Makale

TRAFİK KURALLARI ve Ahlâkî Boyutu

TRAFİK KURALLARI
ve Ahlâkî Boyutu

Doç. Dr. Fikret Karaman
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı

Yüce Allah, yerde ve gökte bulunan bütün nimetleri istifade edilmek üzere insanın emrine vermiştir. Bu nimetlere ve güzelliklere muhatap olan insan, tam bir sorumluluk anlayışı içinde görevini yerine getirmek durumundadır. Günümüzde çokça yararlandığımız söz konusu nimetlerin başında; boş zaman, sağlık, hava, su, gıda, nakil ve ulaşımı sağlayan motorlu araçlar ile diğer iletişim ve teknoloji ürünleri gelmektedir. Aslında Allah’ın verdiği nimetlerin tamamını saymak ve onların hakkını vermek mümkün değildir. Ancak bunlara şükretmek, her şeyi yerinde ve usulüne uygun olarak değerlendirmek son derece önemlidir.
Bu yazımızda motorlu araçların hareketlerini düzenleyen "Trafik Kuralları ve Ahlâkî Boyutu" üzerinde durmak istiyoruz. Daha önceki yıllarda da; "Trafik kazaları ve alkollü içkiler; tevekkül, kader ve trafik kazaları" konularında iki makale tarafımdan hazırlanmış olup yine Diyanet Aylık Dergisi’nin Nisan 1998 ve Mayıs 2001 sayılarında yayınlanmıştır. Bu yazıyı da hazırlamadan önce Emniyet Genel Müdürlüğü’nün ilgili birimleriyle görüşerek trafik kazaları hakkındaki en son istatistik? bilgileri ve belgeleri aldım. Böylece aşağıda verilecek sayısal bilgilerin büyük bir kısmı adı geçen kurumun yazılı kaynak ve bilgi notlarından alınması uygun görülmüştür.
Söz konusu bilgi ve belgelerden anlaşıldığı gibi, 2002-2003 yılları da; trafik kazaları açısından hiç de iç açıcı geçmemiştir. Önceki yıllara göre; trafik kazalarında % 3.73, yaralanmalarda ise % 1.71 oranında bir artış olduğu ortaya çıkmıştır. Ölümlerde ise % 2.82 civarında bir azalma olmuştur. Az da olsa ölüm oranındaki bu düşüş, olumlu bir gelişme olarak değerlendirilebilir. İçişleri Bakanlığı 2004 yılında trafik kazalarını önlemek ve azaltmak amacıyla hem adlî ve İdarî yönden, hem de halkı aydınlatmak ve bilgilendirmek bakımından bir dizi çalışma başlatmıştır. Gerçekten çağımızda; motorlu araçların kullanılması ayrı bir bilgi, kültür, tecrübe ve sabır gerektirmektedir.
Trafik kuralları, bu alanda düzenlenen kanun ve diğer mevzuatın dışında kul ve komşu hakkı bakımından da geniş bir yelpazeyi ilgilendirmektedir. Bu nedenle trafik sorununun kuralları yanında bir de İnsanî ve ahlâkî boyutu vardır. Nitekim toplumun ortak mekânları olan yollar, otobanlar ve parklar trafik kurallarının uygulandığı yerlerdir. Kişi kendi alanına ve hakkına sahip çıktığı gibi, başkasının da hakkına riayet etmek ve alanına saygı göstermek zorundadır.
