Makale

Doğubayazıt İshak Paşa Sarayı

DOĞUBAYAZIT
İSHAK PAŞA SARAYI

F. Hilâl FERŞATOĞLU
İstanbul Kadıköy Vaizi

Güneşin Anadolu’yla ilk buluştuğu yerde, bu toprakların en yüce dağı Ağrı’yı selamlayan eski bir yerleşim yeridir Doğubayazıt. 1514’te Osmanlı hâkimiyetine giren ve sınır dışı harekâtlarda mühim bir üs olan bu serhat şehri, Trabzon Limanı’nı Tebriz’e bağlayan ticaret yolu üzerinde yer alması sebebiyle de stratejik önemini daima korumuştur.
Osmanlı Devleti, eyalet ve sancaklara ayırarak idare ettiği taşra teşkilatının bazı bölgelerinde yurtluk-ocaklık adını verdiği ayrı bir yönetim biçimi uygulamıştır. Buna göre toprakların yönetimi ve geliri babadan oğula geçmek üzere yerel bölge beylerine bırakılmış, beylerin nüfuzlarından faydalanılarak merkezî otoritenin devamı sağlanmıştır.
Bayazıt, XVIII. yüzyılda Ahıska atabeglerinden Çıldıroğulları’nın yönetiminde ocaklık sancak merkezidir. Sancak beyi İshak Paşa’nın 1784 senesinde yaptırdığı ihtişamlı saray, Osmanlı hanedanı ile başını derde sokar. İstanbul’a giden İran elçisinin, misafir olduğu sarayı anlatarak Paşa hakkında kışkırtıcı sözler sarf etmesi, İshak Paşa’nın gözden düşmesine ve Hasankale’ye sürgün edilmesine sebep olur. Yerine oğlu Mahmut Paşa sancak beyi olur.
Gün doğumunda, gün batımında, kışın karla örtüldüğünde farklı güzellikte manzaralar sunan; ovadan bakıldığında ayrı, daha yüksek tepelerden bakıldığında ayrı heybetli duran İshak Paşa Sarayı kudret ve estetiğin harikulade birlikteliğiyle hayranlık uyandırır. Sarayın hiçbir yerinden Ağrı Dağı görünmez. Efsaneye göre Paşa’nın kızı Ağrı’nın eteklerinde sürüsünü otlatan bir çobana âşık olur. Yemeden içmeden kesilen kızını bu dertten kurtarmak isteyen Paşa, dağı hiçbir yerden görmeyecek bir saray yapılmasını emreder. Bunun üzerine, engebeli arazide başka yükseltilerin gölgesinde kalıp Ararat’ı görmeyen bu sarp kayalıklar seçilir.
Kesme taştan, geleneksel Türk saraylarının mimari üslubuyla inşa edilen saraya Selçuklu taç kapılarını hatırlatan heybetli bir cümle kapısından girilir. Ön avluda oluklarından kaynak suların aktığı çeşme, gelenlere dünyanın en tatlı içeceğini ikram eder. Avlunun sağ tarafında kışla olarak kullanılan mekânlar bulunurken dar merdivenler bodrumdaki zindanlara iner. Cümle kapısının tam karşısındaki sivri kemerli yüksek kapı, iç avluya geçiş taç kapısıdır.
İkinci avluya girildiğinde kiremit rengi yüksek kubbesi, kubbeyi mükemmel orantıyla tamamlayan minaresiyle cami, taş işçiliği harikası türbe ve harem taç kapısı seyre doyulmaz birer tablo gibidir. Taş ustaları, bölgenin yumuşak taşıyla İslam mimarisinin süsleme unsurları olan bitki motiflerini, mukarnasları, geometrik desenleri ve hattı kullanarak âdeta taştan danteller örmüşlerdir.
Avlunun sağ tarafında sivri kemerli, mukarnaslı bir kapıdan selâmlık bölümüne geçilir. Sarayın kuzey cephesinde bir cumbayı taşıdığı düşünülen ahşap konsollarda bulunan üç figürden kartalın uzak görüşlülüğü, aslanın gücü, insanın ise iradeyi temsil ettiği söylenir. İkinci avlu altında bulunan ocakta, sıcak havanın üretilip duvarlar içine yerleştirilmiş künkler yoluyla diğer bölümlere taşındığı merkezî bir ısıtma sistemine sahip olması, sarayın ayırıcı vasıflarındandır.
