Makale

OSMANLI DEVLETİ’NDE HUCCAC GEMİLERİ

GEÇMİŞ ZAMAN İZİNDE

OSMANLI DEVLETİ’NDE HUCCAC GEMİLERİ

Dr. Derya GEÇİLİ

Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi

İlk dört halife ve Emeviler dönemlerinde İslam topraklarının genişlemesiyle İspanya’dan İran’a kadar uzanan bir alan Müslümanların etkisi altına girmiştir. Böylece, VII. yüzyılda farklı dil ve kültüre sahip çok sayıda hacı Mekke’ye gelmeye başlamıştır. Osmanlı Devleti’nde, Yavuz Sultan Selim’in Mekke ve Medine’yi fethetmesinden sonra hacı adaylarının uzun yolculuklarını kolaylaştırabilmek için hac yollarına büyük önem verilmiştir. Hac yolculuğu kara yoluyla yapıldığı kadar deniz yoluyla da yapılırdı. Osmanlı iskeleleriyle ecnebi limanlarında bulunan, yüz tonilato ağırlığında olup yediden fazla Müslüman güverte yolcusu bulunduran gemilere “Huccac gemisi” denilmiştir. Hacıların kalabalığından dolayı huccac gemisinin limandan oldukça erken hareket etmesi gerekiyordu. Gemi kaptanı, hacıları gemiye almadan önce gidecekleri yerin hükümetine hareket edecekleri tarihi bildirirdi. Sıhhiye (sağlık) İdaresi, kaptanın verdiği bilgi üzerine geminin hacı nakline uygun olup olmadığını inceliyordu. Her geminin gideceği yere göre uygun miktarda kömür, yiyecek, içecek ve diğer ihtiyaç maddelerini taşıyıp taşımadığı da kontrol edilirdi. Hacıları taşıyacak geminin yelkeni, teçhizatı, kaptanı, çalışanları ve tayfası mükemmel olmalı, sağlık kontrolleri için de gemide tıbbi malzemeler bulunmalıydı. Huccac gemisi, yolcuları iskeleden aldığı sırada liman reisi, zaptiye memurları olsa da olmasa da yolcuların biletlerini kontrol ederek biletsiz yolculara izin verilmezdi. Ayrıca, yolculardan sorumlu olan memurların belirledikleri sayıdan fazla bilet çoğaltılması da yasaktı. Gemilere, bağlı oldukları şirketlerin biletlerine göre bir renk tahsis edilerek her bilete bir numara yazılırdı. Bir şirketin hacıları nakletmek için limanda bir kaç gemisi olursa sıradaki geminin alacağı yolcu sayısı tamam olmadıkça diğer gemi için bilet kesilemezdi. Acenteden bilet almayan yolcular da huccac gemilerine kabul edilmemiştir. Huccac gemisi, yolcularını aldıktan sonra geminin büyük direğine yeşil bir bayrak çekilir, bu bayrak yolcusunun tamam olduğuna ve artık yolcu almayacağına dair işaret olup geminin hareket zamanına kadar orada dururdu.