Trafikte kural ihlâli asla hafife alınmamalıdır. Çünkü bazen küçük bir hata ya da yanlış uygulama büyük kazalara neden olmaktadır. Her gün yazılı ve görsel basında benzer hatalar yüzünden korkunç kaza haberlerine şahit olunmaktadır. Bu yazının yazıldığı günlerde bir günlük gazete şöyle bir manşet atmıştı: " Hayata son bakış, iki aileydiler. Boğazda eğlendiler, bir otomobile altı kişi bindi. Hatalı solladılar, öldüler. Arabanın enkazında içki şişeleri çıktı." Bu tür acı haber ve dramatik manzaralar insanın yüreğini sızlatmaktadır. Her defasında ölüm, sakatlanma ve yaralanma ile sonuçlanan trafik kazalarının acı sonuçlarına tahammül etmek gerçekten zordur. Ne var ki, bu üzüntülere rağmen günümüzde önemli bir sektör hâline gelen motorlu araçlardan vazgeçmek de mümkün değildir. Kur’an-ı Kerim, insanın kendi eliyle karada ve denizdeki dengeyi bozduğuna işaret ederek şöyle ikaz etmiştir: "İnsanların kendi işledikleri (kötülükleri) sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır." (Rum, 41) Ayetin mealinden de anlaşıldığı gibi, yeryüzünün tabiî dengesi insanın eliyle bozulmaya başlamıştır. Teknolojik gelişmelerin ortaya çıkardığı çevre sorunları, trafik kazaları ve sanayi atıkları ekolojik dengeyi bozmaktadır. Buna bir de sosyal hayattaki bozulma eklenince insanın Allah’ın koyduğu değerleri dikkate almamasının acı faturası karşımıza çıkmaktadır. O halde, çağın nimet ve gerekleri olan bu araçları bırakmak yerine, onları kurallara bağlı ve usulüne uygun olarak kullanmak en doğru olanıdır. Görüldüğü gibi trafik sorununun temelinde insan unsuru bulunmaktadır. Onun eğitimi, toleransı, sabrı ve kurallara bağlılığı önem arz etmektedir. Çünkü trafik kurallarının başarıyla uygulanması; ancak bilgi, deney, hoşgörü, sabır, karşılıklı anlayış ve aklın rehberliğiyle mümkündür.
Bilindiği gibi ülkemizde yolculuk ve taşımacılığın büyük bir bölümü hâlen karayolu ile yapılmaktadır. Giderek büyüyen bu hizmet sektörü; beraberinde trafik yoğunluğunu ve sorunlarını da gündeme taşımıştır.
ilk kez 1862 yılında İngiltere’de icat edilen motorlu araç, insanlık için önemli bir buluş, nimet ve kolaylık olmakla birlikte, zamanla büyük tehlike hatta savaşlardan daha fazla bir ölüm nedeni olmuştur. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre; dünyada her yıl, trafik kazalarından dolayı yaklaşık bir milyon insan ölmekte, yirmi milyon kadarı da yaralanmaktadır. Şüphesiz ki yaralıların büyük bir kısmı da; ya ömür boyu yatağa bağımlı bir hasta olarak kalmakta veya fiziksel engelli olarak ailenin ve toplumun yardımına muhtaç duruma düşmektedir.
Gelişmiş ve gelişmekte olan bütün ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de trafik kurallarına uyulması için çok yönlü tedbirlerin alınması gerekmektedir. Zira her geçen gün nüfus, sürücü ve motorlu araç sayısındaki artış devam etmektedir. Yapılan araştırmalara göre; Türkiye genelinde 2003 yılı sonu itibariyle sürücü belgesi; on milyonu B sınıfı olmak üzere toplam 15.787.933’e ulaşmıştır. Aynı tarih itibariyle trafiğe tescil edilmiş araç sayısının ise; toplam 9.618.071 olduğu anlaşılmıştır. Buna göre ülkemizde her beş kişiden birinin sürücü belgesi, her yedi kişiden birinin de motorlu araç sahibi olduğu anlaşılmaktadır. Türkiye’de yük ve yolcu taşımacılığının % 90’ı şehir içi ve şehirler arası kara yollarımız üzerinden yapılmaktadır. Böylece sanayileşme ile birlikte ortaya çıkan kolay ulaşım ihtiyacı, kaynak yetersizliği, yol ve alt yapılardaki yetersiz ve plânsız uygulamalar ile kamuoyundaki trafik kültürü ve bilincinin eksik olması, sorunu daha da karmaşık hâle getirmiştir. Bu problem, halkımızın bir kesimini değil, tüm bireyleri ve hatta kurumlan ilgilendirmektedir. O halde, hiç istisna tanımadan herkesi hedef alan ve ne zaman ortaya çıkacağı bilinmeyen trafik kazalarının bütün yönleriyle incelenmesi gerekmektedir.