İshak Paşa Sarayı’nın en belirgin yapısı olan caminin kubbe kasnağı üzerinde mâkılî hatla yontulmuş Arapça ve Farsça dua panoları vardır. Bu kubbenin zamana sapasağlam direnmesi gök kubbenin sahibini tazim eden bu dualar sayesinde olsa gerektir. Caminin avluya bakan kıble duvarında mihrap çıkıntısı, sivri kemerli nişler içindeki pencerelerin çevresi ve alınlıkları, kabartma bitki motifleriyle bezenmiştir. Ortadaki yuvarlak pencerenin üstünde hilalli bir alem kabartması ve kitabede ise sülüs yazıyla “Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder.” (Tevbe, 9/18.) ayeti yer alır. Mihrap çıkıntısının alt kısmında bulunan taş panoda, yuvarlak bir göbek etrafında uzayarak dağılan motif, güneşten ilham almış gibidir.
Caminin içi de mimari açıdan özellikli, süslemeler açısından zengindir. Mihrabın sağında duvara raptedilmiş taş minber geleneksel cami mimarimizden farklıdır. Neredeyse cami büyüklüğündeki son cemaat mahallinin çok sayıda nişe sahip olması bir medrese yahut saray çocuklarına ders vermek için kullanılan bir mekân olduğunu düşündürür.
İshak Paşa ve eşi için yapılan kümbet biçimli türbe, zikzak dilimli çatısıyla, köşelerde yonca biçimli iri sütunçeleri, üst kısma yerleştirilen kuş evleriyle tam bir zarafet abidesidir. Bitki motifleriyle süslü duvarlarında derinliği 7 cm’yi bulan Barok usulü “hayat ağacı” kabartmaları, güzeli temaşanın insana vadettiği mutluluğu fazlasıyla verir.
Sarayın harem kısmına muhteşem bir taç kapıdan girilir. Kapıyı çevreleyen geniş kuşak süslemesi karşılıklı aslan figürleri ile başlar, gücü temsil eden aslanların kuyrukları sarmaşık bitki desenleri arasından yükselir, tam tepede birleşir. Mukarnas dizileriyle bezenmiş yaşmağın üstünde “Hüve’l-Hallâku’l-Bâkî” yazısı vardır. İki yanında “Ya Allah” ve “Ya Fettah” ism-i şeriflerinin bulunduğu kitabeye cennet kapılarının açılıp da muttakilerin ebedî kalmak üzere cennete buyur edilişlerini anlatan ayet hakkedilmiştir.
Haremde, kemal-i edeple girilsin diye kapıları alçak tutulmuş çok sayıda oda, büyük bir mutfak, hamam, abdesthane ve gösterişli bir ziyafet salonu bulunur. Aile toplantılarının, bayramlaşmaların yapıldığı bu mekânın taş duvarları motiflerle, Farsça-Türkçe duaların ve İshak Paşa’yı metheden beyitlerin bulunduğu kitabelerle süslenmiştir:
“İlâhî bu revâkı tâ cihân oldukça âbâd et
Bu hâne sahibini âteş-i düzahtan âzâd et
Saadetle nişîn ola bu dil-küşâ revâk içre
Hudâya rûz-ı mahşerde kerem et anda hem şâd et.”
Derler ki bu saray, Bayazıt valisi Mahmut Paşa’nın kızı Gülbahar ile Çoban Ahmet’in sevda öyküsüne şahit olmuştur. Sarayın duvarlarında imzası bulunan 158 taş ustasının sarı, pembe, kırmızı şark taşlarına şarkılar söylettiği bu güzellik abidesi kim bilir daha ne sırlar taşır.
Yıllarca terk edilmişliğe itildikten sonra restorasyonu yapılan İshak Paşa Sarayı’nın kartal bakışlı, asil ve zarif yüzünün bugün gülüyor olması, harem ziyafet salonuna nakşedilen dualara icabet değil de nedir?ıköy Vaizi