Makale

Hatiplerin Ellerinden Kütüphane Raflarına HUTBE MECMUALARI

DİYANET ARŞİVİ

Hatiplerin Ellerinden Kütüphane Raflarına

HUTBE MECMUALARI

Dr. Mehmet BULUT

DİB Başkanlık Müşaviri

Dergimizin Temmuz sayısında yayımlanan yazımızda, Diyanet İşleri Başkanlığının hutbe konusuna ilişkin 1950 yılında yayınladığı bir genelgeden söz etmiştik. O genelgenin bir maddesine burada bir daha yer vermek istiyorum: “Minbere çıktıktan sonra cemaatin karşısında kitap karıştırmak ve okunacak hutbeyi orada seçmek (…) asla doğru değildir…”

Bugün, hutbe iradına yönelik bir talimatname hazırlansa, buna bir benzer bir maddeye yer verilmezdi sanırım; zira hutbeler artık hutbe kitaplarından değil, bilgisayar çıktılarından veya bir şekilde çoğaltılmış metinlerden okunmakta. Hâl böyle olunca, bir zamanlar basılı yayın faaliyetlerinin de önemli bir alanını oluşturan hutbe kitapları, hatiplerin ellerinden çıkıp kütüphane raflarına hicret etti desek yeridir. Ancak durumun böyle olması, kültürel mirasımızın bir parçası olan bu önemli mesaimizi tanıtmaya engel olmasa gerek. Ayrıca günümüz formatında hazırlayacağımız hutbelerde bunlardan da pekâlâ faydalanabiliriz.

1927 yılında başlayan ve mev’ize kısmı Türkçe olan hutbe kitabı basımı işi, 1970’li, 1980’li yıllarda ciddi bir merhale kazandı; bu alanda, muhtevası yanında estetik yönü de öne çıkan güzel örnekler verildi, hem Diyanet İşleri Başkanlığınca hem de özel yayınevlerince…

Bir iki yazımızda süreç içinde Reisliğin yayınladığı hutbe kitapları, hutbe dergileri ve hutbe eklerini kısaca tanıtmaya çalışacağız. Bundan da evvel, bir önceki yazımızda sözünü ettiğimiz, muhtevası tamamen Arapça olan hutbe mecmualarından birini -sonrakilerle mukayese edilebilmesi açısından- tanıtmak istiyorum.

Hutbe Mecmuası (1887)

Dergimizin Ağustos sayısındaki yazımızda iç kapak resmine yer verdiğimiz bu mecmua, İstanbul’da, 1303/1887 yılında Şirket-i Sahafiye-i Osmaniye tarafından basılmış, derkanarlı, 84 sayfalık bir mecmua. Harekeli Osmanlıca ile yazılmış. Benzerlerinde olduğu gibi önce hutbenin nasıl irat edileceğine dair kısa bilgi verilmiş. “İstiaze” başlığını taşıyan ilk hutbenin başında, uzunca bir mukaddime yer alıyor. Kısa bir mevizeden sonra, hutbenin ikinci kısmanda yine uzunca dua sözlerine yer verilmiş. Hülefa-i Raşidin’den Sultan Mahmud’a kadar onlarca isim duada zikrediliyor. Keza, derkenarda da Arapça-Türkçe iç içe girmiş dua sözleri bulunuyor. Günümüzde olduğu gibi hutbe “İnnellahe ye’muru” ayetiyle son buluyor.

Sonraki hutbelerde sözünü ettiğimiz mukaddime ve dua sözleri tekrarlanmamış, sadece anlamlı kelimelerle onlara yönlendirme yapılmakla yetinilmiş.

Esas üzerinde durmak istediğimiz hutbenin mevize kısmına gelince; 5. sıradaki “Hutbe-i Muharremi’l-Harâm” başlıklı hutbenin mevize kısmını örnek olarak aşağıda sunuyorum. İncelendiğinde görüleceği gibi burada, iki hadis-i şerif çerçevesinde ve secili/şiirimsi cümlelerle Muharrem ayının faziletine temas edilmiş ki, bu özellik mukaddime ve dualar için de söz konusu. Bu kısmın tamamı 8-10 cümle.

