretim ve kültür merkezi olarak fonksiyonunu yerine getirmiştir. Yeni kurulan şehirlerde Müslüman kimliğinin oluşmasında önemli bir yeri olan camiler, o şehrin İslam şehri olduğunun bir işaretidir. Camilerimizin fonksiyonlarını yerine getirmediği, insanların hayatından uzak bırakıldığı dönemlerde sıkıntıların da büyük olduğu aşikârdır.

Başlangıçtan günümüze etkinliği artarak devam eden ve büyük görevler ifa eden camiler bugün de dînî hizmetlerin sunulduğu, birçok insanın üzerinde daha küçük yaştan itibaren büyük etkileri olan merkezlerdir. Diyanet İşleri Başkanlığı kurulduğu günden beri camilerin ibadet, eğitim, öğretim ve kültür merkezi hâline gelmesini sağlamak amacıyla yoğun çaba göstermektedir. Bu amaçla son yıllarda hizmet çeşitliliği artarak devam etmektedir. Toplumun her kesimine din hizmeti götürmeyi üstün bir görev kabul eden, camilerde bilfiil görev yapan din görevlilerimiz, yirmi dört saat kapısı ve gönlü halka açık din gönüllüleridir.

Camiler, bulundukları şehirlere değer katan en güzide eserlerdir. İlim, irfan ve medeniyet kaynağıdır. Müminin hayatında cami önemli bir yer tutar. Yaşlı, genç, kadın, erkek, engelli tüm inananların huzur bulduğu, bir ve beraber olduğu, hayatın merkezinde yer alan en kutsal adrestir. Cami, ibadet edilen kulluk merkezidir. Her mümin camiden bir iz taşır. Bir kimsenin camiden ve camide verilen din hizmetlerinden mahrum kalması hem kendisi hem de toplum için arzulanan bir durum değildir.

Bilinmelidir ki camiler sadece namaz kılınan, cuma namazı kıldırılan ve bayramda gidilmesi gereken yerler değildir. Her yaştan insanın huzur bulacağı, rahat edeceği, bilgiyle donanacağı, kendisini bulacağı cennet bahçeleridir. Camilerin süsü Müslümanlardır. Büyük emekler verilerek yapılan camilerin bir beton yığını olarak yalnız ve ıssız bırakılması, herkese hizmet verecek şekilde imar edilmemesi en büyük yanlışlardan biridir. Camilerin özellikle hanımların, engellilerin, gençlerin ve çocukların yeterince yararlanabileceği merkezler olması, daha fonksiyonel hâle gelmesi
gerekmektedir.

Cami ile iç içe bir yaşam sürmek, her fırsatta caminin yolunu tutmak, namazları cemaatle kılmak, camiyi hayatın merkezine almak inananların başta gelen görevidir. Geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklarımızı camiye alıştırmak büyük önem arz etmektedir. Gerekli dinî terbiyeyi kazandırmada caminin rolü unutulmamalıdır. Bizler namaz kılarken arka saflarda çocuk sesleri gelmiyorsa geleceğimiz tehlikededir. Çocukların ve gençlerin camiye gelmelerini sağlamak, onlara karşı nazik ve müsamahakâr olmak her müminin görevidir. Aksine kırmak ve küstürmek ise büyük vebal ve haksızlıktır. Hatta camilerimiz bünyesinde onların eğlenebilecekleri mekânlar hazırlamak gerekir. “Çocuğun camide ne işi var?” anlayışı yerine “Çocuğun camide öğrenecek çok şeyi var.” anlayışını hâkim kılmalı ve hayata geçirmeliyiz. Gençlere ve çocuklara büyük muamelesi yapıp onlardan yetişkinler gibi olmalarını beklememeliyiz. Bunu yapacak olan başta anne babalar ve diğer büyüklerdir. Din görevlilerimiz ve camiye gelen tüm Müslümanlar bu hususta duyarlı olmalıdır. Allah’a ibadetle yeşeren genci (Buhari, Ezan, 36.) yetiştirmek ve geleceğe ümitle bakmak bizim elimizdedir. Gençlerimiz için gençlik lokalleri, okuma ve oyun salonları, gençlik merkezleri gibi mekânların camilerimizde mutlaka olması gerekir.

Kadınların da camilerden yeterince yararlanması, özellikle cuma namazına katılması, ailece camiye gelmesi toplumun yararınadır. Her müminin bilhassa annelerin dinî bilgiyi sahih ve güvenilir kaynaklardan öğrenmeleri önemlidir. Aile toplumun çekirdeği ve temel taşıdır. Aileyi oluşturan bireylerin hepsi saygıdeğerdir. Toplumun yarısı kadınlardan oluşmaktadır. Çocukların ilk öğretmeni daha çok annedir. Anneler camilerde yürütülen din hizmetlerinden yeterince istifade etmelidir. “Kadının camide ne işi var?” anlayışı büyük bir yanılgıdır. Hz. Peygamber (s.a.s), “Kadınları Allah’ın mescitlerinden alıkoymayınız.” (Ebu Davud, Salat, 53.) buyurmuş ve Müslümanları uyarmıştır. Mabetlerimizin gölgesinde herkes gölgelenmeli ve yerini almalıdır. Allah Resulü (s.a.s.) döneminde camiye, cumaya, bayram namazına giden, cemaate iştirak eden hanımları ve genç kızları bugün camilerden uzak tutmak onlara ve topluma yapılacak en büyük haksızlıktır.

