Makale

Büyüyüp Yetişen Can İdik, Kendi Kendimize Han İdik

Büyüyüp Yetişen Can İdik, Kendi Kendimize Han İdik

Gülşen Ünüvar / Pedagog

Kendi yağımızla kavrulduk, kendi hamurumuzla yoğrulduk. Koştuk, yorulduk ama yine kendimiz durulduk. Biz ki emeğin hasına vurulduk… Muhtaç olmadık muhannete. Minnet eylemedik namerde. Alın terimizle kazandık. Korkusuzca, hep iyiye davrandık. Evet! Bazen yenildik bazen pes ettik. Ama kendi söküğümüzü yine kendimiz diktik. Küçücük dünyamızda kocaman bir devdik. Velhasıl, büyüyüp yetişen can idik, kendi kendimize han idik. Ne çok yükseklerde oldu gözümüz ne de yalnızlığımıza düştü yüzümüz. Servetimiz; haysiyetimiz. Başa gelebilecek en büyük güzelliktir talihimiz. Biz ki talihimizi, nasibimiz belleriz. Ne hanlarımız olsun ne hamamlarımız. Yeter de artar bize, başımızın üzerinde küçük bir baraka. Acı yavan kuru soğan ziyafete döner soframızda. Sanma ki huzurumuzu kaçırır yokluk. Bil ki varlıktan doğar bazen huzursuzluk.

Hepimiz kendimizden mesul idik. Payımıza düşeni hak bildik. Elimizden geleni yaptık hayata dair. Kendi işini gören, kendine mahir. İnandığımız yoldan gittik cesurca, ardımızdan gelmek isteyenlere örnek olduk daima... Bazen yetersiz kalır gayretler. Sen yürürsün ama arkandan gelen tökezler. Sen yere sağlam basıyorsun diye, sanma ki sana uyar etrafındakiler de. Gel bir de şöyle düşünelim. Eğri oturup doğru konuşalım. Evet, çoğu zaman bir fidan dikersin, bin tane meyvesini yersin. Ama bu hep böyle olacak anlamına gelmez. Bazen fidan, beklediğin meyveyi vermez. Bu senin hatan değil elbette. Köy var mıdır hiç kısmetten öte. Elinden geleni yaparsın ama olmaz. Ala keçi her vakit püsküllü oğlak doğurmaz. Beklenmeyen sonuçlarla karşılaşırız bazen hayatta. Uyar sanırsın ama hiç uymaz evdeki hesap çarşıya. Garanti belleme o zaman olacak olanı. Dönüp dolaşıp bakalım ne bulacak garip başını? Hacet yok yılmaya, yıkılmaya, isyana. Sen yine fidanını hazır et her yeni bahara. Sevgiyle dik, umutla dik, hevesle dik. Biz ki Hak’tan hiçbir zaman umudu kesmedik.

Değerini kaybeder mi hiç insanın özü. Kıymetli olan, her daim bulur hak ettiği sözü. Varsın olmasın samur kürkün sırtında, yeter bize çuvaldan bozma bir urba. Işıl ışıl parlamasa da hanelerimiz, gönlümüzün zenginliğine gelir sevenlerimiz… Kim nasıl değer verirdi insana? Seni daha mı itibarlı yapardı altın ahça? Ye kürküm ye miydi hayat felsefemiz? Ya da en rahvan atı, çuluyla mı biliriz? Böyle değil elbette! Hikâyedir aslında giyim kuşam debdebe… Niyetidir insanı kıymetli kılan. Gönlündeki doğruluktur onu insan yapan. İster çamura bulansın, ister dikene dolansın. Sanma ki kaybeder değerini, arınır da yine yeniden bulur kendini. İşine gelmeyendir onu aciz gören. Düştüğü yerden bir daha kalkamayacak zanneden. Ama o ancak hasedine yenilir. Dedim ya, seni bilen kalbini bilir… Velhasıl kelam, önemli değil yediğin içtiğin, ne giyinip nerede gezdiğin… Karakterindir senin altın diye yakana taktığın. Göğsünün üzerinde gururla taşıdığın. Diyelim ki gün oldu devran döndü, aksilikler geldi başına. Çıkmazın içine girdin hiç umulmadık bir anda. O vakit korkma! Altın yerde paslanmaz, taş yağmurdan ıslanmaz. Aksilikler geçer, hayat normale döner. Özün senden hiç gitmez, köz kalır alev söner.

İş bilirim zanneden, gafil avlanır. Kendine sebepsiz güvenen, her zoru aşarım sanır. Dur da bir düşün, nedir aslı bu işin? Danış mutlaka bir bilene. Çok bilen çok yanılır unutma! Öğrendiklerin sana yeter sanma. Daha neler neler var tecrübe edilecek. Sayısız yol var gidilecek. Öğrenmenin diyorum, ne yaşı var ne sonu. Tamamım diyeni ikna edebilmek asıl konu. Senin ne kadar bildiğin, kozuna bağlı karşıdakinin. O senden daha tecrübeliyse şayet, gel bükemediğin bileği başına taç et. Kim kimden üstündür bilemezsin. Cahilin hakkından didişerek gelemezsin. İyisi mi sen gözünü dört aç. Hileden, oyundan arkana bakmadan kaç. Kedi dediğin ciğere sinsi sinsi gelir. Ama avcı ne kadar al (hile) bilse, ayı o kadar yol bilir.

Mertlik değil midir insanoğlunun gayesi? Peki, ne ile ölçülür verdiği sözün payesi? Neticeye bakılır elbette. Verdiği sözü getirmiş mi yerine… İtibar dediğin hiçbir şeyle ölçülmez. Kaybedilen güven, bir daha yerine gelmez. Bundan sebeptir, mutlaka tutmalı insan verdiği sözü. Velev ki bir mecliste kızarmasın yüzü… Bir dediği bir dediğini tutmaz. Kendi çıkarı olunca asla unutmaz. Kurnazlıkta önde gider. Dişini rakibine göre biler. Bakarsın sana can ciğer yoldaş olur. Ya da an kollar, bir açığını bulur. Yani, akşam kavil, sabah savul. Böyleleri verdiği sözden çabucak döner. Yaktığı mum yatsıdan evvel söner. Sanma ki yanına kâr kalır ettiği, eninde sonunda yerle yeksan olur haysiyeti...