Makale

SANAL DÜNYADA HELAL VE HARAM SINIRLARI

SANAL DÜNYADA HELAL VE HARAM SINIRLARI

Prof. Dr. Abdullah KAHRAMAN
DİB Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

İletişim çağı olarak adlandırılan ve hayatımıza belli kolaylıklar sağlayan bu hayatın bir takım problemleri de beraberinde getirdiğini inkâr edemeyiz. Oluşturulması, donanımı, idare edilmesi ve yönlendirilmesi Müslüman bir zihin ve ahlaktan kaynaklanmayan bugünün iletişim dünyası gün geçtikçe Müslümanın hayatından önemli şeyleri alıp götürmekte, Müslüman şahsiyetini ve zihniyetini örselemektedir. Özellikle sanal dünyanın bu konudaki rolü ölçülemeyecek boyutlara varmış durumdadır. Sanal dünyanın büyüleyici ortamı ve atmosferi farkında olarak veya olmayarak birçok değerimizi hırpalamakta, zihin dünyamızı alt üst etmekte ve gittikçe bizi kendimize yabancı hâle getirmektedir. Başka bir ifadeyle, sanal ortamda ve özellikle sosyal medyada helal ve haramın sınırları iyice belirsizleşmiş durumdadır. Bu durum insanlık ve özellikle de davranışlarıyla diğer insanlara rehber olmak durumunda olan Müslümanlar için vahim bir tablo oluşturmaktadır. Çünkü Müslümanın kendisine göre kırmızı çizgileri ve sınırları vardır. Bu sınırlar genel olarak helal ve haram kavramlarıyla ifade edilir. Müslüman daima helalin yanında ve geçici hayati zorunluluklar olmadığı sürece de haramın karşısındadır. Haram olan hususlar Müslüman için kırmızı çizgiler ve yaklaşılmaması gereken yasak sınırlardır.
Bugün sosyal medya ve sanal ortam Müslümanların da hayatının bir parçası hâline gelmiştir. Ancak Müslüman her ortamda olduğu gibi bu ortama girerken de belli sınırlara riayet etmek durumundadır. Zira yapılan araştırma ve gözlemler sanal dünyanın ilk etapta bazı değerlerimizi aşındırdığını göstermektedir. Buna göre sanal âlemde en çok ihlal edilen sınırlar ve harama düşülen hususlar şöyle ifade edilebilir:
1. Mahremiyet ihlali: Bir Müslümanın koruması gereken en önemli değerlerden biri mahremiyettir. Bu mahremiyet, onun şahsıyla ilgili olduğu gibi ailesi, işi ve arkadaşlarıyla da ilgilidir. Özel sırların, mahrem sayılan bölge, bilgi, belgelerin korunması ve sanal dünyada paylaşılmaması mahremiyet anlayışının bir gereğidir. Tek başına mahremiyet anlayışının örselenmiş olması bile hem birey hem de toplum olarak Müslümanların içine düştüğü en büyük belalardan biridir.
2. Aile mahremiyetini ihlal eden paylaşımlar: Özel hayata dair resimlerin ve videoların paylaşılması aileyi tehdit etmekte ve istenmeyen sonuçlara yol açmaktadır.
3. Sınırsız ve ölçüsüz konuşmalar ve paylaşımlar: Bazen iyi niyetle yapıldığı ve söylendiği düşünülen bu konuşmalar ve paylaşımlar, belli buluşmalara yol açmakta, dinî değerlere uygun olmayan beraberliklere, yakınlaşmalara zemin hazırlamakta ve zinaya düşmek de dâhil olmak üzere birtakım dini ilkelerin çiğnenmesini beraberinde getirebilmektedir.
