Makale

Prof. Dr. Salih TUĞ: “Helal-haram konusunda hassas olmak erdem sahibi insanlar inşa eder.”

SÖYLEŞİ

Prof. Dr. Salih TUĞ:

“Helal-haram konusunda hassas olmak
erdem sahibi insanlar inşa eder.”

Söyleşi: Mahir KILINÇ

Helal bir hayat yaşamak ve haramlardan uzak durmak Müslümanların temel şiarı olmalı. Helal dairede bir hayat yaşamak için nelere dikkat etmeliyiz?

Bu sorunun genel manadaki cevabı Allah’ın emirleri, nehiyleri ve Hz. Peygamber’in vermiş olduğu en güzel örneklerinde saklıdır. Allah’ın, Kur’an-ı Kerim’de bize helal ile haram arasındaki farkı belirtmek üzere neler söylediğine bakıp ayetlerin helal ile haramın daha iyi anlaşılması için gerçek manalarına nüfuz etmek gerekir. Bunun yanı sıra hadis külliyatı içerisinde Müslümanın helale dayalı yaşam tarzına yönelik hadisler de irdelenmelidir. Bu saydıklarım sadece kitabi kaynaklardır. Ancak bir de kitaba dayalı olmakla beraber yaşanmış tüm insanlık için örnek bir hayat var. O da Allah’tan aldığı emir ve uyarılar doğrultusunda şekillenen onun öncesinde muazzam bir ahlak ile süslenmiş çocukluk ve gençlik evresi olan Hz. Peygamber’in (s.a.s.) hayatı. Dolayısıyla böyle bir hayatın temin edilmesi ancak başta Kur’an-ı Kerim olmak üzere İslam’ın ana kaynaklarından hareketle helallerle örülü bir hayatın tanzimiyle olur. Ayrıca Peygamber Efendimizden günümüze kadar kemal seviyesine erişmiş insanlar her hâlükârda bizler için gene bu helal bir hayat sürmenin, haramdan uzak olmanın mutlaka en iyi örneklerini kendi yaşamlarından vermişlerdir. Ve bu insanlar yazmış oldukları eserlerde helale dayalı bir hayat sürmenin esaslarını bildirmişlerdir. Bunlardan yola çıkarak bizler de helale dayalı bir hayat sürmek için öncelikle toplumun içerisinde yer almalıyız. Kendini toplumdan çeken inziva hayatı sürenlerde helal-haram meselesi gene söz konusu olmakla beraber beklenen meyve daha çok toplumda hayat süren çeşitli meslekten insanların bir arada yaşama ahlakında zuhur eder. Toplum dışındaki bir hayat İslam’da örneklendirilmemiştir ve hedef olarak da gösterilmemiştir. Helale dayalı bir aile hayatı veyahut toplum hayatı sürmek ancak toplumun içinde onu kabullenmek suretiyle gerçekleşir. Bu da dostlar edinmek ve ilişkiler kurmak suretiyle gerçekleşebilir. Allah’ın Maide suresi 87. ayette “Ey iman edenler! Allah’ın size helal kıldığı iyi ve güzel şeyleri haram saymayın, sınırı da aşmayın. Allah sınırı aşanları sevmez.” buyurduğu üzere kişinin nerede olursa olsun sınırı aşmadan helaller dairesinde kalması gerekir. Çünkü helal bir yaşam, hiçbir harama gereksinim duyulmadan yaşamayı sağlayacak kadar ve bütün insanların ihtiyaçlarını hatta keyiflerini karşılayacak kadar da zengindir. Sınırı aşmamanın yanı sıra Allah’a karşı kulluk ve sorumluluk bilinciyle hareket eden bir yaşam sürmek Allah’a karşı duyduğumuz derin saygının göstergesi olduğu gibi helal dairede hayat sürmenin de temelini oluşturur. Bu düşünceleri taşıyan insan Allah’ın rızasını gözeterek hareket eder, yaptığı ya da yapacağı her davranışta ve eylemde bunu düşünür buna göre kendini, hayatını disipline eder ki bu da sonu gelmez bir mutluluğu da beraberinde getirmiş olur. Zaten insan fıtratı helal yaşam üzeredir ve insan bu fıtrata uygun helal sınırlar içerisinde yaşadığında dünya ve ahiret saadetini elde etmiş olur.

