Makale

DİVRİĞİ ULU CAMİİ VE DARÜŞŞİFASI

DİVRİĞİ ULU CAMİİ VE DARÜŞŞİFASI

F. Hilâl FERŞATOĞLU

İstanbul Kadıköy Vaizi

Sivas’ın Divriği ilçesi Anadolu’da erken dönem Türk-İslam mimarisinin eşsiz eserlerinden birine ev sahipliği yapar. Divriği Ulu Camii, Anadolu Selçuklu hükümdarı Alaaddin Keykubad zamanında, Mengücekoğulları Emiri Ahmed Şah tarafından; camiye bitişik Darüşşifa ise eşi Turan Melek Hatun tarafından inşa ettirilmiştir. (1229)

Mimar Ahlatlı Hürrem Şah’ın dikdörtgen bir zemine oturttuğu cami ve darüşşifa uzaktan bakıldığında tek bir yapı gibi gözükür. Kesme taştan inşa edilen yapının en bariz vasfı caminin üç cephesinde ve darüşşifa girişinde bulunan taç kapılardır. Muazzam taş işçiliği ile tezyin edilmiş bu kapılar görenleri hayrete düşürecek güzellikte, ilk bakışta simetrik gibi gözüken asimetrik motiflerle bezenmiştir. Evliya Çelebi dahi “Üstad-ı mermer öyle emek sarf etmiştir ki taşları nakş-ı bukalemun eylemiştir. Medhinde diller kısır, kalemler kırıktır.” demekten kendini alamamıştır.

Caminin kıblenin karşısında bulunan kuzey taç kapısı, Divriği Kalesi’ne baktığı için Kale Kapı, ana giriş kapısı olduğu için Cümle Kapı isimleriyle anılsa da en meşhur ismi Cennet Kapı’dır. Bu isim yüksek kabartmalarla süslü muhteşem kapının motifleri sebebiyle verilmiştir. Kapının her iki yanında bulunan hayat ağacı motifleri ve dairevi rozetler sonsuzluğu, ölümden sonraki hayatı ve ebedi cenneti sembolize eder. Cümle Kapı’nın muhteşem kitabesinde bitkisel bezemeler içinde Selçuklu sülüsüyle eserin banisi ve yapılış tarihi verilmiştir. Çerçeve içindeki kitabenin başlangıç ve bitiş noktalarına nakşedilen gül ile bülbül motifi Hz. Peygamber’i ve Allah aşkını simgeler. Sanat tarihçileri Cennet Kapı’nın, Barok mimari üslubunun özelliklerini büyük oranda taşıdığını ve bu üslubun Batı’daki örneklerinden üç asır önce Divriği Ulu Camii kapılarında görüldüğünü söylemektedir.

Cemaatin çıkış kapısı olan batı taç kapı çarşı yönünde olduğu için Çarşı Kapı, geometrik ve bitkisel bezemeler yanında halı-kilim motifleri de içeren ince taş işçiliği sebebiyle Tekstil Kapı isimleriyle anılsa da en meşhur ismi Gölgeli Kapı’dır. Mayıs-Eylül ayları arasında ikindi namazından 45 dakika önce güneş ışığının düşüş açısı kapıda insan silüeti hâlinde bir gölge oluşturur. Namaz saati yaklaştıkça Kur’an okuyan insan görünümündeki silüet, elleri bağlı, namaza durmuş bir insan gölgesine dönüşür. Mimar kapının sağ ve sol yanına iki denge sütunu yerleştirmiştir. Bitkisel motiflerle süslü bu sütunların, üzerlerindeki ok işaretleri yönünde dönmesi yapının dengede olduğunun delildir. Yedi asırdır dönen bu sütunlar 1939 Erzincan depreminden sonra dönmez olmuşlardır.

Gölgeli Kapı’nın dış kısmına nakşedilen çift başlı kartal ve şahin figürü dikkat çekicidir. Kudreti, asaleti ve özgürlüğü temsil eden kartal, Anadolu Selçukluları’nın; şahinse Mengücek Beyliği’nin simgesidir. Bu temsilde şahinin başının öne eğikliği beyliğin devlete bağlılığının ifadesi olmuştur.

Doğu cephedeki Şah Kapısı, bir suikast ve saldırı ihtimaline karşı emirlerin giriş çıkışına mahsus kapıdır. Şah mahfiline direk geçişi sağlar. Klasik Selçuklu üslubunun özelliklerini taşıyan mukarnaslı yaşmaklı kapı diğerlerine göre mütevazıdır. XIX. yüzyıla kadar açık olan kapı bugün pencere durumundadır. Kitabesindeki mülkün gerçek sahibine Vahidü’l-Kahhar’a vurgu, o kapıdan geçen kudretli yöneticilere bir mesaj vermek ister gibidir.

Caminin kuzeybatı köşesindeki tek şerefeli taş külahlı minare Kanuni döneminde cami iç mekanıyla birlikte yenilenmiş, geniş silindirik bir payandayla desteklenmiştir.