Müslüman Allah’a gönülden inanan ve O’nun insanlar için ortaya koyup peygamberleri ve kutsal kitapları vasıtasıyla ulaştırdığı değerlere bağlı olan insandır. Onun inancına göre inandığı Allah sonsuz güç ve kudret sahibidir. Yine o, yapıp ettiği her şeyin Allah’ın kontrolünde olduğuna, yaptığı her işin kayda geçirildiğine, hiçbir şey eksiltilmeden bir gün karşısına çıkarılacağına ve bunlardan hesaba çekileceğine de kesin olarak inanır. Nitekim Yüce Allah bu durumu şu ayetleriyle net bir şekilde ortaya koymuştur: “Kitap ortaya konur. Suçluları, kitabın içindekilerden korkuya kapılmış görürsün. ‘Eyvah bize! Bu nasıl bir kitaptır ki küçük, büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini sayıp dökmüş!’ derler. Onlar bütün yaptıklarını karşılarında bulurlar. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.” (Kehf, 18/49.), “İşte kitabımız, size karşı gerçeği söylüyor. Çünkü biz yapmakta olduklarınızı kaydediyorduk.”(Casiye, 45/29.)
Bundan dolayı Müslüman her yerde ve her ortamda Müslümandır. İslam ülkesinde de İslam ülkesi dışında da sınırların içinde de sınırların dışında da gerçek dünyada da sanal dünyada da onun Müslüman bilinci ve sorumlulukları devam etmektedir.
Dünyayı eşsiz nimetlerle donatan ve bu nimetleri insanın istifadesine sunan Yüce Allah helallerin sınırını geniş tutarken haramları sınırlı tutmuştur. Buna göre insan davranışlarının çoğu mübah ve helal, belli bir kısmı yasaktır. Bir müminin hayatında helal ve haram çizgilerine riayet etmenin dinin algılanma, içselleştirilme ve yaşanması noktasında büyük bir önemi vardır. İslam, helal ve haram konusunda orta ve dengeli bir yol izlemiştir. İslam’ın bu konudaki hükümleri, Brahmanizm ve Hristiyan ruhbanlığındaki gibi bedene işkence, temiz, güzel ve insana faydası zararından çok olanları haram kılma şeklinde bir aşırılık ve olumsuzluk içermez. Aynı zamanda bu hükümler, İran’da ortaya çıkan “mazdekizm” dini gibi bütün değerleri yıkan, aşırı ibahiyecilik içeren ve haram diye bir şey tanımayan bir anlayış tarzında da değildir. (Karadavî, Yusuf, el-Helâlü ve’l-harâmu fi’l-İslâm, Beyrut 1985, 19.) Müslümanın mutlu ve sağlıklı bir hayat yaşaması için helal olan hayat yeterlidir. Mutluluk adına haram bölgeye sapmaya asla ihtiyaç yoktur. Şayet haram bölgeye sapılıyorsa mutlaka haricî ve normal olmayan bir takım dürtülerin esiri olmak söz konusudur.
Hz. Peygamber bir hadisinde helal ve haramı özlü bir şekilde şöyle tanımlamıştır: “Helal Allah’ın kitabında helal kıldığı şeyler, haram da Allah’ın kitabında haram kıldığı şeylerdir. Hakkında hüküm belirtmediği hususlar ise sizin için affettiği şeylerdir.” (Tirmizî, Libas, 6.) Buna göre haram Allah’ın kesin olarak yasakladığı, inanılması farz, inkâr edilmesi insanı dinin dışına çıkaran, insanı inançtan soyutlayan ya da imanı anlamsız hâle getiren, riayet edilmesi insanı cehennemden kurtarıp cenneti hak ettiren şeydir. Hz. Peygamber (s.a.s.) de Allah’tan aldığı yetkiye dayanarak haram koyma hakkına sahiptir. Haramın dışında olan davranışlar normalde helaldir. Ancak başlangıçta helal olan bazı davranışlar haramlara götürmeye başladığı andan itibaren haram hâle gelirler. Duruma göre helal ve haram olmasında şüphe edilenler konusunda ihtiyatlı davranıp kaçınmak daha sağlıklı bir yoldur. Hz. Peygamber (s.a.s.) helal ve haram sınırını ve bu konuda gözetilmesi gereken dengeyi açıklarken bu ikisi arasında bulunan şüpheli bir bölgeye de dikkat çekmiş ve Müslümanları özellikle bu bölgeye karşı uyarmıştır.