خُطْبَئِ مُحَرّمِ الْحَرَامِ

اَلْحَمْدُ لِلَّهِ اَلَّذِي جَعَلَ اَلْمُحَّرَمَ أوَّلَ اَلْعاَمِ

وَفَضَّلَ مِنْهُ اَلْعَشْرَ اَلْأوَّلَ عَلَى سَائِرِ اَلَأيَّامِ

وَحَرَّضَ فِيْهِ اَلْمُؤْمِنِينَ عَلَى طَلَبِ اَلْخَيْرَاتِ بِالصِّياَمِ وَاَلْقِياَمِ

وَحَثَّهُمْ عَلَى كَسْبِ اَلْخَيْرَاتِ وَالْحَسَناَتِ بِالصَّدَقاَتِ عَلَى اَلْفُقَرَاءِ وَالْاَيْتاَمِ

نَشْهَدُ... ذٌو اَلْفَضْلِ وَاَلْاِنْعاَم

وَنَشْهَدُ... سَيِّدُ أرْبَابِ اَلْوَحْيِ وَالْاِلْهاَمِ

صَلَّى اللهُ .... مَوْعِظَه

إعْلَمُوا أنَّ شَهْرَكُمْ هَذَا شَهْرُ اللهِ المُحَرَّمِ اَلْحَراَمِ

وَهُوَ جَلِيلُ اَلْقَدْرِ عِنْدَ اللهِ اَلْمَلِكِ اَلْعَلَّامِ

وَزَيِّنُوا أيّاَمَكُمْ بِالصَّلَاتِ وَالزَّكَاةِ وَالصِّياَمِ

:قَالَ النَّبِّيُ عَلَيْهِ الصَّلاةُ وَالسَّلَامُ

أفْضَلُ الصِّياَمِ بَعْدَ رَمَضَانَ صِيَامُ شَهْرِ اللهِ اَلْمُحَرَّمِ اَلْحَرَامِ

صَدَقَ رَسُولُ اللهِ اَلْمَلِكِ اَلْعَزِيزِ اَلْعَلَّامِ

اَلآ اِنَّ..... أعُوذُ بَسْمَلَةَ

وَاللهُ يَدْعُو اِلَى دَارِ السَّلاَمِ

تَصْلِيَةٌ

اَلَّهُمَّ صَلِّ وَسَلِّمْ عَلَى مُحَمَّدٍ صَاحِبِ الشَّفاَعَةِ وَاَلْقِياَمِ

Mecmuada yer alan diğer hutbelerin mevize kısımları da örneğimizle benzerlik arz etmekte. Bir veya birden fazla hadis ve bazen ayet metinleri yanında faziletleri beyan eden birkaç cümle. Bu sebeple, 80 sayfalık küçük bir kitaba yüze yakın hutbe yerleştirilmiş.

Mecmuada, İstiaze, Besmele-i Şerif, Fatiha-i Şerif, İhlas konulu hutbelerden sonra sırayla; Muharremü’l-Haram, Âşûrâ, Saferu’l-Hayr, Rebiü’l-Evvel, Rebiü’l-Âhir, Cemadu’l-Ûlâ, Cemadi’l-Âhir, Receb-i Şerif, Mirac-i Nebi, Şabanu’l-Muazzam, Ramazan-ı Şerif, Îd-i Fıtr, Şehr-i Şevval, Şehr-i Zi’lka’de, Şehr-i Zilhicce, Yevmu’l-Arafe, Hutbe-i Îd-i Üdhâ başlıkla hutbeler yer alıyor. Sayılan başlıklarda iki, üç veya dört ayrı hutbe bulunabiliyor. Bundan sonra bir kısmı yine kamerî aylarla ilintili çok sayıda hutbe yer alıyor ki uzunca bir liste teşkil edeceğinden burada tamamına yer verilmedi. İlginç sayabilecek birkaç konu başlığı şöyle: Hutbe-i Hedânallah, Hutbe-i Yâ Kerim Yâ Allah, Hutbe-i Şemûr, Hutbe-i Ümmetî Ümmetî, Hutbe-i Yâ Hafiyye’l-Eltaf, Hâzâ Hutbe-i Nikâh... Son hutbede, önce dinî nikâh merasiminin nasıl icra edileceği Türkçe olarak anlatılmış, sonra Arapça nikâh dualarına yer verilmiş. Kitapta Hz. Peygamber’i, Hulefa-i Raşidin ve bazı peygamberleri konu alan hutbeler de yer alıyor. Kitabın sonunda “Tarîk-i Iskat-ı Salât” başlığını taşıyan bir metin daha bulunuyor.

