Makale

İSTİĞFAR: İSTİĞNANIN PANZEHİRİ

İSTİĞFAR: İSTİĞNANIN PANZEHİRİ

Meral Günel | İstanbul Maltepe Vaizi

"Bir kimse istiğfarı dilinden düşürmezse, Allah ona her darlıktan bir çıkış, her üzüntüden bir kurtuluş yolu gösterir ve ona beklemediği yerden rızık verir." (Ebu Davud, Vitr, 26.)


Yüce Allah’tan, kusurların bağışlanmasını dilemek anlamına gelen istiğfar, yapılan yanlışların hiç olmamış sayılmasını arzulamaktır. İnsan olmanın sırtımıza yüklediği zaaflar nedeniyle sürüklendiğimiz girdaptan kurtulma çabasıdır.
Allah ile yakınlaşmanın en önemli adımı olan istiğfar, inanılan ve güvenilen Rabb’in kapısından başka son iltica merkezi tanımamak, O’nun hakkında yakîn sahibi olmak, gösterilen vefasızlık ve sadakatsizlikten dolayı affedilme talebiyle o kapıda bekleşmektir. "Rabbinizden bağışlanma dileyin. Doğrusu O, çok bağışlayandır." (Nuh, 71/10.) emrine karşı hassasiyet göstermektir.
Nefs-i emmarenin oyunuyla düşülen gaflet ve ihanete savaş açmaktır istiğfar. Hatasını, kusurunu görebilme erdemidir. Bu erdemi nedametle taçlandırıp doğrudan Rabb’e iltica etmek ve O’nun mutlak kudret, saltanat ve merhameti karşısında boyun eğmektir.
Hatalar insan olmakla alakalı. Hata yapmamayı hayal etmek melek olmayı dilemek kadar gerçek dışı. Hayatın tam merkezinde olmayı hedefleyen İslam’a göre insan için önemli olan, öncelikle günahlardan sakınmaya çalışmak, hasbelkader günaha düşüldüğünde ise yanlışı tekrarlayarak ısrarcı olmamaktır. “Takarrür tekerrürden doğar.” deyişi mucebince günahı karakter hâline getirmemektir. Tekrarlanan yanlışlar giderek kötülüğü normalleştirir, duyarlılığı azaltır ve kişiyi, inandığı doğrular ve yaptığı yanlışlar arasında bocalamanın huzursuzluğundan kurtulmak için zihniyet değişikliğine iter. (Yaşadığı çelişkiyi azaltmak ve kendini temize çıkarabilmek için kişi, dinin hükümlerini olduğundan farklı algılamaya ve yorumlamaya başlayabilir.)
Tam tersi bir şekilde, yapılan yanlışlara kilitlenip kalmak, bir kurt gibi insanın içini kemirerek kulluk bilincini zayıflatıp tevekkül ve ümidi öldürebilir. Cenab-ı Hakk’ın insanoğluna lütfu olan derlenip toparlanabilme kabiliyetini azaltır. Varlık kodlarımıza işlenmiş iyilik-kötülük mücadelesinde iyiliğe tanınan şansı azaltır. Hayatın dengesini bozar. Nitekim "Canımı kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah sizi yok eder, sizin yerinize, günah işleyen ama sonra Allah’tan af dileyen başkalarını getirir ve onları affederdi." (Müslim, Tevbe, 11.) buyruğunu, insana, kendine küsmeden, ümitsizliğe kapılmadan, düştüğünü fark ettiği anda yerden doğrularak üstünü başını silkeleyip kaldığı yerden yola devam etme cesareti veren bir müjde gibi okumak gerekir.
İstiğfar, önünde eğildikçe insanlığımızın yükseleceği bir kemal kapısı sunar bizlere. Kulu günaha karşı duyarlı ve donanımlı kılar. Hadisimizde geçen “dilinden düşürmemek” ifadesi zaman ve mekânın tüm kayıtlarından bağımsız olarak, varlığımızın, kendisinden neşet ettiği özle irtibatı koparmamasını ifade eder. İstiğfardan uzaklaşmak vicdanın nasırlaşmasına sebeptir. Tövbe ve istiğfar ile dikkatini kendine yönelten insan, vicdanından kaçamayacağını anlar. Bu durum, günahın kemiyet ve keyfiyet bakımından giderek azalmasına vesile olur.
