Makale

EDİTÖRDEN

EDİTÖRDEN

Dr. Yüksel Salman

HER baharla birlikte dirilen ve yenilenen dünyamız, manevi dirilişimizin rehberi olan Hz. Peygamberin kutlu veladetini de müjdeler bizlere. Kuruyan dalların can suyuna kavuşup çiçek vermesi gibi, Hz. Peygamber de veladetiyle bütün insanlığın ihtiyaç duyduğu ve özlemini çektiği huzurlu ve yaşanılabilir bir dünyayı inşanın yollarını gösterir bizlere. Nübüvvetinin başlangıcından bu yana, insanlığa yüksek insani ve ahlaki değerleri yaşayarak öğreten, bizlere mutlu bir hayatın ve ebedî kurtuluşun yolunu gösteren kutlu elçiyi bu vesileyle tekrar anıyor, ona ve ehlibeytine sonsuz salat ve selam ediyoruz.
Bugün güç, ihtiras ve zenginlik uğruna çatışmaların, haksızlıkların, kan ve gözyaşının eksik olmadığı dünyamız, adeta bir savaş alanına dönmüş durumda. Güçlünün zayıfı ezdiği, şiddetin merhamet ve şefkat dilinin önüne geçtiği bir süreçte, sevgili peygamberimizin sevgi, kardeşlik ve merhamet iklimine her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Dünyaya barış ve huzur tekrar hâkim olacaksa, bu Allah’ın kitabına ve rasulünün sünnetine sımsıkı sarılmakla, akıl, vicdan ve sağduyu zeminini korumakla mümkün olacaktır. Müslümanlar olarak kendi nefsimizden başlayarak, ailemizde, çevremizde, ülkemizde ve tüm Müslümanlar arasında sevgi, saygı, birlik ve beraberliği sağlamakla, vahdet ve tevhit ruhunu korumakla hepimiz mükellefiz. Bütün dünyaya sevgi, saygı ve barışı taşımakla sorumluyuz.
Veladetinin sene-i devriyesinde, Rasul-i Ekrem’in bizlere tebliğ ve emanet ettiği İslami değerleri keşke ona layık bir şekilde koruyup yaşatabilseydik. Keşke eman ve emniyet yurdu olan Müslüman beldeleri şiddet, terör ve savaşlarla yüz yüze olmasaydı. Akan göz yaşları, yokluk ve yoksunluk Müslüman ülkeleriyle anılır olmasaydı. Sanki bütün bu olumsuzluklar Müslümanların kaderi gibi algılanmış olmasaydı. Keşke İslam ülkeleri ve Müslümanlar, bugün bir güvenlik sorunu konsepti içinde anılır olmasaydı.
Kutlu Doğum Haftasının bu yılki teması, “Hz. Peygamber, Tevhit ve Vahdet.” Ülke olarak içinden geçtiğimiz nazik süreç başta olmak üzere, İslam âleminde yaşanan fitne ve tefrikaların ortadan kalkması ve Müslümanların, asr-ı saadet ruhunu yeniden kazanması düşüncesiyle hazırladık bu sayımızı. Çünkü “Müminler ancak kardeştir.” ve kardeşler, aralarını düzeltmekle ve birbirlerine destek olmakla yükümlüdürler.
Tevhit ve Vahdet gündemli hazırladığımız dergimizde; Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Hasan Kâmil Yılmaz, “Kesretten Vahdete, Gelin Birlik Olalım” makalesinde “Allah’ta bir olmak”, “Allah’la bir olmak” vurgusu yaptı ve bu birliği yaşayan Müslümanların her iki cihanda da saadete ulaşacağına işaret etti. Prof. Dr. Kaşif Hamdi Okur, “İslam’ın Evrensel Çağrısı: Tevhit” başlıklı yazısında tevhidin bizler için önemini ortay koydu ve dünyayı tevhit ruhuyla birleşmiş Müslümanların yapacağı iyiliklerin kurtaracağını ifade etti. “Tefrikaya Karşı Vahdet” yazısında Prof. Dr. Ahmet Yaman, ayrılığa düşmemek için uygulamamız gereken nebevî yolları bize gösterdi. Prof. Dr. Zekeriya Güler, “Hz. Peygamber Örnekliğinde Vahdet Toplumu” başlıklı yazısıyla Hz. Peygamberi (s.a.s.) örnek alarak vahdete yeniden ulaşılabileceğimizi anlattı. Günümüzde hep acısını yaşadığımız ve reçete aradığımız ayrılık ve tefrikanın nasıl giderileceğini ve bu konudaki çözüm önerilerini “Vahdete Engel Mezhepçilik” isimli yazısıyla Prof. Dr. Cağfer Karadaş ortaya koydu. Gündem konularının yanı sıra, Prof. Dr. İsmail Lütfi Çakan ile tevhit ve vahdete nasıl ulaşabileceğimize ilişkin söyleşiyi de ilgiyle ve beğeniyle okuyacağınızı düşünmekteyiz.
Tevhit ve vahdet konusunu farklı bakış açıları ve birbirinden değerli kalemlerle ele aldığımız dosyayı beğeninize sunarken, Kutlu Doğum Haftası boyunca gerçekleştirilecek bütün programların verimli ve tesirli olmasını diliyorum. Ayrıca, rahmet ve bereket mevsimi olan üç aylarınızı tebrik ediyor, sizleri dergimizle baş başa bırakıyoruz. Mayıs sayısında görüşmek dileğiyle…