Yapılan araştırmalarda, trafik kazalarının büyük bir kısmında sürücü hatası olduğu anlaşılmıştır. Bunlara yaya ve yolcuların sebep olduğu kazalar da eklenince bütün kazaların % 99’unun insan unsurundan kaynaklandığı görülmektedir. Zira yol ve alt yapı eksikliği ile arızalı araçlar yüzünden meydana gelen kazalar da, dolaylı olarak insanların dikkat, tedbir ve sorumluluk anlayışlarıyla ilgilidir. Buna göre; ülkemizdeki ölüm ve yaralanma ile sonuçlanan kazaların nedenlerinin; aşırı hız, hatalı sollama, yakın takip, uykusuz ve dikkatsiz araç kullanma, alkollü araç kullanma, kavşaklarda geçiş önceliğine uymama, kırmızı ışık ihlâli ve emniyet kemerinin kullanılmaması gibi hususlar olduğu belirlenmiştir. Bu kuralların ihlâli nedeniyle 2003 takvim yılında sadece polis sorumluluk bölgesinde 422.302 adet trafik kazası meydana gelmiştir. Bu kazalar sonucunda 2.818 kişi olay yerinde hayatını kaybetmiş ve 95.324 kişi de yaralanmıştır. Yine hatırlanacağı üzere sadece 2003 yılındaki dokuz günlük Ramazan Bayramı tatilinde meydana gelen trafik kazalarında 126 kişi ölmüş, 316 kişi de yaralanmıştır. Diğer bir ifade ile; her yıl ortalama olarak meydana gelen dört yüz bin trafik kazasında binlerce vatandaşımız ölmekte, yüz binlerce insanımız da yaralanmaktadır. Bunun yanı sıra aynı süre içinde meydana gelen trafik kazaları nedeniyle ortaya çıkan maddî kayıplar da tüyler ürperticidir. Örneğin trafik kazalarındaki bir yıllık ekonomik kayıpla 550.000 civarında kaloriferli konut inşa etmek veya asgarî ücretle altı milyona yakın insanı bir yıl süre ile istihdam etmek mümkündür.
Elbette trafik kazalarının önlenmesinde kanunla belirlenen kurallara uymak önemlidir. Çünkü trafikteki kurallar ve işaretler, zengin bir birikim ve bilgi sonucu belirlenmiştir. Kimse onları hafife alamaz ve görmezlikten gelemez. Hâl böyle olunca söz konusu kurallara uymak öncelikli olarak bir insanlık ve vatandaşlık görevidir. Ancak olaya kamu güveni ve insan hayatının önemi açısından bakıldığında konunun daha da ciddî olduğu anlaşılmaktadır. Olayın bu safhasında dinî, ahlâkî ve vicdanî sorumluluğun da devreye girmesi gerekir. Zira Yüce Allah; "Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız." (Bakara, 195) buyurmak suretiyle kendimize ve çevremize zarar verecek eylemlerden sakınmamızı emretmiştir. Başka bir ayette ise her şeyin belli bir ölçü ve düzen içinde yaratıldığına işaret edilmektedir. (Kamer, 49) Buna göre; trafik kuralları da, insanlara ve çevreye zarar vermeyecek şekilde düzenlenmelidir. Bir sürücünün diğer aracı hatalı sollaması, aşırı hız yapması, usulsüz şerit değiştirmesi, virajı hızlı alması, kırmızı ışıktan geçmesi, yanlış park etmesi ve yaya haklarını ihlâl ederek başkasına maddî ve manevî zarar vermesi, hem trafik yönünden hem de kul hakkı ve ahlâkî davranış açısından büyük bir yanlışlıktır. Bu yüzden trafik kurallarının ahlâkî boyutuna da önem verilmelidir. Çünkü ihmal ve tedbirsizliklerden kaynaklanan her olayı; kaza, kader ve tevekkül anlayışıyla yorumlamak ve onunla teselli bulmak doğru değildir. Zira önlem almadan ve sorumluluğumuzu yerine getirmeden "olacağa çare yoktur" diyerek yanlış anlayışın sonucu olan teslimiyetçi bir tutumla kimse kendini haklı çıkarmamalıdır. Bu yanlış tutum ve davranış, olsa olsa sorumluluktan ve yapılan hataların acı sonuçlarıyla yüzleşmekten kaçmaktır.