İnanan, imanının bilincinde olan bir Müslüman daima helal bölgede dolaşır, her davranışında helali hedefler. Harama doğrudan bulaşmak herkesin her an düşebileceği bir durum değildir. Ancak mekruh olarak da ifade edebileceğimiz “şüpheli alan” bu noktada kaygan bir zemin oluşturabilmektedir. İlk etapta harama düşmekten çekinen kimi Müslümanlar, biraz da nefislerinde meseleyi hafifletme ve meşrulaştırma düşüncesiyle mekruh bölgeye daha rahat girebilmektedirler. Bazı zaruretler sebebiyle zaman zaman bir anlık girmek mecburiyetinde kalınsa da hemen çıkılması gereken bu bölgede dolaşmayı alışkanlık hâline getirenlerin harama düşmesi maalesef çok kolay olmaktadır. Çünkü zamanla bu bölgede olmayı ve bu bölgede kalmayı yadırgamayan, garipsemeyen ve burada bulunmaktan vicdanen rahatsızlık duymayan bir Müslüman kendi zihninde bunu normalleştirebilmektedir. İşte Müslümanca bir hayattan dolaylı ve belki de farkında olmadan kaymayı ifade eden bu tehlikeye Allah Resulü (s.a.s.) veciz bir şekilde dikkat çekmiş ve uyarıda bulunmuştur.
Bugün Müslümanlar olarak sanal dünya ile sınanmakta olduğumuz bir gerçektir. Bu sınavı başarılı bir şekilde geçmenin yolu, “Ey iman edenler! İman edin…” (Nisa, 4/136.) ayetiyle ifade edildiği gibi imanımızın, şahsiyetimizin ve Müslüman kimliğimizin farkında olmaktır. Bu farkındalık bize helal ve haram sınırlarını hatırlatacak, bu iki bölge arasında mayınlı denilebilecek “şüpheli” bir alanın bulunduğunu öğretecektir. Müslüman irfanı bu şüpheli bölgeden “Allah’a karşı sorumluluk bilinci” olan “takva” ile kendisini kurtarabilecektir. Çünkü helal olan sonuna kadar helal olarak kalmayabilir, şüpheli alandan helal lehine tercihte bulunarak kaçınmak ise Müslüman için en çıkar yoldur.
Sosyal medyada yapılan paylaşımların hepsi dinî hüküm olarak aynı kategoride olmayabilir. Yani bu alanda yapılan her mahremiyet ihlali haram sayılacak dereceye varmamış olabilir. Ancak ilk etapta mekruh veya adaba aykırı olsa bile zamanla ve varacağı sonuç bakımından haram sınırlarına girmiş olur. Mesela, telefon, adres ve tesettüre uygun resim paylaşmak tercih edilmeyen adaba aykırı ve tedbirsiz bir davranış iken kötü niyetli kullanıcılar tarafından istenmeyen olaylara yol açabilir.
İnsanlar görünür olma, gündemde kalma, takip edilme, popüler olma ve gündemi kaçırmama gibi sosyal medyadan gelen hastalıklara yakalanınca kendilerine ilişkin her şeyi ölçüsüzce paylaşmakta ve başkalarına ait her şeyi merak etmektedir. Bunun için evlerindeki doğal hallerini, makyaj setlerini, mahrem görüntülerini çekinmeden sosyal medyada servis edenler zaman zaman haram sınırlarını zorlamış olmaktadırlar. Kocasıyla kendi arasında olması gereken aşk ve muhabbete dair konuşma ve ifadeleri sosyal medyadan ilan edenler hem muhabbetin değerini düşürmekte, hem samimiyete ve içtenliğe gölge düşürmekte ve hem de meşruiyet sınırlarını aşmış olmaktadırlar. Kur’ân’ın ziynet olarak ifade ettiği hususları kendilerine mahrem olmayanlara gösterenler, bu âyetin (Nûr, 24/31) hükmüne aykırı davranmış olmaktadırlar.
