Makale

SUFFE EHLİNDEN BİR HİZMET ERİ: ŞUKRÂN

SUFFE EHLİNDEN BİR HİZMET ERİ: ŞUKRÂN

Dr. Ömer Faruk Akpınar
Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Hz. Ömer’in, valisi Ebu Musa’ya elçi olarak gönderdiği Abdurrahman b. Şukrân hakkında mektubunda kullandığı bir hüsn-i şehadettir bu cümle. Müminlerin emirinin, Şukrân’ın oğluna, babasının konumundan ötürü verdiği değere işaret eder.
Hz. Peygamber’e babasından miras kalan Habeş asıllı bir köledir Şukrân. Asıl ismi Salih b. Adiy olsa da Şukrân diye meşhur olmuştur. Abdurrahman b. Avf tarafından Hz. Peygamber’e hediye edildiği veya Hz. Peygamber tarafından ondan satın alındığı da rivayet edilmiştir(İbn Sa’d, et-Tabakât, 3/49).
Suffe ehli arasında zikredilen (Ebû Nuaym, Hılye, 1/372) Şukrân, Kureyş müşriklerine karşı düzenlenen Bedir Gazvesi’ne katılmış, günahları Allah tarafından bağışlanan bahtiyar erlerden (Buhârî, Meğâzî, 9) biri olmuştur. Allah Resulü, harpten sonra kendisini, esirlerin başına muhafız olarak görevlendirmiştir (Vâkıdî, Meğâzî, 1/107). Savaş esnasında köle olması hasebiyle kendisine ganimet hissesi verilmeyen Şukrân’a, esirleri kurtarmaya gelenlerin verdiği bahşişlerin, mücahidlerden her birinin payına düşen ganimetten daha çok miktara ulaştığı kaydedilmiştir (Vâkıdî, Meğâzî, 1/105). Zafer coşkusu, bağışlanma muştusu ve elde ettiği mallar dışında Şukrân’ı, savaştan sonra başka bir mutluluk daha beklemektedir: Allah Resulü, sefer dönüşünde onu azad ederek hürriyetini kendisine bağışlamıştır (Vâkıdî, Meğâzî, 1/107).
Bedir’de kendisine verilen görevi hakkıyla yerine getiren Şukrân, hicretin altıncı (Mehmet Apaydın, Siyer Kronolojisi, s. 610) yılında yapılan Müreysî’ gazvesinde elde edilen 600 küsur esir, 2000 deve, 5000 koyundan oluşan ganimetlerin başına da görevlendirilmiştir (Vâkıdî, Meğâzî, 1/410). Öyle ki nakledildiğine göre Allah Resulü, Müreysi’ esirlerine Şukrân’ı nasıl bulduklarını sormuş, onlar da “Karınlarımızı doyurdu, işini tam yaptı.” diyerek cevap vermişlerdir (Belâzürî, Ensâbu’l-eşrâf, 1/479). Bu durum, onun kendisine tevdi edilen vazifeye verdiği önemi ve bunu yerine getirmedeki üstün gayretini göstermesi açısından oldukça önemlidir.
Şukrân, Hz. Peygamber’den rivayette bulunan Habeşli kimseler arasında zikredilmiştir (İbn Ebî Hayseme, Târîh, 1/193, 210). Allah Resulü ile birlikte birçok sefere katılan Şukrân, onunla ilgili hatıralarını başkalarına anlatmış olmalıdır. Ancak ashabın yoğun olarak ikamet ettiği Medine’de yaşaması ve erken denecek bir zamanda vefat etmesi, sanki Şukrân’ın nakillerinin sonraki nesillere ulaşmasını engellemiştir. Çünkü kendisinin doğrudan rivayet ettiği Hz. Peygamber’e ait bir söz veya fiil bulunmamakta ve sehven kendisine nispet edilen Hz. Peygamber’in Hayber’e giderken binit üzerinde namaz kıldığına dair rivayet ile Hz. Peygamber’in defninde bulunmasından başka müsned türü eserlerde onun ismi altında hadis yer almamaktadır. Bununla birlikte ismi Medine âlimleri arasında zikredilen güvenilir râvî Ebu’l-Hubâb Saîd b. Yesâr’ın, Şukrân’ın azatlısı olduğu bilgisi (Buhârî, et-Târîhu’l-kebîr, 3/520), onun sünnet birikiminin bir tezahürü olarak görülebilir.
Şukrân’la ilgili anlatılanlardan belki de en etkileyicisi, Efendimizin (s.a.s.) vefatında ve cenazesinin teçhizinde bulunmasına dair nakledilenlerdir. Rivayet edildiğine göre o, vefatı esnasında Hz. Peygamber’in yanında bulunmuş ve onun bazı nasihatlerine muhatap olmuştur (İbn Abdilber, el-İstîâb, s. 362). Hz. Peygamber, hastalığı ağırlaşıp bir hanımının yanından diğerinin yanına gidecek takati kalmadığında bir elbise üzerinde taşınmıştı. Onu taşıyan dört kişiden birisi de Şukrân’dır (Belâzürî, Ensâbü’l-eşrâf, 1/545. Diğer üç kişi azatlıları Ebû Müveyhibe, Sevbân ve Ebû Râfi’dir). O, ayrıca Resul-i Ekrem’in yıkanıp defnedilmesine katılan sayılı isimler arasındadır (İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, 7/319). Canından çok sevdiği efendisinin cenazesi yıkanırken su taşıyarak ve su dökerek ona son bir hizmette daha bulunmuştur (İbn Sa’d, et-Tabakât, 2/263, 278, 279).
Allah Resulü’nün yakınında bulunma ve ona hizmet etme bahtiyarlığına ermiş olan Şukrân, hayatının geri kalanını Medine’de geçirmiş, Hz. Ömer veya Hz. Osman döneminde vefat etmiştir. Kölelerden olması, onun Müslüman oluşuna ve Müslümanlığını güzelleştirmesine mani olmamıştır.
Ne mutlu hayatını kutlu Nebî’ye hizmet uğrunda yaşayanlara! Ne mutlu onun emirlerini eksiksiz yerine getirip onunla birlikte anılma şerefine mazhar olanlara! Ne mutlu Peygamber’e, onun sünnetine hizmet edip yolunu takip edenlere!