Huccac gemilerinde, her yolcu için bir yer belirlenmiştir. Gemi vapur ise her bir üçüncü sınıf yolcuya dokuz adım olacak şekilde yer ayrılmıştır. Soğuk havadan yolcuları muhafaza edebilmek için iki katlı gemi ona uygun kalın bir bez ile örtülürdü. Huccac gemisinin kaptanı, nakline görevlendirildiği yolcuların isimlerini kaydettikten sonra, onlar hakkındaki bilgileri acentesinden talep ederdi. Seyahat esnasında yolculardan vefat eden olursa belirtilen defterde bulunan isminin üzerine tarih ve vefat sebebi açık bir şekilde yazılırdı. Huccac gemilerinde, yolculara seyahat sırasında her öğün yemek verileceği için gemilerde yeteri kadar yiyecek ve içecek bulunurdu. Gemilerde, her hacı için en az dört buçuk litre su, bir miktar pirinç verilmesi zorunlu tutulmuştur. İhtiyaç maddeleri özellikle yiyecek ve içecek miktarı azalırsa gereken tedbirler alınır, gemi bir limana girerek ihtiyaçlar tedarik edilirdi. Kaptan, yüz kişiden fazla yolcu alan gemilerde hastalananları tedavi etmek üzere bir tabip veya tabip muavini ile tıbbi malzeme bulundurmaya mecburdu. Hacıları taşıyan gemilerle ilgili kanunlara dikkat edilmemesi durumunda on liradan yüz liraya kadar nakit para cezaları uygulanırdı. Gemilerine fazla sayıda hacı alan kaptanlardan her bir hacı için beş lira para cezası alınırdı. Ayrıca, kaptanlar bir sebebi olmadan götürmeleri gereken mahalden başka bir yere hacıları naklederlerse her hacı için yirmi lira ceza öderlerdi. Sağlık memurlarının kontrollerine engel olan ve kanunlara aykırı olarak yolcu alan kaptanlara da on lira ceza kesilirdi. Kaptanların yaptıkları kabahatler ve verilen cezalardan gemi sahipleri sorumlu tutulurdu. Kaptanlar için uygulanan para cezalarında yabancı sefaretlerdeki kanunlara göre hareket edilirdi. Yabancı sefaretlerde aynı suça nasıl ceza veriliyorsa Osmanlı Devleti’nde de geçerliydi.

1890 senesinde hacıların Cidde’ye sevkleri yapılsa da vapurların ihtiyaçları karşılanmamış ve yolcuların sefalet çektikleri haberinin gelmesi üzerine hacıların, yiyecek ve su ihtiyaçlarının karşılanması için şirket vapurlarının Cidde’ye gönderilmesine karar verilmiştir. Hicaz vilayetine gönderilen yazıya göre, hacıların nakli için Apik Efendi’nin şirketine ait Tarsus Vapuru Cidde’ye gönderilmiştir. Cidde’de bulunan Suriyeli ve Türk hacılar üç ya da dört lira ödeyerek vapura kabul edilmişlerdir. Hindistan ve diğer ülkelerden neredeyse on bin kadar hacı geliyordu. İzmir ve Anadolu’dan ise altı yüz kadar hacının gelebileceği düşünülmüştü. Hacıların nakli için idare ve posta vapurları yeterli olmadığından on beş gün içinde uygun bir vapurun temin edilmesine karar verilmiştir. Girit Vapuruyla altı yüz kadar hacının nakledilebileceği düşünülmüş, üç gün içinde Cidde’ye gidebilmesi için de beş bin beş yüz liralık bir tahsisat ayrılmıştır. Hicaz vilayetinden hac vazifesini tamamlayanları almak üzere bir vapurun tahsis edilmesi için telgraf gönderilmiştir. Bunun üzerine toplam hacı sayısı sorularak uygun bir vapurun gönderileceği belirtilmiştir. Cidde’de sekiz bin ile on bin kadar hacı olduğu bildirilmiştir. Böylece, şirket vapurlarından ikisinin hemen huccac gemisi olarak tahsis edilmesine karar verilmiştir. (13 Ağustos 1890.)