“Ey iman edenler Allah’ın size helal kıldığı iyi ve temiz nimetleri (kendinize) haram etmeyin…” (Maide, 5/87.) ayetinde gecen helali haram kılmamayı hayatımızda nasıl tatbik etmeliyiz?

Allah insanların istifade edebilmesi için çeşitli imkânlar sunmaktadır. İşte kişinin kendisine lütfedilen imkânları kullanmak suretiyle Allah’ın vermiş olduğu nimetlere ulaşması mümkündür. İnsanlar, Allah’ın verdiği bu imkânları, bu nimetleri asla hor görmemeli ve onların fazla olduğunu düşünmemeli. Allah’ın lütfettiği bunca nimeti kendine layık görmeyip çok sınırlı bir hayat sürdürmek isteyip de kendini nimetlerden mahrum etmemeli. Helal dairede yaşam doğrultusunda haramlara bulaşmak ne denli tehlikeliyse helal olanın haram kılınması da o denli tehlikelidir. Öncelikle bu hassas dengenin anlaşılmasının doğru olduğunu düşünüyorum. Yukarıda zikredilen ayette de buyrulduğu üzere Allah’ın helal olarak verdikleri hiç şüphesiz bizler için helal ve temiz olandır. Allah’ın bizlerin istifadesine sunduğu iyi ve temiz nimetlerden sakınmak ya da onları kendimize haram kılmak çok tehlikelidir. Çünkü bir şeyin haram ya da helal kılınması sadece Allah’a mahsustur. İnsanların bu minvaldeki söylemleri de Allah indinde haddi aşmaktır. Dolayısıyla insanlar Allah’ın helal kıldığı nimetlerden istifade ederek kendilerini haramlardan korumuş, aynı zamanda iyi ve temiz nimetlerle de bedenlerini ve ruhlarını tezkiye etmiş olurlar. Kısacası bir Müslüman’ın Allah’ın verdiği nimetlerle yaşayıp bu nimetleri hayatında tatbik etmesi gerekir.

Haramlardan ve helal ile haramın arasında kalmış şüpheli şeylerden de sakının buyuruyor Efendimiz (s.a.s.) ,gerek helal ile haramın arasında kalmış şüphelilerden gerekse haramlardan kaçınmak nasıl bir birey ve nasıl bir toplum inşa eder?

Haramlardan ve helal ile haram arasında kalmışlardan sakınan kimseler hem dinini hem iffetini hem de ahlakını koruyan kimselerdir. Allah’ın biz insanlar için çizdiği sınırlara riayet etmek, helal-haram konusunda duyarlı ve hassas olmak yüce değer ve erdem sahibi bir insan inşa eder. Böyle bir birey başta insanlar arasındaki hak ve hukukun gözetilmesini kendisine şiar edinir. Bu bireylerden teşekkül eden bir toplum, bünyesinde aynı hassasiyetleri barındırır. Böylelikle zikredilen haslet ve duyarlılık insanların hayatın tüm alanlarında iyilik, doğruluk ve istikamet üzere olmasını; yaratılmış tüm varlıklara şefkatle, merhametle davranmasını sağlar. Kısaca haramlardan ve helal ile haram arasında kalmış şüpheli şeylerden sakınma inceliği, kendi çıkarlarını toplumun yararından üstün tutmayan, yaratılmış tüm varlıkların haklarına riayet eden ve onları her ne pahasına olursa olsun koruyan, dünyanın geçici zevklerini ahiretin sonsuz saadetine değişmeyen bir birey ve o bireylerden müteşekkil bir toplum inşa eder. Ayrıca haramlardan ve şüpheli şeylerden uzak durmak bireye bir ahlak ve İslami bir şahsiyet kazandırır. Bireyde vücut bulan bu ahlak ve İslami şahsiyet, topluma da fert fert sirayet eder ve onu da dönüştürür. Dolayısıyla toplumu oluşturan her kişi diğerlerinin hukukunu kendi hukuku bilip onu koruyan, diğerkâm bir toplum inşa eder. Haram ve şüpheli şeyler insanı huzursuz eder ve onun psikolojisini bozar. Bunlardan uzak durmak ise psikolojik anlamda daha sağlıklı bireyler oluşturduğu gibi toplumların da ana yapısını oluşturur. Huzurlu ve müreffeh bir toplumun inşasını sağlayarak toplum içerisinde de meveddet ve sevgi tesis edilmiş olur. Böylece ahlaklı bir yaşam kültürü oluşturulur ki bu kültür de ancak böylesi bir haslet ve duyarlılıkla olur.

