Makale

BAŞKA BİR AKILLA DOST OLMAK

DİN DÜŞÜNCE YORUM

BAŞKA BİR AKILLA DOST OLMAK

Eğer aklın varsa, başka bir akılla dost ol ve onunla meşveret et
İki akıl sayesinde birçok beladan kurtulur, göklerin doruğuna ayağını koyarsın
Salihler güruhu ile meşveret et, peygambere gelen “onlarla meşveret et” emrini bil
“İşleri meşveretledir” ayeti şunun içindir; çünkü meşveretle yanılma ve eğrilik azalır
Bu akıllar parlak kandil gibiler, yirmi kandil bir kandilden daha parlaktır
Hz. Mevlana
Her bilgi sahibinin üstünde bir bilen vardır, diye buyuruyor Rabbimiz. (Yusuf, 12/76.) Her insanı farklı kabiliyet ve özelliklere haiz olarak var eden Yüce Yaratan, geniş hazinesinden kimine çok kimine az ihsan etmiştir ilmi. Bizim için bu öğüt, ne kadar bilgi sahibi olsa da insanın sadece kendi görüş ve düşüncesiyle yetinmemesi anlamına geliyor. İnsan sadece kendi görüş ve bilgisine güvenseydi insanlık bugün sahip olduğu medeniyet seviyesine hiçbir zaman ulaşamayacaktı. İnsanoğlu bilgilerini paylaşarak, başka akıllarla ve bilenlerle istişare ederek genişletti ilmini. Bu sayede yeni ilimler inkişaf etti, yeni fikirler doğdu. Her medeniyet bir öncekinin ilmi ve fikri mirasını tevarüs ederek daha zengin daha gelişmiş medeniyetler vücuda getirdi. Artık biliyoruz ki başkalarıyla ilmi ve fikri teatide bulunmakla ve tecrübelerinden faydalanmakla Mevlana Hazretlerinin beytinde işaret ettiği göklerin burcuna ayak basıp yükseliş ufkunu yakalayabiliriz.
İnsanlık ailesinin fikri tesanütünün ortaya koyduğu düşünce birliğini büyük ve ümit verici bir gelişme olarak görür Cemil Meriç. Ortak aklın göz kamaştırıcı tecrübesi, her birimiz için alınacak pek çok dersleri de barındırır. Tarihin tekerrür etmesi, ortak aklın ortaya koyduğu bu tecrübelerin değerini hatırlatıyor bizlere. Lokman Hekim’in oğluna verdiği öğüt esasında bu hakikatin dile getirilmesidir: “İşleri denenmiş kimselere danış. Zira onlar kendilerine pahalıya mal olmuş doğru görüşleri sana bedavaya verirler.” Kendi yaşadığımız deneyimler de zaman içinde bize belli bir olgunluk ve tecrübe kazandırır. Ancak yılların birikimiyle tecrübe sahibi olmuş kimselerin görüşlerine de kulak vermek bizi daha donanımlı ve zengin kılar. Bir akıl iyidir ama iki akıl daha iyidir, sözünün ışığında hayata bakanlar ve danışmayı, istişareyi hayat düsturu haline getirenler elbette kazançlı çıkarlar.
İlmin anahtarı sorudur diye sık sık söylenir ama sıra sormaya geldiğinde pek çok insan soru sormaktan imtina eder. İnsanı sormaktan alıkoyan ve ilim elde etmesine engel olan şey ise benliği yani nefsidir. Çünkü bilmemeyi kendisi için bir eksiklik ve noksanlık olarak görür. Nefsi gurur ve kibre kapılarak soru sormak istemez. Bu büyüklenme haline saplanalar için sormak, danışmak, başkalarının fikirlerinden istifade etmek adeta zuldür. Sormamak kibirli kimseyi cehalet karanlığına iter ki artık bu ikisi birbirini besleyen bir sarmal halinde ilerler. Sadi Şirazi’nin ifade ettiği gibi, “sormaz ki bilsin sorsa bilirdi, bilmez ki sorsun bilse sorardı.” Cehaleti yenmenin yolu sormaktan geçer, pek çok büyük âlim bilmedikleri bir şey olduğunda açık yüreklilikle bilmiyorum diyebilmişlerdir. Zira bilmediğini bilenler öğrenmek için sorar soruşturur, eksikliklerini gidermeye çalışırlar. Ancak kibir ve gurura kapılanlar bundan mahrum olmaya mahkûmdurlar.