Gemilerde yapılan sağlık kontrolleri

Osmanlı Seyr-i Sefâin İdaresi Vapurlarının Akdeniz, Kızıldeniz ve Basra’ya asker sevkiyatıyla hacıların nakli sırasında süvari, subay ve askerler kolera, dizanteri, sarıhumma gibi hastalıklara yakalanarak hayatlarını kaybetmişlerdir. Tanzimat’ın en önemli çağdaşlaşma girişimlerinden biri, modern tıbbın kabulü ve bunun gerektirdiği salgın hastalıklara karşı karantina usulünün uygulanması olmuştur. Karantina usulünün uygulamaya geçirilmesinde Avrupalı devletlerin büyük etkisi vardır. Bu hastalıkların kendi ülkelerine ulaşmadan yerinde ya da yarı yolda söndürülmesine çalışmışlardır. Zamanla Osmanlı Devleti de sağlıkla ilgili konularda kontrollü hareket etmeye başlamıştır. Gemilerin seyri esnasında denizlerde ortaya çıkan hastalıklara karşı tabip ve cerrahlara ihtiyaç duyularak sağlık görevlileri tayin edilmiştir. Böylece, bulaşıcı hastalıklara engel olunmaya çalışılmıştır. Huccac gemilerinin gidecekleri yer nerede olursa olsun alacakları yolcunun sayısına göre sağlık idaresinden birer patent alınmıştır. Gemiye alınan yolcu sayısı, sağlık idaresi tarafından verilecek patentte gösterildiği şekilde geminin uğrayacağı iskelelerdeki kaide ve kurallara göre oluyordu. Sağlık memurları, görevlerini yerine getirmez veya bir hata yapacak olurlarsa, Osmanlı Sıhhiye Ceza Kanununa göre yargılanmışlardır. Hacıları nakleden gemiler sağlıklı, şüpheli ve hastalıklı olarak üç gruba ayrılmıştır;

  1. Birinci sınıf sağlıklı gemiler; kolera, veba, sarıhumma gibi hastalıkların olmadığı limanlardan gelen gemilerdir. Bu gemilerdeki yolcu sayısı izdihamı aşmayacak derecede olup şüpheli hiç bir durum yaşanmamıştır. Kızıldeniz, Mısır ve Süveyş Kanalı’nın kuzeyindeki limanlarda bulaşıcı hastalıklar görülmüyordu.
  2. İkinci sınıf gemiler; Basra Körfezi, Arabistan ve Afrika sahillerinden gelen gemilerdir. Bu sınıfa mensup gemiler kolera, veba ve sarıhummadan korunmuş ve herhangi bir hastalık yaşanmamış olsa da şüpheli olarak kabul edilmişlerdir.
  3. Üçüncü sınıf gemiler; kolera, veba ve sarıhummaya yakalanmış veya seyir sırasında yolcular arasında sağlık sorunu yaşanmış olan gemilerdi.

Şüpheli limanlardan gelen gemiler, seyahatleri boyunca sağlıkçıların kontrolü altında üç gün, bulaşıcı hastalık görülen limanlardan gelen gemiler ise on gün karantinaya alınmışlardır. On gün karantinaya alınan gemiler sağlık şartlarının iyi olması durumunda bu süre yedi güne de
indirilebilirdi.

Afrika sahilinde uskuru denilen kayıklarla hacca gelenler her sene olduğu gibi beş on kuruş bir ücretle kayıklarını sahile bırakıyorlardı. Sağlık İdaresinin kayıkları ise Sahil Kanunları’na uygun olarak Cidde’ye gelmiş olsalar da yer kalmadığı için orada iskân ve iaşeleri mümkün olmuyordu. Afrika sahillerinden sağlık kontrolü yapılmadan gelen kayıklar, sağlık ve asayiş konusunda memleketi tehdit ediyordu. Vapurlar hakkındaki sağlık nizamnamesi kayıklar için geçerli olmadığından kontrol altına alınamamışlardı. Sağlık İdaresi tarafından, hacıların sıhhatlerini korumak amacıyla yirmi yıldır yürürlükte olan Huccac Nizamnamesinin uygulanmasına çalışılmıştır. Afrika’dan gelen kayıklarla yapılan insan sevkiyatı bazı kurallara tabi tutulmuştur. Hacıları nakleden bütün vapurlar, limanlara uğramadan doğrudan Kameran tahaffuzhanesine gönderilmiştir. Tahaffuzhane gemilerin karantina sürelerini geçirdikleri limana yakın kıyılarda kurulmuş sağlık kuruluşlarıdır. Avrupa’dan gelen gemiler de huccac gemileri gibi karantinaya alınmış, Hicaz’a gönderilen ticari eşyada tahaffuzhaneye tabi tutulmuştur. Üç ayların başından sonuna kadar tahaffuzhane, karantina hizmeti için çalışmıştır. Hacıları nakleden sambuk gibi deniz vasıtaları da bu şartlara riayet etmişlerdir. Kızıldeniz’in bir limanından diğer bir limanına seyir edenler Ebu Said Tahaffuzhanesinde, doğrudan gelenler ise Kameran Limanında karantinaya alınmışlardır. Kızıldeniz ile Arap sahillerinin diğer limanlarına karantinaya girmeden gelen gemiler limana kabul edilmemişlerdir. Limanlarda bulunan sağlık memurları, bu konuda dikkatli hareket etmişlerdi. Sağlık memurları, gemiye giriş çıkışlarla yolcuların sağlığına dair gerekli olan ihtiyaç maddeleriyle içilecek suyun miktarını patentte belirtmişlerdir. Geminin uğrayacağı iskelelerdeki sağlık memurları ile İstanbul Sıhhiye Nezaretine telgrafla durum hakkında bilgi verilmiştir.