Zaman zaman bu mahremiyet ihlalleri gerçek kimlikler gizlenerek yapılmaktadır. Müslüman Allah’a hiçbir şeyin gizli kalmayacağına inanır. Bu sebeple sosyal medya kullanıcısının kimliğini gizlemesi, yapmış olduğu davranışın dinî niteliğini değiştirmez. Mahremiyet ihlali yapanın bu davranışı haram veya mekruh ise kimliğini gizleyerek bunu yapması o davranışı mübah hâle getirmez.
Bugün yapılan bazı araştırmalar insanların mahremiyet anlayışlarının ciddi şekilde ve büyük ölçüde aşındığını göstermektedir. Sosyal medyayı kullanan kadınlar içerisinde dinin tasvip etmediği görüntülerini paylaşmakta sakınca görmeyenlerin oranının %50’nin üzerinde olduğu görülmektedir. Tek başına bu durumu dikkate aldığımız zaman da olayın ulaştığı vahim noktaları görebiliriz. Yine yapılan araştırmalarda sosyal medya mecralarının mahremiyet duygularını zayıflattığına inananların sayısının oldukça az çıkması, bu konudaki yıkımın bir başka göstergesidir.
Sonuç olarak şunu ifade edelim ki mahremiyet, gündelik hayatın hangi ölçülere göre, kime açık, kimlere nasıl ve nereye kadar kapalı tutulacağına ilişkin bir hayat tarzını belirleyen bir kavramdır. Sosyal medya temel ahlak ilkelerinden beslenen mahremiyet anlayışından sıyrıldıkça ahlaki çöküş, ailelerin dağılmasına sebebiyet verme, temel insan haklarının ihlali, utanma duygusunun örselenmesi, kıskançlık, rekabet, lüks tüketim, özenti ve bağımlılığın artması bu sanal hayatı helal sınırlardan uzaklaştırarak haram sınırlarına yaklaştırmaktadır. Bu ve benzeri olumsuzluklar sosyal medyanın başıboş ve sorumsuz kullanımının tehlikelerine işaret etmektedir. O zaman sosyal medya kullanıcısı bir Müslüman paylaşımlarında, beğenilerinde ve mesajlarında ahlaki ilkeleri ve mahremiyet sınırlarını ihlal etmemeye ve bunlara riayet etmeye azami dikkat göstermelidir. Bunun için üçüncü kişilerle paylaşması dinen caiz olmayan ya da en azından adap dışı olan hususları paylaşma yoluna gitmemeli, bu kabil paylaşım yapanları engellemeli ve takip etmemelidir.
Müslüman şahsiyeti sorumlu ve nezih olmayı gerektirir. Bu yüzden Müslümandan her işinde olduğu gibi sosyal medya kullanımında da sorumlu ve nezih davranması beklenir. Sosyal medyanın kurduğu ahlaksızlık batağına ve ölçüsüzlük tuzağına düşmemek için Müslüman insanların bu alanda meşru hususları paylaşmaları, sosyal medyayı faydalı bilgi ve haberlerden yararlanan ve yararlandıran bir araç haline getirmeleri gerekir. Bu aracın ibadette riyaya götüren, aile, birey, hasta mahremiyetini ihlal eden, insanlara üstünlük taslayan, özentiyi, kıskançlığı artıran, samimiyetsizliği besleyen paylaşımlara alet edilmemesi Müslüman ahlakı açısından en elverişli yoldur. Aksi hâlde Müslümanlar olarak sorumluluğumuz hesap verilemeyecek boyutlara ulaşabilir.