Ne yazık ki, gençler başta olmak üzere pek çok kimse sırf zevk olsun diye hız sınırlarını aşmakta, trafikteki hız âdeta ölüme koşmaktadır. Bu durumda insanın gerçekten yaratılışı ve karakteri itibariyle çok aceleci olduğu akla gelmektedir. O, bu tavrıyla hayra değil, şer ve felâkete doğru koştuğunun farkında değildir. Özellikle ülkemizdeki yolların durumu ve alt yapı eksikliği de dikkate alındığında süratin doğuracağı tehlikenin ne derece büyüdüğü kolayca anlaşılmaktadır. Günümüzde sık sık rastlanan trafik kazaları bunun en canlı örnekleridir. Kişi sabırlı, dikkatli ve iradesini kontrol ederek araç kullanması durumunda hem kaza ihtimalini azaltır, hem de varmak istediği hedefe daha da huzur içinde ulaşmış olur. Bu hususta; kendilerine çeki düzen vermek isteyenler için, Ziya Paşa’nın; yavaş ve dikkatle giden maksadına ulaşır, acele ve hızlı olanın da ayağına eteği dolaşır, şeklindeki şu beytinde; büyük bir ders ve ibret vardır:
Erişir menzili maksûduna âheste giden,
Tiz-reftar olanın payına dâmen dolaşır.
Trafik kazalarının en önemli etkeni, alkollü içkiler ve uyuşturucu madde kullanımıdır. Zira alkol ve uyuşturucu alan bir sürücünün dikkat ve iradesinin dağıldığı, muhakeme ve karar gücünün zayıfladığı, el ve ayak hareketlerinin yavaşladığı, daha da önemlisi görüş mesafesi içindeki renk, ışık ve diğer eşyayı birbirinden ayıra- mayacak kadar dalgın, dikkatsiz ve yorgun düştüğü tespit edilmiştir. Yapılan araştırmaların da gösterdiği gibi alkol, hem trafik kazalarının hem de toplumsal suçların ortak paydası olarak tescil edilmiştir. Buna göre alkolün; trafik kazaları başta olmak üzere, sosyal hayatımızdaki diğer yıkım ve olumsuzluklarını rakamlarla şöyle ifade etmek mümkündür: Trafik kazalarının % 61’i, genel suçların % 85’i, ırza tecavüzlerin % 50’si, eşlerini dövenlerin % 70’i, işe gitmeyenlerin % 60’ı, cinayetlerin % 85’i, şiddet olaylarının % 50’si, genel tutuklamalarını % 50’si ve akıl, ruh ve sinir hastahanelerine yatanların % 40’ının alkolden kaynaklandığı anlaşılmıştır.
Bu açıklamalardan da anlaşıldığı gibi trafik; dikkat, tedbir, sabır ve gerekli bütün kurallara uymak demektir. Ceza ödememek veya kanundan korktuğu için değil, başkasının hakkına saygılı olmak, trafik kültürüne, güvenliğine ve ahlâkî boyutuna katkıda bulunmak için gayret gösterilmelidir. Zira sevgi, saygı, hoşgörü ve sorumluluğun yansımadığı iş ve eylem kalıcı değildir. Unutmayalım ki, yedeği olmayan ve yerine yenisi konu- lamayan tek şey insanın canı ve hayatıdır. O da Allah tarafından bize emanet edilmiştir. Kimsenin bu emaneti bir meydan okuma, yarışma ve macera uğruna tehlikeye atmaya hakkı yoktur. Herkes, "bana bir şey olmaz" düşüncesinden kurtularak muhtemel kaza ve tehlikeleri önlemek için çalışmak zorundadır. Bu bağlamda bir canı ve hayatı kurtarmak, bütün insanları kurtarmak kadar önemlidir.