Makale

KURBANLA YAKINLAŞMAK

KURBANLA YAKINLAŞMAK

Dr. Mehmet Ali AYTEKİN

Diyanet İşleri Uzmanı

Bir Kurban Bayramı’nın daha bereketi düştü üzerimize. Hem Ramazan hem de Kurban Bayramı’nın ayrı bir yeri, değeri ve önemi vardır hayatımızda. Her iki bayramın ortak birçok yönü olmakla birlikte kendilerine has güzellikleri ile temayüz ederler. Kurban Bayramı’nın en bariz özelliği kurban ibadetinin yerine getirilmesidir.

Terim olarak Allah’a ibadet etmek, O’na yakın olmak maksadıyla belli bir vakitte belirli özellikte hayvanları kesmeyi ve bu amaçla kesilen hayvanı ifade eden kurban, insanlık tarihi kadar eskidir ve hemen hemen tüm dinlerin ana temalarından birini teşkil eder. (DİA, “Kurban”, XXVI/433.) Cahiliye toplumunun din’i hayatında da önemli bir yere sahip olan kurban âdeti dinimizde; şirk, israf, hayvana eziyet ve çevre kirliliği gibi İslami ve insani değerlere aykırı olan unsurlardan arınarak mali ve sosyal özellikleri bir arada bulunduran çok önemli bir ibadet hâlini almıştır. (DİA, “Kurban”, XXVI/436.)

Efendimiz (s.a.s.), Kurban Bayramı’nda yapılan en faziletli amelin kurban kesmek olduğunu haber verir (Tirmizî, “Edâhî”, 1.) Mükâfatının ne olduğunu soran sahabilere, “Derideki her bir yünün karşılığında bir sevap vardır.” buyurur (Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXXII/34; İbn Mace, “Edâhî”, 3.) Kızı Fatıma’ya da “Kızım! Kurbanın kesilirken başında bulun. Çünkü yere düşen ilk damla kan ile birlikte günahların bağışlanır.” tavsiyesinde bulunur. (Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, XVIII/239; Hâkim, el-Müstedrek, IV/222; Beyhakî, es-Sünen, IX/283.)

Kurban, önemli bir ibadet olmanın yanında âdeta hikmetler yumağıdır. Allah’a itaatin, bağlılığın, emrine imtisalin, sadakatin, samimiyetin, teslimiyetin, fedakârlığın ve kulluk bilincinin canlı bir örneğidir kurban. Fakire, yetime, öksüze, kimsesi olmayana yakın olmak; kardeşlik duygularını diri tutmaktır.

Bu ibadetin belki de en hikmetli tarafı bir imtihan olmasıdır. Rabbimiz bazen korku ile bazen de açlık ile dener kulunu. Zaman zaman da canı ve malı ile sınar insanoğlunu. Tıpkı Hz. Âdem’in iki oğlu Habil ve Kabil’i sınadığı gibi. Hani aralarında bir konuda ihtilafa düşmüşlerdi de Hz. Âdem’in tavsiyesi üzerine Allah’a kurban takdim etmişlerdi. Rivayete göre; Habil hayvancılık yapıyordu, Kabil de çiftçilik. Habil hayvanları arasında en güzel ve büyük bir koçu; Kabil ise en kötü mahsulden bir tutamı Allah’a kurban olarak arz eder. O zamanlar kurbanın kabul edildiğinin alameti gökten inen bir ateşin takdim edilen kurbanlığı alıp götürmesidir. Gökten inen bir ateş Habil’in kurbanını alır götürür. Allah onun kurbanını kabul eder. (Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, IV/337.) Habil ve Kabil malları ile sınanmış; kazanan Habil, kaybeden de Kabil olmuştur. Cenabı-ı Hak şöyle kıssa eder Kur’an-ı Kerim’de bu olayı: “(Ey Muhammed!) Onlara Âdem’in iki oğlunun haberini gerçek olarak oku. İkisi de birer kurban sunmuşlardı da birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen ‘Andolsun! Seni mutlaka öldüreceğim!’ demişti. Öteki ‘Allah ancak kendisine karşı gelmekten sakınanlardan kabul eder.’ demişti.” (Maide, 5/27.)