Dikkatimiz çeken diğer bir husus da bu mecmuada inanç ve ibadet konularına, helal ve haramlara yer verilmemiş olmasıdır.

Türkçe Hutbe (1927)

Diyanet İşleri Reisliğinin yayımladığı ilk hutbe mecmuası, ayrıca ilk üç yayınından biri. Değişik vesilelerle işaret ettiğim gibi, Diyanet İşleri Reisliğinin 1925 yılı bütçesinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde müzakeresi sırasında, Reisliğin müsabaka yoluyla bir Türkçe hutbe mecmuası hazırlatması kararı alınmıştı. Bu proje için bütçeye ödenek konması ve yayınlanacak kitapta yer alan hutbelerin okutulmasının mecbur tutulması kararı alınmıştı. Bu karara binaen Diyanet İşleri Reisi Rifat Efendi imzasıyla 4 Haziran 1925’te müftülüklere bir tamim gönderilmiş ve tamimde, hem hutbelerin tarzında (yukarıda eski tarza örnek vermiştik) bir değişiklik cihetine gidildiği hem de tespit edilen şartlar muvacehesinde bir hutbe müsabakası ilan edildiği bildirilmişti. Ayrıca, görevlilerce hazırlanıp Reisliğe gönderilen ve Müşavere Heyetinin incelemesi sonucu başarılı bulunanların mükâfatlandırılacağı ilan edilmişti. Tamime göre “Birinci ve ikinci hutbelerde hamd ü sena, salât u selâm yine Arabi olarak ifa edilmekle beraber vasiyet ve mev’ize kısmında başka bir şey okunmayarak itikadat, ibadat, ahlak, say u amel, iktisat hakkında her hafta bir veyahut müteaddit âyât-ı kerime ve ahadis-i sahiha okunduktan sonra bunlar sade ve beliğ bir ifade ile Türkçeye tercüme ve izah olunacak; sonra Türkçe güzel ve müfid bir dua yapılacak; daha sonra yalnız ‘İnnellahe ye’muru bil adl...’ ayet-i kerimesiyle hutbeye nihayet verilecek.”

Bu tamim üzerine, görevlilerin Reisliğe hutbe metni gönderip göndermedikleri, gönderdilerse değerlendirilip değerlendirilmedikleri bilgisine sahip değiliz. Şu var ki sonuçta Reislik, “Türkçe Hutbe” adıyla bir hutbe mecmuası tertip etti ve 1927 yılında yayınlama başarısını gösterdi. Bir yıl sonra da eserin ikinci baskısı yapıldı.

Burada kısaca bu hutbe kitabını tanıtmaya çalışalım.

Türkçe Hutbe, bir “Mukaddime” ve 51 hutbeden oluşmakta, eserin sonunda hutbe esnasında okunacak Arapça ve Türkçe dualar bulunmaktadır. Kitap, 270 sayfa hacminde.

Mecmuanın baş tarafına konan ve “Diyanet İşleri Reisi Rifat” imzasını taşıyan 17 Şubat 1927 tarihli “Mukaddime”, bu alanda yazılmış önemli etüt mahiyetindedir. Burada hutbenin Cuma namazındaki yeri ve mahiyeti üzerinde durulmuş, hutbelerin vaaz ve nasihat kısımlarının cemaatin anlayacağı dille yapılmasının önemine işaret edilmiştir. Böyle bir eserin yazılış amacı anlatılırken, ayrıca her hatibin hutbe tertibine muktedir olamayacağına işaret edilerek görevlilere “Bir rehber olmak üzere şerait-i meşrûasını cami olarak elli kadar hutbe numunesi tertip olunmuştur.” denilmiştir.

Hutbelerin tertibinde önceden belirlenen ilkelere uyulmuş; bu cümleden olarak mukaddime kısmı Arapça olarak yazılmış, sonra konu ile ilgili bir ayet ve bazen bir ayet ile birlikte bir hadis metnine yer verilmiş, Türkçe olarak yazılan mevize kısmında ayet ve hadislerin meal ve izahı da yapılmıştır. Eserin ilk baskısında hutbenin sonunda okunmak üzere hem Arapça hem de Türkçe, ikinci baskısında ise sadece Türkçe dua örneği yer almıştır.

