Makale

Cam Fanusta Zeynep’im

Cam Fanusta Zeynep’im

Emine ÖZTEMEL

Hastane koridorları uzadıkça uzadı. Adımlarım gitgide küçüldü. Kolumda serumla bugün de yanındayım yavrum. Dün de buradaydım, önceki gün de. Şu camekânın ardında… Bir anda yaşlanır mı insan? Yaşlanırmış. Yorgunluklarımla, sancılarımla, acılarımla bebek yoğun bakım ünitesinin kapısındayım. Her geçen gün, her geçen saat daha iyi olacağın inancıyla burada yanı başındayım yavrum. Ben güçlü oldukça sen de güçlü olacaksın inanıyorum.
Kızım, baharı müjdeleyen menekşem. Şu camdan kale mi ayıracak bizi, mümkün mü bu? Sevgili yavrum, seni kucağıma alıp evimize götürecek, mis kokunu içime çekecektim. Baban ezan okuyacaktı kulağına. Ziyarete gelen eşe dosta naz yapacaktım. Eh işte biraz gazı var, biraz da uykusuz bırakıyor, diyecektim. Tek derdim doyup doymadığın olacaktı. Ben sana doya doya sarılırken sen yıllardır evlat özlemiyle derinleşen yaralarıma merhem olacaktın.
Hangi anne olsa içi yanar. O cam fanusun içinde evladını bırakmak acıtır her annenin yüreğini. Ağlatır. Ben de ağladım bugün seni izlerken. Allah (c.c.) sabredenleri sever, dedim. O an bir sekine doldu gönlüme. Evladıyla sınanan Yakup (a.s.) nasıl dua etmişti? Artık bana düşen, güzel bir sabırdır. Ancak Allah’tan yardım istenir, demişti. Ben de ellerimi Yaradan’ıma açtım. Kavuşmamız için dualar ettim.
İki gözümün nuru evladım. Ben sana kavuşmanın hayaliyle yedi yıl bekledim. Tedavi için aşındırdığımız hastaneler, tüp bebek servisinde geçmek bilmeyen saatler. Yaşayan bilir yavrum, insanın kendini nasıl avuttuğunu, nasıl her defasında yıkılan umutlarının altından yenilerini yeşerttiğini.
Yedi yıl umutlar, hayallerle geçti. Sonra bir gün müjdeli haber geldi senden. Varlığını bize muştuladı doktor. O gün bayramımız oldu. 7 yıl 9 ay geçti de şu birkaç gün geçmedi. Saatler, saniyeler, sabretmekle tükenmiyor. Ne içtiğim çorbanın tadı var, ne şerbetin. Sanki mevsim kış, üşüyorum. Oysa sen benim ilkbaharımsın. Baharı müjdeleyen menekşemsin. Sular hep mi tersine akar yavrum?
Bugün de kapında üç saatte bir seni görebilmek için bekledim. Her kavuşmamızda o cam fanusun içinde seni bırakıp çıkmanın acısıyla kavruldum. Evladıyla sınanan kişiye peygamber sabrı dilenmesinin sebebi yürekteki bu acıydı. Burada tek değildim. Birçok anne var, aynı çaresizlikleri yaşayan. Birbirimizin hikâyesini dinleyip teselli oluyoruz. Şu duvarlar, şu rahat vermeyen sandalyeler nelere şahit. Kimi zaman sonsuz mutluluklara, sevinçlere kimi zaman da evladını kaybeden anne çığlıklarına.
Bugün seni izlerken aklıma Hacer annemiz geldi. O da çaresizdi. Görünürde tek başına idi. Koşuyordu Merve ile Safa arasında, evladına bir avuç su bulmak umuduyla. Ve o, çaresizlerin tek çaresi olan Rahman’a sığınmıştı. O Rahman ki çölden suyu fışkırtarak ikram etmişti. Su demek azdır. Bu, asırlar boyu tüm insanlığa sunulan bir armağandı. Hem bedenleri hem de ruhları susayanlara bir ikram. Yıllar önce, Beytullah’a karşı zemzem içerken gönlümde “hayırlı bir evlat” duasıyla hayallere dalmıştım. Şimdi ben de Hacer anamız gibi Rahman’a sığınıyorum. Her gün duamda seni diledim. Kavuşmamızı diledim. Duama olan inancımla ayaktayım bugün.
Hastane işlemlerini yaparken adını sordular. Zeynep dedim. En karanlık çağlardan birinde, kızlar diri diri gömülürken, kız babası olanlar başını yere eğerken müjdecimiz, rehberimiz Peygamberimiz ilk kız çocuğunun adını Zeynep koymuştu. İşte bundandır bu isim sadece “babasının hazinesi” anlamını taşımıyordu. Zor bir davayı üstleniyordu. Yeni bir düzenin, cehaletle savaşmanın adıydı Zeynep. Adını soran hemşire benden cevap beklerken bunları düşündüm. Zeynep, dedim. Onun adı Zeynep.
Yanına girdiğimde o vakitler hiç bitmesin diye dua ediyorum, saniyeler ağırdan alsın, yelkovan nazlansın hareket etmeye, zaman dursun. Aklımı da gönlümü de o cam fanusta seninle bırakıp geri döndüm. Şimdi ise gecenin güne dönmesini gözyaşlarıyla, dualarla bekleyeceğim.
Biriciğim, ilk gözyaşım, bugünü de biraz dua, biraz tefekkür ve bolca gözyaşı ile bitirdim. Daha düne kadar evlat hasretiyle yanan gönlüme müjde oldun. Şimdi bana hastalığın süresince O’na sığınarak dua etmek düşer. Ziyana uğramaktan korkarım. Öyle ki Rabbimiz bizlere bir uyarıda bulunuyor. Ey iman edenler! Mallarınız ve evlatlarınız sizi, Allah’ı zikretmekten alıkoymasın. Her kim bunu yaparsa, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir, diyor.
Dünüme, bugünüme, yarınıma şükür. Bin şükür. Varlığınla bizlere sunulan müjdeye şükür.