Dönüş kontrolleri

Hicaz’a deniz yoluyla giden hacılar, sağlık görevlileri tarafından iskele ve uygun mevkilerde muayene edilerek tedaviye muhtaç olanlar hastaneye gönderilmiştir. Hacılar, muayene sırasında doktorun kontrolüne alınarak daha önceden hazırlanmış olan odalara yerleştirilmiş, hacıların istirahatleri temin edildikten sonra tekrar muayeneleri yapılarak hasta olanlar hastaneye
nakledilmişlerdir.

Hacıları İstanbul’a getirecek olan vapurlar, sağlık kontrollerinin tamamlanmasına kadar liman dairesinden gönderilen bir sandal tarafından takip edilmişlerdir. Sağlık kontrolü bitene kadar başka kayık ve sandalların vapurlara yaklaşmasına izin verilmemiştir. Hacıların, iskele ve limanlarda sağlık memurları tarafından muayeneleri yapılarak yolculuk sırasında yaşanan zorluklara ve sıkıntılara tahammül edemeyecek durumda olanlar hastaneye sevk edilmişlerdir. Hacılar, dört saat kadar devam eden sağlık kontrolüne tabi tutulduktan sonra limana girmelerine izin verilmiştir. Bir süre sonra, huccac gemileri için yapılan bu sağlık kontrolü posta vapurları için de uygulanmaya başlamıştır.

Dünyada yeni yolların keşfedilmesi ile Osmanlı Devleti’nin elindeki ipek ve baharat yolları önemini kaybetmiştir. Ancak, hacc-ı şerif sırasında hacıların nakli için deniz taşımacılığı önemini muhafaza etmeye devam etmiştir. Gemilerle yapılan hac yolculuğu, kara yolculuğuna göre daha hızlı olup toplu taşımacılık yapılabildiğinden oldukça rağbet görmüştür. Hac yolculuğunda gemilerin hem askeri hem de sağlık güvenliklerinin sağlanmasına dikkat edilmiştir. Ancak, huccac gemilerinde kalabalık ortamlardan kaynaklanan salgın hastalıklardan çok fazla hacı yollarda hayatını kaybetmiştir. Avrupalı devletlerin, salgın hastalıkların yayılması tehlikesine karşı Osmanlı Devleti’ne müdahale etmeleri üzerine huccac gemileri limanlarda karantinaya alınmaya başlamıştır. Günümüzde hac yolculuğu ulaşım araçlarının gelişmesiyle birlikte birkaç saat süren bir yolculuktur. Osmanlı Devleti’nde ise haftalarca süren, oldukça zorlukların yaşandığı bir dönem olmuştur. Ancak, İslam dünyası için hac, zorunlu bir ibadet olduğundan bütün zorluklarına rağmen bu vazifeyi ifa edebilmek için Kâbe’ye akın etmeye devam etmişlerdir.