Makale

ÇAYIN HATIRI YOK MU?

ÇAYIN
HATIRI YOK MU?

Dr. Hafsa Fidan Vidinli

“Ah o eski günler!” demeyi pek tercih etmem. O günler eskimiş olsa, bugünüme gelmez, yani içinde olduğum zaman dilimine sızıp dünü bugünüm edemez. O hâlde eski günlerden bahsettiğimde, eskimemiş günlerden bahsediyorum demektir. Evet, kıyısından köşesinden örselenmiş, zamanın öğütücülüğünden nasibini almış olabilir o günler. Ama geliyor ve bugünüm oluyor ya işte…

Geçen gün, eski iş yerimdeki eskimeyen arkadaşlarımı ziyarete gittim. Laf lafı açtı, çaylar kahveler yudumlandı, çikolata kokusu etrafı sardı. Derken eskimeyen günler arada anıldı. Ayrılma vakti yaklaştı. Sarılıp vedalaşıyordum ki sağ olsunlar bana “Tekrar bekleriz.” dediler, zaten vefasız olmadığımı ima ettiler. “Eh tabii” dedim, “ne de olsa bir çayın yirmi yıl hatırı vardır.” Kahkahalar durulunca sordular: “Neden yirmi yıl?”

Kahvenin kırk yıl hatırı varsa, bir yirmi yıl da çayın hatırı olmalı diye düşündüm. Duyduğuma göre, yıllar yıllar önce, kahve pek bir ender gelirmiş çarşı pazara. Ender olduğundan fiyatı yüksekmiş. Fiyatı yüksek olduğundan her eve giremezmiş. Kahve bulunan evde ise ancak ziyarete gelen hatırı sayılır misafire kahve ikram edilirmiş. Kahveyi içen, ev sahibinin cömertliği ve konukseverliğinin karşılığında aradan kırk yıl da geçse, kahvenin hatırını korumaya kendini memur hissedermiş.

Birleşmiş Milletler Örgütü, Türk kahve kültürünü “somut olmayan kültürel miras” listesine katmış, yani UNESCO bile kahvenin hatırını saymış. Peki ya “Türk çay kültürü”? Düşündüm de daha çok çay tüketildiğini tahmin ettiğim mekânların genel adı da “kahvehane” güzel ülkemde. “Çayhane” adı ise pek yürürlükte değil, daha çok sözlüklerde geçmekte. Kahvenin bu yaygın “hatırı” söz konusu olunca galiba mevzu çok derinlerde.

Çocukluğumdan beri merak ederim, çayın hatırı neden yok diye. Şimdi sorumu değiştirdim; çayın hatırı yok mu? Mesela ben çayı, kahveden daha çok içerim. Kahve evde ender bulunduğundan değil, çokça bulunsa da kahveyi ender içerim. Sonra şöyle bir düşünüyorum da evime, iş yerime gelen misafirime çay da kahve de teklif ederim. Çayı tercih edip kahve içmeyenle hatır, gönül ilişkim yok mu şimdi?

“Olur mu canım?” dendiğini duyar gibiyim. Hani demiş ya şair: “Gönül ne kahve ister ne kahvehane. Gönül muhabbet ister kahve bahane”. Aslında çay-kahve içme faslı hep bahane, bence hatırı sayılan çay veya kahve değil, çay-kahvenin beraberinde getirdiği muhabbet olmalı özünde. Mevzunun bu kısmı tamam ama sorum hâlâ soru olma hüviyetini korumakta; çayın hatırı yok mu kültürümde?

Cevap aramaya devam edelim. Güzel yurdumda çay, kahve gibi sosyal mekânlarda tüketime açık olsa da aslında daha çok aile yaşantımızın ayrılmaz bir parçası gibi. Kahvaltıyı çaysız yapan kaç aile vardır ülkemizde? Gündüz vakti konu komşu ağırlarken önce çayı teklif etmeyen var mıdır? Akşam evde, misafirlikte önce çay ikram etmeyen ev sahibi var mıdır kahve sonradan gelse de. Düşündüm de yurdumun güzel insanlarınca, ince belli cam bardakta sıcacık ikram edilen çay, belki de daha çok aile sıcaklığında tüketilmekte.

Çayın aile hayatımıza esprili göndermeleri olan hikâyesi bile var. Duymuşsunuzdur ya yine de özetleyivereyim. Çaydanlığın alt demliği, kayınvalideye benzetilir, sürekli kaynar durur ama çay da kıvamını bu alt demlik sayesinde bulur. Üstteki küçük demlik gelindir, alttaki kaynayan suyun harareti ile o da olgunlaşır, demini alır. Çay yudumlanan bardak, gelinin eşidir, onu biraz hanımı, biraz da annesi doldurur. Ancak doldururken demin de suyun da ayarı kaçmamalıdır, yoksa çayın tadı bozulur. Çocuklar çayın şekeridir, çaya lezzetini onlar verir. Kayınpedere yer kalmadı diye düşünmeyin, o da bardağı tutan çay tabağıdır, aileyi bir arada tutuverir.

“Ah o eski günler!” sözünden nerelere geldik? Bugüne. Bugün de güne çay ile başladım, çay ile devam ediyorum ve sanırım akşam da çay içeceğim. Düşündüm de sadece evi değil iş yerini de sosyal ortamları da çoğu zaman sıcacık yapan çayın hatırı, yirmi yıl ile sınırlanmamalı. Sayıların hatırı olsa da, hatırdan bahsedince sayıları bir kenara bırakmalı. Ailemizle, arkadaşlarımızla, sevdiklerimizle içilen çayın hatırı kırk yılı aşar, galiba çayın hatırı ömrün sonuna kadar sayılmalı…