Danışmanın, istişare etmenin nasıl güzel sonuçlara vesile olduğunu Hz. Ali’nin veciz sözünden öğreniyoruz. (Dr. Muhammed Ebu Faris, en-Nizamu’s-Siyasî fi’l-İslâm: s. 86.) O, istişare eden kimsenin yedi güzel haslet elde edeceğini söylüyor. Yapacağı işlerde doğrunun ve iyinin ne olduğu konusunda danışan kimse büyük bir ihtimalle en isabetli olan görüşü elde eder, diyor Hz. Ali. Eğer bilmiyorsak bilenlere, tecrübe sahibi olanlara günümüzün ifadesiyle işin uzmanlarına danışmak gerek. Danıştığı kimseler işin erbabı ise artık yanlış yola sapması mümkün değildir. İstişare ile en isabetli görüş elde edilir ve insanı en doğru ve en güzele ulaştırır: “Kim ki bir iş yapmak istediğinde Müslüman bir kimseyle istişare ederse, Allah onu işlerin en doğrusuna iletir.” (Taberani, Evsat. Münavi, Feyzu"l-kadir, VI, 50, hadis nu: 8391.)
Meşveretin ikinci güzel sonucu ise yeni düşüncelerin ve fikirlerin ortaya çıkmasına vesile olmasıdır. Namık Kemal’in ifadesiyle müsademe-i efkârdan barika-i hakikat doğar, yani fikirlerin karşılıklı konuşulması ve paylaşılması ile hakikat şimşek gibi parlayarak meydana çıkar. Âlimlerin, bilenlerin meclisine devam edip soranlar yeni fikirler ve görüşler kazanırlar. Zira bir konuda farklı görüşler, fikirler ve önerileri dinlemek, doğruya ulaşmada insana yardım eder. Diğer taraftan sorup soruşturmak aradığımız her neyse onunla bağlantılı olan başka hakikatlerin de tebellür etmesini sağlar. Hz. Ali, istişarenin üçüncü güzel hasleti olarak düşük davranışlara düşmekten kişiyi korumasını saymıştır. Bazen insanın karşılaştığı bir takım sıkıntılar ve meşakkatler onu hatalar, yanlışlar yapmaya sevk edebilir. Ancak nasıl davranması, ne yapması gerektiği konusunda ehline danışan, kötü davranışlar sergileme gafletinden kurtulur. Danışmakla kişi doğru tercihlerde bulunur ve düzgün davranışlar ortaya koyar, bunun neticesinde başkalarının kınamasından da emin olur, diyor Hz. Ali. Doğru yolu gösteren azdır ancak insanlar başkalarının hata ve kusurlarını konuşmak ve onları eleştirmek konusunda daha heveslidir.
Fevri hareket etmek insanın tabiatında vardır, Kur’an insanın aceleci yapısına dikkat çeker. Acele ile düşünmeden, danışmadan hemen karar vermek akıllı kimsenin yapacağı iş değildir. Zira danışmadan yapılan işlerin sonunda pişmanlık vardır. İstişare eden ise pişmanlıktan kurtulur. Pişman olsa bile bu sonuç sadece kendisine ait olmadığından üzüntüsü de daha az olur. Tecrübenin bize söylediği bir hakikattir bu: “Meşveretsiz kim ki bir iş işleye / Şol nedamet parmağın çok dişleye.”
Hz. Ali istişarenin güzel sonuçlarından son iki hasleti de şöyle sıralar. Kur’an ve sünnetin emri olan istişareyi hayatında bir düstur edinen kimse için yanlış ve hatalı işler yapması ve yanılması zordur. Çünkü Yüce Allah’ın ve Resulü’nün öğüdüne uyarak bilenlere danışmış ve bu minval üzere hareket etmiştir. Diğer yandan istişare insanların aklına ve görüşlerine değer vermenin alametidir. Fikrine ve aklına güvenerek danışılan kişi onore olur ve böylelikle kalpler birbirine ısınır.
Akıl akıldan üstündür demiş atalarımız, yüzyılların tecrübe imbiğinden süzülen bu söz bizi her konuda başka akıllarla dost olmaya götürür. Böylece başka bir akılla dost olanlar onların da aklına sahip olurlar. Ortak aklın mahsulü olan iş hayırdan başka bir sonuç vermez. “Çünkü bir akıl başka bir akılla birleşince kötü işe, kötü söze mâni olur. Nefis, başka bir nefisle arkadaş olursa cüzi akıl işe yaramaz ve atıl kalır.” diyen Hz. Mevlana, kendisine danışanlara aklın yolunu yüzyıllar öncesinden aydınlatmaya devam ediyor.