Makale

Hüzün Yurdu

ÂYİNE

Hüzün Yurdu

Dr. Lamia LEVENT ABUL
Diyanet İşleri Uzmanı

HENÜZ yaratılmamış olan bir şeyi talep eden kimse boşuna yorulmuş olur diyen İmam Cafer-i Sadık’a bunun ne olduğu sorulduğunda o, dünya rahatı karşılığını verir. Bu söze itirazlar olacaktır elbette ancak bu söz üzere biraz tefekkür edilse hakikat anlaşılır. Dünya kimileri için zevki safa yeri ise de mümin için Mevlana’nın ifadesiyle kahır evidir. Zira bu dünya türlü kederlerin, hüzünlerin yurdudur. Rahat ve huzurun gölgesinde dünyanın keyfini sürmek daha bir faniye nasip olmamıştır ki, işte bu kişiye, dünyayı dize getiren kimse denilsin.
Mihnet yani bela ve dertlerle sınanma yeri olan dünya, en çok da mümin için sıkıntı ve meşakkatlerle doludur. İmanı kuşanan yüreklerin bileylenip kavileşmesi için bir parça hüzün ve acı ile yoğrulması gerektir ki halis ve pak olabilsin. Mihnet yoksa dert yoksa hüzün yoksa kim, nasıl ispat eder kulluğunu? Nasıl gösterir Rabbine verdiği söz üzere olduğunu ve her türlü mukavemet karşısında kavlinde sadık kaldığını?
Esasında zıtların mezcedildiği yerdir dünya. Masmavi gök kubbenin altında, esen tatlı rüzgârlara bırakıp kendini, dünyanın her güzelliğinden kam alıp yaşamak ne saadet, ne devlettir! Ama dünya mükâfat yeri değil sınanma yeridir. İnsan olmak ama kâmil manada insan olmak, olgunlaşmak için Hz. Mevlana’nın da tabiriyle yanmak ve pişmek gerek. Bazen rüzgâr tersine döner, dünya tüm genişliğine rağmen dar gelir. Bir çıkış yolu ararsın ama beyhudedir tüm çırpınışlar. Sonra tüm çaresizlerin sığınağı ve duaların yegâne kabul merciine yani O’na açarsın ellerini. Teslim olursun hakkında yazılan hükme. Ve türlü badirelerden geçmeden, hüznü de sevinci de zorluğu da kolaylığı da göğüslemeden insan olmanın, kul olmanın sırrına erilmediğini anlarsın.
Bak da ibret al Eyüp’ten, İbrahim’den İs-mail’den… Âlemlere rahmet Muhammed Mustafa’dan. Musibetlere sabretmeseydi E-yüp, “O ne güzel kuldu.” (Sâd, 38/30, 44.) övgüsüne mazhar olur muydu? Rabbi için ateşe atılan İbrahim’in teslimiyeti kor alevleri dahi söndürmedi mi? (Enbiya, 21/69.) Ya boynunu keskin bıçağa dayayan İsmail’e gönderilen koç? Yurdundan yuvasından sürülen Rasulüllah’a apaçık bir fetih nasip etmedi mi Yüce Mevla? Daha nice sıkıntılara sabır gösteren peygamberler, Allah dostları hep Rabbin yardım ve lütuflarına mazhar oldular. Zira düşün de gör; Rabbim en güzel sabırla sabır edenleri hesapsız mükâfatlandıracağını müjdeliyor. (Zümer, 54/10.)
İnsan insan olarak kalabilsin diye sevinci hüzünle, zorluğu kolaylıkla dengelemek gerek. Diğer tarafta ise ahiretin tarlası olan dünya da salih amellerle bezemek gerek sevap hanesini. Ama kalp bu, birine meyledince diğerini ihmal eder, birine kapılınca diğerini unutur. O kalp ki göz açıp kapanıncaya kadar ki bir süre içinde bile değişir, halden hâle girer. Hâlbuki itidal çizgisinden sapmadan dur ki hem dünya hem ahiret yurdun mamur olsun.
İşte tam da bu sebepten kulunu türlü sıkıntılarla, dertler ve kederlerle sınar Rabbülalemin. Her işi hikmet ile eyleyen kim bilir ne hayırlar murat etti şer olarak gördüğümüz işlerde. Acıyla sarmalayıp sabır ilacını içmek düşer bize evvela. Nedenini niçinini bir kenara bırakıp teslimiyetle Rabbe şükür faslına geçmek düşer. Sonra bilir ve inanırız ki, bunlar ilahi ikazlardır, uyarılardır. Kendine dön, içine bak, kalp haneni yokla. Neler var kim bilir orda, ne hatalar, ne yanlışlar göreceksin! Sonra Efendiler Efendisinin muştusu ile sevin: “Bir Müslümana herhangi bir musibet, bir sıkıntı, bir keder, bir üzüntü, bir eziyet, bir gam dokunursa, hatta kendisine bir diken batarsa, mutlaka Allah bunları onun günahlarına kefaret yapar.” (Buhari, Marda, 1.)
Eğer kalp gözüyle bakarsan anlarsın ki Rabbin lütfu imiş, dillerden dökülen ahu eninlerle seni inleten dertler. Rabbin iltifatı ve tertemiz bir kalple ona ulaşmana vesile olacak dertlermiş ah eylediklerin. Sonra hata ve dahi günahlara kefaret olur çekilen hastalıklar, sıkıntı ve musibetler. Sana düşen en güzel bir sabırla sabretmek ve onun hakkımızdaki hükmüne tam bir teslimiyetle teslim olmaktır.
O, senin sahibin Rabbin değil mi? Kabz hâlinde önce sıkar da o hal üzere bırakmaz seni. Ardından bast gelir her kabzın ardından. Genişletir yüreğini ve sırtındaki yükü hafifletir. İnşirah rüzgârları eser ve aldığın nefese dahi şükredersin… Nârın için de nur, zorluğun içinde kolaylık gizlemiştir. Sen yeter ki isyana düşme ve yolunu şaşırma. O’nun kahrı da hoştur lütfu da!

“Mihnet yurdu olan şu dünyada kaldığın sürece üzüntülerin kederlerin meydana gelmesi garibine gitmesin. Çünkü dünya ancak kendi vasfına layık ve doğasının gereği olan keyfiyeti ortaya koyar.”
İbn Ataullah İskenderi