Sade ve anlaşılır bir dille yazılmış olan hutbeler bir buçuk, iki sayfayı geçmeyecek şekilde kısa tutulmuştur.

Diyanet İşleri Reisliğinin bu ilk hutbe kitabındaki 51 hutbenin çok büyük bir kısmı ahlaki konuları içermektedir. Ayrıca ticaret, ziraat, iktisat, temizlik, vatan müdafaası gibi muhtelif konular ele alınmıştır. Ana babaya itaat, insana saygı, yetim ve kimsesizlere yardım, insanlarla iyi ilişkiler, İslam’ın sakındırdığı kötü huy ve davranışlar bu bağlamda yer alan konular arasındadır. Ayrıca dinî gün ve gecelerle ilgili birer hutbe metnine de yer verilmiştir.

Harf inkılabından önce olduğu için Türkçe Hutbe’nin her iki baskısı da eski harflidir.

Hutbenin sonunda okunması istenen Türkçe dua şöyleydi:

“Rabbülâlemin Teâlâ ve Tekades Hazretleri din-i mübin-i İslamı nusret-i ilâhiyesi ile teyid ve âfâk-ı beşeriyeti nûr-i iman ile tenvir eyleye!

“Ehl-i İslam’ı daima aziz ve mansur, düşmanlarını zelil ve makhur eyleye!

“Ehl-i İslamın kuvvet ve saadet ve emn ü selâmetlerini müzdâd, umûr-i diniye ve dünyeviyelerinde tevfîkat-ı subhaniyesine mazhariyetle dilşad eyleye!

“Hükümet-i Cumhuriyyemizi adl ü ihsan ile payidar ve evliya-yı umûr-i milk u milletin nef’ ve hayrına matuf icraat-ı haseneye muvaffakıyetle pîrâyedâr eyleye!

“Beldemizi ve sair bilâd-ı müslimîni âfât ve mesaibden masûn ve asakir-i celâdet-meâsirimizi nusret-i ilâhiyesine makrûn eyleye!

“Rabbenâ âtina fi’d-dünyâ haseneten ve fi’İ-âhireti haseneten ve kınâ azabe’n-nâr. Rabenağfirlî ve li-vâlideyye ve li’l-mü’minîne yevme yekûmu’l-hisâb.

“Suhhâne rabbike rabbi’l-izzeti ammâ yesıfûn. Ve selâmun ale’l-murselîn. Ve’l-hamdu lillâhi rabbi’l-âlemin.”

“İnnellahe ye’muru bi’l-adli ve’l-ihsâni ve îtai zi’l-kurbâ ve yenhâ ani’l-fahşâi ve’l-münkeri ve’l-bağyi yaizukum leallekum tezekkerûn.” (Türkçe Hutbe, 2. Baskı, İstanbul: Şehzadebaşı Evkaf Matbaası, 1928/h. 1346, s. 268-269.)

Reislik bu hutbe kitabını müftülüklere tevzi ederken az miktarda basıldığına işaret ederek öncelikle merkez kaza ve nahiyelerde bu metinleri iyi okuyabilecek görevlilere verilmesini istemişti. Bu hâl, yeteri kadar kitap basamamak yanında, henüz görevlilerin önemli bir kısmının bu metinleri okuyabilecek evsafta bile olmadığı acı gerçeğini ortaya koymaktadır.

1928 yılında yapılan ikinci baskısından sonra Türkçe Hutbe kitabının yeni baskısı yapılmadı. A. Hamdi Akseki’nin Yeni Hutbelerim adlı kitabının -bir sonraki yazıda bu kitabı da tanıtmaya çalışacağız- 1936 yılında basılıncaya kadar ihtiyacın kısmen de olsa eldeki nüshalarla karşılanmaya çalışıldığı söylenebilir.

Evet, kütüphane raflarına hicret etmiş iki muhalled hutbe mecmuasını kısaca tanıtmaya çalıştık. Bu baptaki değerlendirme cümlelerimizi bir sonraki yazımıza bırakalım.