Makale

Dağarcık

KIRKAMBAR
Hilal Koç Hancı
Dağarcık
Aklı Kesmek
Babası İbn Sinâ’yı matematik eğitimine çok önem veren bir okula yazdırır. Fakat İbn Sinâ, bu okulda, cebir ve geometriyi bir türlü beceremez. Derslerden bunaldığı bir gün okuldan kaçar, babasından azar işiteceğini bildiği için eve de dönemez, yoldan geçmekte olan bir kervana katılır. Kervanın ilk konakladığı yerde, kervanbaşı yolcuların en küçüğü olan İbn Sinâ’yı, su getirmesi için yakındaki kuyuya gönderir. İbn Sinâ, sapına ip bağlı kova ile kuyudan su çekerken ipin, sürtündüğü taşı yonttuğunu fark eder. “Bu nasıl olur, ip taşı nasıl yontar?” diye düşünür. “Madem bu ip, uzun süre sürtünmekle taşı bile kesiyor; benim aklım da azim ve gayretle çalıştıktan sonra cebir ve geometriyi niye kesmesin!” der, okuluna geri döner ve çok çeşitli alanlarda birbirinden kıymetli eserler bırakan bir âlim olur.
Bir Ayet
Ey iman edenler! Siz kendinizi düzeltin. Siz doğru yolda olursanız yoldan sapan kimse size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman Allah size yaptıklarınızı haber verecektir. (Mâide, 5/105.)
Bir Hadis
“Kul bir günah işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta oluşur. Bundan vazgeçip tövbe ve istiğfar ettiği zaman kalbi parlar. Günahtan dönmez ve bunu yapmaya devam ederse siyah nokta artırılır ve sonunda tüm kalbini kaplar. Allah’ın (Kitabında) ‘Hayır! Doğrusu onların kazanmakta oldukları kalplerini paslandırmıştır.’ (Mutaffifîn, 83/14.) diye anlattığı pas işte budur.” (Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 83.)
Esmâ-i Hüsnâ
ez-Zâhir: Her yerde, her zaman tasarruflarıyla, kudretiyle, azametiyle tecelli eden; varlığını ve birliğini gösteren birçok delilin bulunması açısından aşikâr olan, algılanabilen, varlığı apaçık görünen...
KISSADAN HİSSE
Gerçek Tevekkül
Vaktiyle zeki, çalışkan bir medrese öğrencisi; çok sevdiği, derslerini dinlemekten ayrı bir zevk aldığı hocasını rüyasında görür. Rüya bu ya, hocası cennetin kapısında beklemektedir ve bir türlü içeri giremez. Uyandığında çok üzülür fakat “Ne olacak canım, alt tarafı bir rüya!” deyip kendini teskin eder
Aradan bir süre geçer, aynı rüyayı birkaç gün üst üste görünce endişelenir. Gündüzleri dalgın gezer, geceleri uykuya dalmak istemez. Bunun hikmetini düşünüp durur. Hocası da onun bu durgun hâlinden, canını sıkan bir durum olduğunu anlar. “Nedir seni böyle kara kara düşündüren?” diye sorar. Talebe, başta söylemek istemese de hocasının ısrarına dayanamaz ve “Hocam uzun zamandır sizi rüyamda, cennetin kapısında beklerken görüyorum. Kapıdan girip de o eşsiz nimetlere gark olamıyorsunuz. Ben bu işin hikmetini kavrayamadım, dalgınlığım bu sebeptendir.”
Hoca gülümser, “Oğlum ben senin gördüğün rüyayı (cennetin kapısında öylece beklediğimi) kırk yıldır görüyorum ama yine de ümitsiz ve isyankâr değilim. Doğru bildiğim yolda yürüyor, Allah’a kulluğumu eksiksiz yerine getirmeye çalışıyorum. Bana düşen de budur. Gerisi Allah’ın bileceği iştir.”
Bir inci
“Tembellik insanın karşısına mertçe çıkıp savaşan bir düşman değildir. Bilakis eski peri hikâyelerindeki kahramanlar gibi şekilden şekle girerek ve binbir hile kullanarak insanı alt etmeye çalışan bir namerttir.” A. Fuat BAŞGİL
Osmanlıca
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda! Canı cananı bütün varımı alsın da Hüda, Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda. Mehmet Âkif