Hz. İbrahim de imtihan edilir; hem de ciğerparesi ile. Evlat hasretiyle yanan ve çok ilerlemiş bir yaşında bu özlemine kavuşan bir babadır Hz. İbrahim. Evladı sevimli bir yaşa ulaşınca verdiği sözü tutması, onu kurban etmesi istenir rüyasında kendisinden. Zilhiccenin sekizinci, dokuzuncu ve onuncu günü üst üste görür aynı rüyayı. Artık yakinen anlamıştır İbrahim (a.s.), talimatın ilahi olduğunu. Ciğerparesine rüyasını anlatınca oğlu büyük bir teslimiyetle şu cevabı verir: “Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın.” (Saffat, 37/102.) Baba ve oğul her ikisi de Allah’ın (c.c.) iradesine teslim olur. Hz. İbrahim Mina’dadır. Elinde bıçak, önünde biricik yavrusu İsmail… Oğul, can havli ile Allah’ın iradesine aykırı hareket edebileceğini düşünerek gözlerini kapamasını, ellerini ve ayaklarını bağlamasını talep eder babasından. Bir de emri hemen yerine getirsin, babalık şefkati ile hareket ederek geri adım atmasın diye bıçağı iyice bilemesini ister ondan. Aman Allah’ım! Ne büyük bir teslimiyet! Ne azim bir sadakat! Baba yutkunur, çaresizdir, yüreği dağlanır, ciğeri parçalanır.

Bıçak, teslimiyetin sembolü İsmail’in boğazındadır. Fakat iyice bilenen ve keskinleştirilen bıçak ince bir deriyi kesmez. Birkaç kere daha dener Hz. İbrahim. Ama hayır! Görevi “kesmek” olan bıçak bu kez kesmiyor. Çünkü ateşe, “Yakma!” diyen Allah bu defa bıçağa, “Kesme!” emrini vermiştir. Tam o esnada Cibril-i Emin beraberinde büyük bir koç ile görünür. Kur’an’da bu durum şöyle anlatılır: “Ey İbrahim! Rüyanı yerine getirdin. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Bu büyük bir imtihandır.” (Saffat, 37/105,106.) Merhametlilerin en merhametlisi olan Allah, Hz. İsmail’e bedel olarak cennetten bir koç göndermiştir. Rivayete göre bu koç, Habil’in Allah’a takdim ettiği ve ateş tarafından alınıp götürülen kurbanlıktır. (Razi, IX/351; İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kurâni’l-azîm, IV/18.) Hz. İbrahim’in evladıyla, İsmail’in de canıyla sınandığı bu büyük imtihanı her ikisi de başarı ile vermişlerdir. Saffat suresi 100-107’deki ayetlerle haber verilen bu tarihî olay; biz müminler, anneler, babalar ve evlatlar için ibretlerle doludur.

Bu iki önemli olayda da görüldüğü üzere Habil’in samimiyeti, Hz. İbrahim’in itaat ve sadakati, Hz. İsmail’in teslimiyeti vardır kurbanda. Varlıklı mümininler de tıpkı onlar gibi samimiyet, itaat, sadâkat ve teslimiyet imtihanına tabi tutulur kurban ibadeti ile. Bu nedenle kurban kesmeye niyetlenen bir mümin her şeyden önce tam bir ihlas ile hareket eder. Kurbanı Allah için alır ve Allah için keser. Kurban, aynı zamanda Allah’a olan muhabbetin de bir göstergesi olduğundan imkân nispetinde hayvanın en iyisini ve kusursuz olanını seçer ama bunu yaparken asla gösterişe kapılmaz. Rabbimizin, “Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Fakat O’na sizin takvanız ulaşır.” (Hac, 22/37.) beyanı her daim zihninde ve kalbindedir.

İmkânı elvermediği için kurban kesemeyen bir Müslüman da kınanmak ve ayıplanmak gibi birtakım kaygılardan ve korkulardan uzak kalmalıdır. Zira bu tür duygularla hareket etmek kurban ibadetinin hikmetlerine aykırılık arz eder; ihlası, samimiyeti ve takvayı zedeler.

Dinimizin önemli sembollerinden (şeâirinden) bir semboldür kurban. Bizden de bu sembollere saygılı olmamız istenir. (Hac, 22/32,36.) Bu nedenle Efendimiz (s.a.s.) kurbanlık hayvana eziyet etmeyi ve kötü davranmayı yasaklanmış; onun en güzel bir muamele ile Allah’a takdim edilmesini emretmiştir. (Müslim, “Sayd”, 11; Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, XI/332.)

Kurban aynı zamanda önemli bir yardımlaşma vesilesi olduğundan etinin üçe taksim edilmesi; üçte birinin ev halkı için ayrılması, üçte birinin eve gelenlere ikram edilmesi, üçte birinin de fakirlere tasadduk edilmesi tavsiye edilir. (Mergînânî, el-Hidâye, III/1473.) Mali durumları iyi olanların kurbanın tamamını fakirlere tasadduk etmesi daha güzel olduğu gibi kalabalık bir aileye sahip olan ve senenin diğer zamanlarında et satın alma imkânı bulunmayanların tamamını kendileri için ayırmaları da caizdir.

Rabbim kurbanımızı kurbiyete; bayramımızı hakiki bayramlara vesile kılsın. Nice bayramlara sağlık, sıhhat, huzur ve mutlulukla kavuşmak dileği ile…