Bir toplumda helal-haram duyarlılığının azalması o toplum açısından ne gibi olumsuzluklara yol açar?

Toplum içerisinde insanların birbirlerine karşı itimatsızlık ve güvensizlik en büyük olumsuzluklardan biridir. O toplumdaki kişiler birbirlerinin fiil ve tutumlarından emin değilse toplum gitgide dağılıp parçalanmaya doğru gidiyor demektir. İslam’ın prensiplerinden biri de iman eden kimselerin birbirilerine kenetlenmiş insanlar olarak yaşamalarını tavsiye etmesidir. Ancak helal-haram duyarlılığının azaldığı toplumlarda evvela ayrılmalar, çözülmeler söz konusu olur. Yani insicamsız, bünyan-ı mersus dediğimiz, sağlam bir şekilde kenetlenmiş, birbirine itimat eden, herkesin birbirinden emin olduğu insanlardan oluşmuş bir yapıdan uzaklaşılmış olur. Gününüzde kan dökülmesi başta olmak üzere toplum içerisinde pek çok insan birbirine haklı bir sebep olmaksızın zarar veriyor. Bu da bize helal haram duyarlılığından uzaklaşılmasının kişiyi İslami duruştan ve yaşamdan öteleştiğini gösteriyor. Bu durum da önce kişinin kendisinde manevi bir yıkım meydana getiriyor ve o kişide manevi hastalıkların zuhuruna sebep oluyor. Marazlanan her insan da toplumu marazi bir hâle ve birtakım belalara doğru sürüklüyor.

Toplumun temel taşı ailede helal bir yaşamı nasıl sağlamalıyız?

Helal yaşam, toplum için hem bir gereklilik hem de bir bağlayıcılıktır. Hâl böyle olunca en küçük sosyal birim olan ailenin helal duyarlılığı ve yaşamı da büyük bir önem kazanmaktadır. İşte toplum adına önemi böylesi büyük bir yapının evvela dinî, hukuki bir zemine oturtulmuş olması, saniyen Müslüman toplumunun benimseyeceği bir akde (nikâh) dayanması gerekir. Böylesi bir akitle kurulan ailenin her bir ferdi, kendi üzerine düşen vazifeleri ibadet vecdiyle yerine getirmelidir. Hz. Peygamberin (s.a.s.) aile fertlerini çobana benzeterek aile fertlerinin her birinin birbirinden mesul olduğunu belirtmiştir. Bu uyarılar doğrultusunda eşler birbirlerini huzura giden, sevgi ve merhamete dayalı bu yolda en güzide refiki olarak görmeli, cennetten kendilerine armağan çocuklarını da bir emanet bilmelidirler. Böylece ailede helal yaşamın temeli atılmış olup bu ilkelerden yola çıkarak helal-haram duyarlılığı da ailenin tüm fertlerine yayılmış ve ailede imani bir bilinç oluşmuş olur. Ailenin her bir ferdi de bu bilinçle hareket eder.

Kur’an’da Yüce Allah helal ve temiz şeylerden yememizi buyuruyor. Gıdalarımızın helal ve temiz olması neden önemlidir ve üzerimizdeki maddi ve manevi etkileri nelerdir?