Din hizmetlerinin yürütülmesinde önemli bir rol üstlenen Diyanet İşleri Başkanlığının ve personelinin sorumluluğu artarak devam etmektedir. Erkek ve kadın din görevlileri, camilerde ve daha ziyade cami müştemilatında yer alan kurslarda her kesime hizmet verme gayreti içerisidedir. Din görevlilerimiz camiyi merkeze alarak dinî bir görev ve sorumluluk bilinciyle insanımıza faydalı olmayı kutsal bir görev bilmekte; camilerin açılması, açık bulundurulması, ezanın okunması, namazın kıldırılması, hutbenin iradı, cemaatin bilgilendirilmesi, cami dersleri yapılması, cemaatin huzur içinde namazlarını kılması ve camide ibadet etmelerinin sağlanması, namazlardan önce Kur’an-ı Kerim ve manasının okuması, sohbet edilmesi, namazdan sonra dua edilmesi, aşr-ı şerif okunması, sorulan sorulara cevap verilmesi gibi önemli görevler icra etmektedirler. Camilerde görev yapan din görevlileri, günün yirmi dört saatinde cami cemaati olan ve olmayan herkesin camilerden istifade edebilmesi için gayret etmektedir. Yeter ki halkımız camilerimizi boş bırakmasınlar ve camide huzur bulmak için gayret etsinler.

Görülüyor ki camiler, ibadet alanları, kütüphaneler, okuma ve çay salonları, gençler ve çocuklar için yapılan gençlik merkezleri ile her kesimin istifade edebileceği mekânlardır. Camilerde kadınların abdest alıp namaz kılabileceği mekânların oluşturulması, engelli vatandaşlarımızın camilerdeki hizmetlerden yeterince istifade edebilmelerinin sağlanması, ramazan ayı başta olmak üzere kandil gecelerinin, cuma gün ve gecelerinin birer fırsat olarak daha iyi değerlendirilmesi, cami derslerine gerekli önemin verilmesi gerekmektedir.

Caminin daha etkin hâle gelmesini sağlamak amacıyla Diyanet İşleri Başkanlığımızca başlatılan “Sabah Namazı Buluşmaları”, daha sonra gerçekleştirilen “Biz Bir Aileyiz Cuma Gecesi Camideyiz” ve “Haydi Ailece Camiye” gibi gençlere, aileye ve diğer vatandaşlarımıza yönelik etkinliklerin, caminin insanlar üzerindeki etkisini artırdığı unutulmamalıdır. Dinî bir öğüt olan vaazların ve diğer irşat hizmetlerinin de camilerin hayatın merkezinde yer almasında önemli ölçüde katkısı
bulunmaktadır.

Bütün bu hususlarda ilk defa 1986 yılında ihdas edilen ve 1-7 Ekim tarihlerinde “Camiler Haftası” olarak kutlanmaya başlanan, 2003 yılında “Camiler ve Din Görevlileri Haftası” şeklinde din görevlilerinin de eklenmesiyle beraber etkinliği ve kutlama alanı genişleyen; özellikle 2011 yılından itibaren bir tema belirlenerek kutlanan Camiler ve Din Görevlileri Haftası etkinliklerinin katkıları son derece önemlidir.

Sonuç olarak diyebiliriz ki camiler, müminlerin bir araya geldiği, huzur bulduğu, kaynaştığı, ilim, irfan, ahlak ve faziletin öğrenildiği en önemli merkezlerdir. İnananları aynı safta buluşturan, gönülleri birleştiren Allah’a en sevimli mekânlardır. Her biri Kâbe’nin şubesidir. Mümin ile cami ayrı düşünülemez. Her fırsatta huzur bulmak ve huzura durmak için adrestir cami. Bizi cem eden, kimlik kazandıran cennet bahçesidir.

Camilerde görev yapan din görevlileri insanlara Allah’ın dinini öğreten, cami cemaatinin ve cami dışındaki halkın kulluk bilinci ile yaşamasını temin amacıyla büyük bir sorumluluk almış gönüllülerdir. Onlar zaman ve mekân gözetmeden gönlü ve kapısı sürekli açık, halkın tüm kesimiyle ilgilenen; gönüller kazanmak amacıyla çaba sarf eden gönül erleridir. Gayeleri camiyi huzurun merkezi, hayatın adresi yapmak ve din hizmetini toplumun her kesimine yaymak, kulların hidayetine vesile olmaktır.

Hz. Peygamber (s.a.s) döneminde olduğu gibi camileri hayatın merkezine koyarak daha dinamik bir duruma getirmeden ve kapılarını her kesime açmadan camilerin fonksiyonlarını yeterince ifa ettiğini söylemek doğru olmayacaktır.