Makale

İlim Âşığı Bir Kadın: Fatma Aliye

PORTRE

İlim Âşığı Bir Kadın: Fatma Aliye

Halime Yıldız

Türk edebiyatında verdiği eserlerden ziyade içinde bulunduğu dönemi yansıtması ve kadın hakları ile ilgili fikirleriyle tarihe geçen Fatma Aliye, 1862 yılında İstanbul’da dünyaya gelir. Babası Osmanlı devletinin üst düzey yöneticisi, ilim adamı Ahmet Cevdet Paşa, annesi Adviye Rabia Hanım’dır. Bir erkek dört kardeşin ikincisi olan Fatma Aliye, yüksek zekâsını, ağabeyi Ali Sedat için tutulan öğretmenlerin verdiği dersleri izleyerek beş yaşında kendi kendine okuma yazmayı öğrenmekle gösterir. Böyle bir ilgi ve zekâya kayıtsız kalmayan babası, kızına; Kur’an, mevlit, mızraklı ilmihal gibi din dersleri yanında çeşitli hocalardan Fransızca, Farsça, matematik, coğrafya, tarih, astronomi, Avrupa kültürüne dair pek çok ders aldırır. Fatma Aliye, henüz 13 yaşındayken hocası gözetiminde Arapçadan çeviriler yapar. Entelektüel bir ortamın içinde olan Fatma Aliye bu atmosferden ziyadesiyle yararlanır; babası ve ağabeyi ile felsefi okumalara, derslere ve münazaralara girer.
Fatma Aliye’nin eğitim alanında en çok istifade ettiği kimselerden biri, şüphesiz babasıdır. Âlim, hukukçu ve tarihçi olan babası ile beş sene kadar mantık, belagat, felsefe, kelam, hukuk felsefesi, mesnevi-i şerif ve kaside-i bürde çalışmaları yapar. Kendisine “manevi kızım” diyen Ahmet Mithat Efendi’den de gerek fikir gerekse yazım konusunda fazlasıyla istifade eder.
17 yaşında evlenen Fatma Aliye eşinin rızası olmaması sebebiyle on sene kadar gizli okumalar dışında herhangi bir ilmî faaliyette bulunamaz. Eşinin tutumunun değişmesi üzerine başladığı çalışmalarda “Bir Kadın” imzasıyla George Ohnet’in Volonte adlı eserini Meram adıyla Fransızcadan Türkçeye çevirir.
Hayal ve Hakikat romanı, kadın ve erkek ayrı ayrı olmak üzere iki kalemden anlatılır. Bu, ilk kitap tecrübesidir ve Fatma Aliye kadın tarafının kalemini ustalıkla taşır. Bu roman “Bir Kadın ve Ahmed Mithat Efendi” imzasıyla yayımlanır. Aliye, Tercüman-ı Hakikat gazetesinde Ahmet Mithat’ın teşvikiyle yazılar yazmaya başlar ancak bir müddet yine gerçek kimliğini gizler. Fatma Aliye gerçek adıyla “Sürat: Euler’in Prensese Yirmi Birinci Mektubu” başlıklı yazısını yayımlar. Bu imza ile yayımlanan ilk romanı ise Muhâdarât’dır. Ardından Ûdî, Enîn, Re’fet, Levâyih-i Hayât romanlarını yazar.
Genel olarak romanlarındaki başkahramanlar eğitimli, iyi, iffetli, ahlaklı ve hayatın tüm zorluklarına göğüs geren kadınlardır. Ancak o, kadınların eğitim ve terbiyesinde kaynağın batı değil İslam, Türklük ve Osmanlılık olması gerektiği tezini savunur. Roman dışında felsefe, tarih, biyografi, deneme-araştırma, hatırat alanlarında da eserler verir.
Fatma Aliye, sadece eserleriyle değil toplumsal faaliyetlerdeki öncülüğü ile de dikkat çeker. Devrin çeşitli sosyal faaliyetleri içerisinde yer alır, 1897 yılında Türk-Yunan harbi sırasında şehitlerin ailelerine ve gaziler ile onların ailelerine yardım amacıyla Cemiyet-i İmdadiye adında tamamı kadınlardan oluşan ilk resmî derneği kurar. Kendisine savaş malullerine yardım maksatlı yapmış olduğu çalışmalarından dolayı “İkinci Rütbeden Şefkat Nişan-ı Hümayunu” verilerek dönemin padişahı II. Abdülhamit tarafından bir beratla takdir edilir.
Bugünkü adı Kızılay olan Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nde de aktif olarak çalışır. Kadınların eğitim ve ekonomik bakımdan güçlü olmaları gerektiği anlayışının bir neticesi olarak da kardeşi Emine Semiyye ile Şefkat-i Nisvan Derneği’ni (Kadınları Himaye Derneği) kurar.
Onun için ilk olma, tek bir alan açısından geçerli değildir. O, hayatı boyunca pek çok alanda adını ilklere yazdırır. Fatma Aliye; yazar, mütercim, kitapları başka dillere çevrilen (Arapça, Fransızca), felsefeyle ilgili eser yazan, dünya sergilerine katılan, hakkında monografi yazılan, eserleri Chicago’daki Dünya Kadın Kütüphanesi Sergisi ve Kataloğu’nda yer alan ve tamamı kadınlardan oluşan yardım derneğini kuran ilk kadındır.
Batılılaşma sürecinin hız kazandığı pek çok sosyokültürel, ekonomik, siyasi değişimin yaşandığı ve buna bağlı olarak da kadın ve kadına dair konuların gündeme geldiği, sorgulandığı, tartışıldığı bir dönemde Fatma Aliye de gerek eserlerinde gerekse konferanslarında bu konulara geniş yer verir. Gazete ve dergilerde kadınlığın durumunu sorguladığı 40’a yakın makale kaleme alır. Aslında o, hem kadının toplum ve aile içindeki konumunu geliştirmek hem de İslam’ın başlangıçtan beri savunmuş olduğu ilkeleri ortaya çıkarmak için uğraşır. Kadına dair o güne kadar gelmiş olan yanlış kanaatlerin ve uygulamaların dinden kaynaklanmadığını, dinî referanslara dayandırarak konuşur ve yazar. Buna bağlı olarak Batı’nın zihninde yer etmiş olan yanlış Müslüman kadın imajını silmek için de Namdarân-ı Zenân-ı İslamiyan’ı ve Nisvan-ı İslam’ı kaleme alır.
1924 Fatma Aliye’nin sessizliğe gömüldüğü yılların başlangıcı olur. Bu durumun sebepleriyle ilgili pek çok yorum yapılmış olsa da onun sessizliği 13 Temmuz 1936’da vefatıyla perçinlenir.
Bugün eserlerini yeniden basmak, hakkında roman yazmak, okullara adını vermek, çeşitli vesilelerle anma programı yapmak, seminer ve konferanslar düzenlemek suretiyle hatırası yâd edilmeye çalışılıyor.