Burada meseleyi tıbbi bakımdan düşünmemek gerekir. Burada temiz denilince kastedilen helaldir. Helal gıdanın önemine işaret edilmesi kabul gören genel bir yorumdur. Birtakım zararlı yiyecek ve içeceklerin insan vücuduna vermiş olduğu tahribat herkesçe malumdur. Bazı yiyeceklerin kişinin şahsiyetine ve karakterine de etki ettiği söylenilmektedir. Dolayısıyla bir insanın temiz olmayan, zararlı ve şüpheli yiyecek ve içeceklerden uzak durması gerekmektedir. Sağlık, Allah’ın rızasını kazanması yönünde Müslüman için çok önem arz etmektedir. Dolayısıyla Müslüman’ın sağlık ve sıhhatini bozacak her türlü yiyecek ve içecekten uzak durması gerekir. Bünyenin sağlam, vücudun sağlıklı olması İslam’ı yaşamada, İslam yolunda mücahede ve mücadelede çok önemli bir yer tutmaktadır. Haram olan yiyeceklerin sağlığımızı etkilediği muhakkaktır. Helal olmayan yollardan elde edilen yiyecekler de kişilerin ahlakına tesir etmektedir. Helal olmayan yiyecek ve içecekleri tüketen kimselerin İslami bir hayat yaşayabilmesi mümkün değildir.

Ayrıca helal olmayan yerlerden kazanılan yiyecekler için manevi bir durum vardır. O kimsenin maneviyatında bir değişiklik ortaya çıkarır. O kişinin kültürü, hareketleri ve eylemleri değişir. Kazancın helal olmaması başta kişinin kendisine sonrasında ise ailesine tesir eder. Her hâlükârda haram yollardan elde edilmiş rızıkları, gıdaları çocuklarına yediren bir ebeveynin maneviyatının çökmüş olduğunu söylememiz mümkündür. Helal yollardan elde edilmeyen yiyecek ve içecekler önce onu yiyen ve aile efradına yediren anne babanın ahlakını bozar. O kişinin tutum, hareket ve tavırlarında bir değişlik bir gevşeklik mutlaka olur. Böyle durumdaki bir kimse de Allah korkusundan, İslam’dan günbegün uzaklaşır. Kişinin kalbindeki imana yönelik eksilmelere neden olur. İşte bunlar haramın aile fertleri arasındaki ilişkilerde sıkıntılar meydana gelmesine, maneviyat ve moralin bozulmasına neden olur. Bu da kişilerde psikolojik bozuklukları meydana getirir. Yapmış olduğu ibadetlerden lezzet alması mümkün olmaz. Zamanla bir gevşeme ve hafife alma meydana gelir. Sağlam tutum ve hayat sürme iradesi yavaş yavaş eksilmeye başlar. Namazını ve orucunu ihmal etmeye de başlayabilir. Müslümanlardan beklenen doğru sözlü olmak yerini yalana bırakabilir. Bunlar hep o kimsenin ahlakının bozulmasına neden olur ki haram kişiyi önce ahlakından vurur. Dolayısıyla maneviyatın çöküşü başlayacak bu çöküş de fert fert topluma sirayet edecektir. Bu sürecin devamında ise toplumda bir dağılma ortaya çıkabilecektir.

Helal haram duyarlılığını gelecek nesillere nasıl kazandırabiliriz?

Mücadeleye devamdan başka çaremiz yok. Bu teşhisi, bu gözlemi yaptıktan sonra toplumda bu gibi yanlış hareketlerin ve tavırların ortadan kaldırılması için mücadele edilmesi lazım gelmektedir. Mesela Âdem Peygamberden beri bugüne kadar gelmiş geçmiş peygamberlerin yapmış oldukları işler budur: Allah’ın emir ve yasaklarını tebliğ. Bunun dışında bütün toplumlarda Âdem Peygamberden beri öğretim müesseselerinde muallimlerin yapmış oldukları mücadele, iyi insan, faziletli insan yetiştirmek uğruna gayret sarf etmeleridir. Bu gayret bazen verimli, bazense verimsiz olmuştur. Bu konuda verime bakmaksızın tüm toplum fertlerinin vazifesini yerine getirmesi, yani toplumu iyileştirme yolunda iyi yola yönlendirme konusunda, helale sevk etmek haramdan uzaklaştırmak noktasında gayret sarf etmesi lazımdır. Bu öğretmen olabilir, sokaktaki yaşlı bir kimse olabilir. Sadece okullarda bunu anlatmakla başarmak mümkün değildir. Toplumun her katmanından insanların tamamı birbirlerine doğru yolu, helal yolu göstermek ve tebliğe bulunmak zorundadır. Böylece toplumu kalkındırmak mümkün olacaktır.