Makale

İyilik Vakti

İyilik Vakti

Mülteciler konusunda çeşitli çalışmalar yaptığınızı biliyoruz. İnfak kavramını sadece maddi yardımda bulunmak değil de ihtiyacı olanın ihtiyacını gidermek şeklinde algıladığımızda o insanlara yaklaşımımız nasıl olmalı?
Handan Erdoğan: Mültecilere yardım ve destek konusunda kendi adıma şunları söyleyebilirim. Suriye’de savaşın patlak vermesi ve Suriye’den Türkiye’ye ilk göç akınının başlamasından itibaren doğum ve ölüm arasındaki tüm işlemlerde mentörlük yapmaya çalışıyorum. Ama uyum ve entegrasyon konusunda hâlâ eksiklerimiz mevcut. Bu bağlamda, birçok gönüllü kişiyle birlikte organizasyonlar yaparak bu insanların hayatlarına dokunmaya çalışıyoruz. Buna örnek verecek olursak bazen yapılan bir yemeğin yoksul bir aileyle hep birlikte yenmesi bazen de o ailenin aylık alışverişinin karınca kararınca görülmesi gibi. Bunlar gibi farklı değişkenlerle mülteciler ve gönüllülerimiz arasında bu sayede bir etkileşim olabiliyor.
Mahmut Temelli: İnfak Kültürü, İslam’ın muhtaç ile imkân sahibi arasında kurduğu en önemli köprüdür. Her şeyin bir usulü olduğu gibi infakın da bir usulü vardır. Bir elin verdiğinden diğer elin haberdar olmaması, kendimiz için istediğimizi kardeşimiz için istemek, bir muhtaca yardım ederken onun izzet ve onurunun muhafazasına dikkat etmek gerekmektedir. Bizim medeniyetimizde hicret etmek zorunda kalan kardeşlerimiz muhacir olarak isimlendirilir. Bunun en güzel örneği de Mekke’den Medine’ye hicret eden Müslümanlardır. Ensar ve muhacirin birbirlerine karşı olan davranışlarıdır. Bazen bir tebessüm bazen bir ziyaret bazen de derdini dinlemek, derdi ile dertlenmek ve yanında olduğumuzu hissettirmek yapacağımız birçok ayni yardımdan çok daha faydalı olacaktır. Bizlere yakışan, kardeşlerimizin izzeti ve onuru ile hayatlarını idame ettireceği ve hakları gözetileceği imkân ve ortamları sağlamaktır.
Genel olarak yardım kampanyalarını düşünecek olursak ihtiyacı olana el uzatmanın ön ve tek koşulu yeterli maddi imkâna sahip olmak mıdır? Ya da yardım etmek herhangi bir koşula bağlanabilir mi?
Handan Erdoğan: Yardım etmek herhangi bir koşula tabii ki bağlanamaz ve sadece maddi anlamda düşünülemez. Hz. Muhammed‘in (s.a.s) de hadisinde belirttiği gibi de bir tebessüm bile sadakadır. Bu hadisten yola çıkarak da diyebilirim ki bir ihtiyaç sahibine en içten bir gülümseme ve bir duygu paylaşımı da büyük bir yardımdır. Bizlerin, yardım organizasyonları yapan bireyler olarak her zaman elimizde imkânlarımız olmuyor. Bazen mülteci evlerini ziyaret ediyoruz, bu evlerde yaşayan ailelerle oturup ikramlarını kabul edip onlarla dertleşiyoruz. Onları bu şekilde önemseyip dertlerini dinlediğimizde onlar da biz de çok mutlu oluyoruz.
Mahmut Temelli: Sahabeden Ebu Zer, Hz. Muhammed’e geliyor infak etmek istediğini ancak infak edeceği bir şeyinin olmadığı söylüyor bunun üzerine Efendimiz (s.a.s.): Ya Eba Zer çorba yaptığında suyunu çoğalt ve komşuna ikram et, buyuruyor. Bu örnek bize gösteriyor ki infak etmek için sadece imkân sahibi olmak gerekmemektedir.
Yardım kampanyaları, esasında yüz yüze iletişim üzerinden yürütülür. Fakat son dönemde sosyal medyanın da bu anlamda etkin kullanıldığını görüyoruz. Sizce sosyal medya mazluma ulaşmak, veren el ile alan eli buluşturmak için yeni bir imkân mıdır?
Handan Erdoğan: İhtiyaç sahibini deşifre etmeden hayır sahibini bulmak için bu noktada sosyal medyanın imkânlarından faydalanmaktayız. Bu tür paylaşımlar insanların ilgisini çekiyor çünkü şeffaflık herkesin hoşuna giden bir olgudur. Üstelik anlık paylaşımların geri dönüşleri de anlık olabiliyor. Bu nedenle sosyal medyanın özellikle organizeli hareket etmek ve zengin ile fakiri buluşturmak noktasında büyük bir imkân sunduğunu düşünüyorum.
Mahmut Temelli: Tabii ki sosyal medya özellikle veren ele ulaşmak için büyük bir imkân. Doğru kullanıldığı zaman bu söylediğiniz gerçekleşebilir ama maalesef ki günümüzde sosyal medyada ciddi bir bilgi kirliliği var. Bunun yerine insanların gönüllerine dokunmak ve bizzat ziyaretlerine giderek önemsendiklerini hissettirmek daha iyi. Bunun yanı sıra bizim sosyal medyada daha güçlü olmamız, insanlara doğru bilgiyi ulaştırmamız ve infak kültürünü geliştirecek ve teşvik edecek çalışmalara yoğunlaşmamız, gençlerimize bu kültürü kazandırmamız gerekiyor.
Afrika yoksul ve yoksun insanlarıyla, insanlığın kalbinde mahzun yerini hep korumuştur. Buradan yola çıkarak sormak istiyorum, Afrika sizin için ne ifade ediyor?
Afrika deyince ilk akla gelen elbette açlık, susuzluk ve bunun gibi imkânsızlıklar. Malumunuzdur ki insan, tanımadığı bir şey hakkında sadece kendine bildirilenlerle ön yargılı bir kanıya sahip olur. Ben de Afrika’ya ilk defa giderken elde olmadan böyle bir karamsarlığa kapılmıştım. Fakat orada Afrika’nın tabiat güzelliklerini, doğal kaynaklarını, hediye ettiğimiz bir balondan bile ilk defa gördüğü için korkan çocukları görünce Afrika hakkındaki birçok fikrim değişti. Yani Afrika aslında bir kara kıta değil de dünyanın en zengin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahip olan fakat maalesef bunların batılılar tarafından sömürüldüğü bir coğrafya. Bu sebeple Afrika benim için daha çok çalışılması gereken bâkir hizmet alanlarını, inci dişleriyle içten gülümseyen her türlü hayra muhtaç yerli halkını ve eşsiz doğa harikalarını ifade ediyor.
Bütün bu faaliyetler boyunca sizi etkileyen, aklınızdan çıkaramadığınız bir şahitliğiniz var mı?
Evet, unutamadığım hatıralar oldu. Öncelikle Afrika’da ilk gittiğimiz köyü, oradaki insanları ve kıldığımız akşam namazını unutamıyorum. Zambiya’nın başkenti Lusaka’dan yaklaşık 650 km kuzeydeki Guanga bataklığı yakınındaki Lukanga köyüne gittik. Orada emme basma tulumbayla su çekip abdest alışımızı, halısı, pencereleri ve elektriği olmayan Şems bint Ali Mescidinde muşamba yaygının üzerinde akşam namazı kılışımızı unutamam.