İstiğfar vesilesiyle insan, affedilmenin ne demek olabileceğini kavrar ve insanlara karşı hoşgörü ve merhamet sahibi olur. Kendisi hata yaptığında, durumu fark edip telafi yollarını aramaya başlar. Adalet ve hakkaniyetin, bireysel ve toplumsal hayatın tüm yönlerinde can bulmasına katkıda bulunur. Kendisine yapılan hatalar karşısında Rabb’inin ahlakı ile ahlaklanıp affediciliği kuşanabilir.
Hata ve kusurları hep dışarıda (başka insanlarda hatta şeytanda) arayarak kendini temize çıkarmak iyilik ve iyileşmenin önündeki en büyük engeldir. "Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir; kaldı ki O birçoğunu da bağışlar." (Şura, 42/30.) ayeti insanın bir musibetle karşılaştığında ilk başvuracağı adresin kendisi olması gerektiğini öğütlemekte. Yanlışları keşfetmeye ve düzeltmeye kendimizden başlamak büyük bir edemdir.
İnsanı bu erdemden mahrum bırakabilecek yegâne tavır da insanın kendini hata ve kusurdan münezzeh ve la yüs’el görmesine sebep olan enaniyetinden başka bir şey değildir.
İstiğfar, kibrin çocuğu istiğnanın panzehiridir. İstiğfar ile günaha düşmeyi, hata yapmayı kendine yediremeyen obez nefislerin soyu kırılır. Mükemmel olmanın yalnız Allah’a mahsus olduğu idraki, insanı ubudiyette acziyet sınırına taşır.
Ragıb el-İsfahani’ye göre bağışlanma talebinin hem söz hem fiille olması gerekir; aksi hâlde istiğfar kişiyi yalancı durumuna düşürür. Her işte olduğu gibi af dilemenin de bir adabı vardır. Konuyla ilgili ayet ve hadisler bütün olarak incelendiğinde yüce Allah’a tüm fiil ve sıfatlarıyla iman etmek, yapılan yanlışı bir an önce terk etmek, yapılan hatadan samimi pişmanlık duymak ve bir daha dönmeme kararında olmak, Allah’tan bağışlanma dilemek ve onun rahmetinden ümidi kesmemek bu konudaki en temel prensiplerdir.
İnsan hatasını düzeltebilme, hatalardan yola çıkarak yeni tecrübeler öğrenebilme yeteneği ile yaratılmıştır. Hatayı düzeltmenin ilk aşaması ise içten gelen bir pişmanlıktır. Pişmanlık, yani yapılan davranıştan duyulan derin mahcubiyet hissi temelde doğru ile yanlışın ne olduğu konusunda bilgi ve fikir sahibi olmayı gerektirir. Hatanın ne ve nerede olduğu, kimden kaynaklandığı konusunda sağlıklı bir bilgi ve düşünceye ulaşamamış insan ne için bağışlanma dileyebilir ki?
Ümitvar olmak insanın sığınağıdır. Bir Müslüman, üzerine düşeni yaptıktan sonra Allah’ın sonsuz rahmetine sığınmalı. Üzerine düşeni yaparken de zihinsel kodlarını tekrar tekrar gözden geçirmeli. Rasul-i Ekrem efendimiz, ev işlerinde zorlandığı için kendisine yardımcı olacak birini vermesini rica eden can paresi Hz. Fatıma’nın talebini kabul etmemiş, bunun yerine kendisine gece yatarken çekmek üzere bazı tespihatlar öğretmişti. Demek ki bazen problemlerin çözümü, sıkıntı ve üzüntülerden kurtulma reçetesi bizim beklediğimiz adresten değil de umulmadık bir yerden gelebilir. Dua, istiğfar ve tespihata devam etmek, sınırlarla kuşatılmış insana, güç ve kudreti sonsuz Rabb’imizin katından sayısız kapılar açılabileceğini gösterecektir. Yeter ki, “Şunu bilmelisin ki rabbinin bağışlayıcılığı engindir.” (Necm, 53/32.) ayetine uygun tutum geliştirebilelim.
HADİSTEN ÖĞRENDİKLERİMİZ
• Her kul hata yapabilir. Önemli olan hatada ısrar etmemek, Allah’tan bağışlanma dilemek ve yapılan yanlışları affedilmez görmeyerek ümidi kesmeden duaya devam etmektir.
• Af dile(yebil)mek insandaki kibri öldürür. Zannedildiğinin aksine insana değer kazandırır.
• İstiğfar, yanlışlar karşısında hata aramaya kendimizden başlamamız gerektiğinin kodlarını taşır.
• İstiğfara devam etmek insanın dünyevi ve uhrevi sıkıntılarının bertaraf olmasına vesiledir.