Cümle Kapı’dan girildiğinde harimin mihraba dik beş neften oluştuğu görülür. Dörder sütun ve onları birbirine bağlayan kemerlerle bölünerek neflere ayrılan harimin üstü farklı biçimlerde 25 tonozla örtülüdür. Caminin sekizgen külahlı tek kubbesi, mihrabın önünde yer alır. On iki dilimli mukarnaslı kubbe demir-oksitten elde edilen kırmızı boya ile süslenmiştir. Caminin tam ortasındaki aydınlatma fenerinin sekiz küçük penceresi gün ışığından istifadeyi sağlamaktadır.

Divriği Ulu Camii’nin taş mihrabı ve ahşap minberi de dillere destandır. Sivri kemerli bir nişi çevreleyen dikdörtgen çerçeveli dev mihrabın üst kısmı üç kuşak hâlinde bitkisel motifli şahane kabartmalarla bezenmiş olmasına mukabil imamın göz hizasının altına hiçbir süsleme yapılmamıştır. Mihrapta alışılagelmiş olan ayet panosu yerine nişin tepe noktasına iki elif harfi, arasına bir lale ve lalenin sap başlangıcına bir hilal nakşedilmiştir. Tevhidin okunduğu bu nakışlar ile alt kuşaktaki sıralı kalp motifleri birlikte düşünüldüğünde acaba vahdet çağrısına uyup saf tutmuş muvahhitler mi sembolize edilmektedir?

Dayanıklı Abanoz ağacından imal edilen minber camiyle yaşıttır. Ağaç işlemeciliğindeki dört usulün -kakma, oyma, kündekâri, sahte kündekâri- bir arada kullanıldığı nadir bir eserdir. Minberin yan yüzlerinin on iki ve beş köşeli yıldızlardan ve onların uzantısında bulunan içleri rumi motiflerle doldurulmuş geometrik şekillerden oluşan kompozisyonu yazı kuşaklarıyla tamamlanır. Bu kuşaklarda üçü kitabe, diğerleri ayet ve hadis olmak üzere 21 kabartma metin yer alır.

Cami içinde Cennet Kapısı önünde güven toplumunun nişaneleri olarak yekpare taştan iki emanet sandığı ve sadaka taşı bulunmaktadır. Emanet sandıkları hac için yahut başka bir sebeple uzun yolculuğa çıkanların yanlarında götüremeyecekleri değerli eşyalarını dönene kadar emanet ettikleri kilitsiz bir kasadır. Cümle kapısından ibadet için giren cemaatin çıkarken sadakasını bıraktığı, ihtiyacı olanın ihtiyacı kadar aldığı sadaka taşının asıl yeri ise Çıkış Kapısı’dır.

Divriği Ulu Camii’nin kıble duvarına yaslanan Divriği Darüşşifası, Anadolu’daki şifahanelerin en eskilerindendir. Cami ile aynı anda yapılan şifahaneye tek giriş batı cephede bulunan abidevi taç kapıdandır. Sivri kemerli ihtişamlı taç kapı yüksek kabartmalı zengin bitkisel ve geometrik tezyinatı ile göz alıcıdır. Neredeyse bir eyvan derinliği kazandıran iç içe geçmiş kalın silmelerle çerçevelenişi sebebiyle Gotik Kapı diye de adlandırılır. Mimarın “kıyameti görsün” duasıyla yaptığı eserinin dengesini kontrol için yerleştirdiği sütunların üçüncüsü darüşşifa kapısındadır.

Şifahane üç eyvanlı ve revaklı bir avluya sahiptir. Dört ana sütun üzerine oturan sivri kemerlerin taşıdığı tonozlarla örtülü avlunun ortasında sekizgen bir havuz ve havuzun üst kısmında aydınlık feneri vardır. Darüşşifanın duvar ve tonoz nakışları hendese hesabıyla akustik bir etki sağlayacak şekilde yapılmıştır. Havuzun çıkardığı su sesi, Kur’an tilaveti ve musiki, ruh ve sinir hastalarının şifası için öteden beri kullanılan yöntemler arasındadır. Girişin karşısındaki büyük eyvanın tavan tonozundaki helezonik kilit taşı bugünün mimarlarını hayrete düşürmektedir. Büyük eyvanın solundaki kubbeli odada Ahmed Şah, eşi Turan Melek ve aile fertleri metfundur. Turkuaz çinilerle kaplı olan lahitlerin bulunduğu türbenin kubbesi dışarıdan taş bir külahla örtülüdür.

Tarih bize sadece savaşlar, göçler, felaketler anlatmaz; bilimin, kültürün ve sanatın birbirine katışmış olduğu zirve eserlerle insanlığın yakaladığı medeniyet seviyesini de anlatır. Muhteşem taç kapıları, külahlı taş kubbesi, mihrabı ve minberiyle 800 yıldır zamana meydan okuyan bu şaheser, Anadolu İslam geleneğinin ulaştığı seviyenin bir tezahürüdür.

Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası’nın 1985 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınan ilk İslam eseri olduğunu biliyor muydunuz?