Makale

EVLAD-I MUSTAFA’NIN İBTİLASI: KERBELA

EVLAD-I MUSTAFA’NIN
İBTİLASI: KERBELA

Fatma Nur Ünlü Sürer


Kerbela… Susuz ve insandan yoksun topraklarda eza ve cefanın mihnetiyle kanını ulayan, müminlerin yürek burkan sedalarının aksini yere göğe dağıtan acı hakikat. Tarih 9 Eylül 680, hicretin 60. yılında Zilhicce ayının 8. günü umresini tamamlayarak yola çıkan Hz. Peygamber’in sevgili torunu Hz. Hüseyin Kûfe’ye gidiyordu. Abdullah b. Mutî’nin, keskin kılıçlar üzerine gitmekte ısrar etmeyip geri dönülmesi yönündeki dileği karşısında: “Aziz ve Celil olan Allah’ın emrine hiçbir kimse karşı gelemez.” cevabıyla şehadete yürüyen bir cengâver ve yanında ona dualarla destek olan gayretkeş akrabaları…
Hz. Hüseyin, yürüyüş esnasında öğrendiği acı haberle kederlenen peygamber canı bu mübarek zat, kendisini bu yolda yalnız bırakmayan gönüldaşlarına, dileyenin geri dönmekte serbest olduğunu, bu tercih sonrasında kimseye kalben kırgın olmayacağını söyledi. Fakat kendisi çıktığı bu yoldan geri dönmeyecekti. Gözlerinde ise kısa bir süre sonra yaşanacak hazin olaylar karşında tevekkül pırıltıları yanıp sönüyordu.
Kerbela, Bağdat’ın yaklaşık 100 km güneybatısında yer alan, sarp ve müstahkem kalelerden uzak, susuz ve sıcağın esaretinde, gelip geçenden ârî, ıssız bir yerdi. Haram aylardan Muharrem’in 9. günüydü. İbadetle ve mağfiretle geçirilen bir gecede her şeyin sahibi olan Allah’a teslimiyet için istenen müsaadenin ardından tan yeri ağarıyordu. Yaklaşmakta olan zulüm karşısında kanlarının son damlasına dek hak mücadelesinden vazgeçmeyen Hz. Hüseyin ve onun yanından ayrılmayanlar için çetin bir gün başlıyordu. Çadırların birbirine yaklaştırılıp kadın ve çocukların ortada toplandığı o gün canlarını kurtarmanın daha elzem olduğunu, yanından ayrılmalarını salık veriyordu Hz. Hüseyin. Karşısında direnmeye niyetli, kendisini asla yarı yolda bırakmayacak, başlarına gelecek olan her belaya sabırla mukabele edeceklerinden emin müminler görüyordu.
Acıyı göğüslemeye muktedir bedenlerin, cesaret, metanet ve yiğitliklerinin ahirette karşılık bulduğu gündür Kerbela… Acının gölgesinde hüzünlerin dile geldiği o meşum gün...
Öyle ki, miladi 680 yılına mıh gibi kazınmış, tarihin kirli ve kanlı sayfasında acı bir vaka olarak mukayyettir. Bu sebeple her sene Muharrem ayının 10. günü müminleri derinden sarsan o acı ve kederi ibretle hatırlayıp birlik beraberliğe her zamankinden daha muhtaç olduğumuzu idrak etmek gerektir. Kerbela gününde verilen sözlerin, her ne koşulda olursa olsun bedeli göze alınmış, Müslüman, kardeşiyle “sadakat sınavı”nda sınanmıştır. Fitne ve şer odaklarının bu imtihanda dünya menfaatlerine yenildikleri gün olmuştur. Kıyamete dek hafıza ve hatıralarda unutulmayacak ve unutturulmayacak bu hadisenin ceza ve mükâfatı da hesap günü olan ahirete tehir edilmiştir. Hz. Hüseyin’in feci bir şekilde can vererek şehit olduğu Kerbela’da, 72 Müslüman da onunla birlikte şehadet şerbetini içmiştir. Bu olay, akabinde de ehlibeyt için oldukça hazin neticeler doğurmuştur. Bu hazin olay, üzüntüleri, pişmanlıkları, hesaplaşmaları, kırgınlıkları beraberinde getirdi. Kimileri intikam elbisesine bürünüp öç alma hissi ile dolup taştı. Peygamber evladına reva görülen zulmü müminlerin ne aklı ne havsalası alıyordu.
En çok da fitne ve sadakat kavramlarının tartışıldığı, türlü çıkarımlarda bulunulmak suretiyle sorgulandığı bu olay günümüze kadar farklı açılardan ele alındı. Bir taraftan tarihsel boyutuyla irdelendi, bir taraftan da Müslümanların onmaz yarası olarak yeni örf ve âdetleri ortaya çıkardı.
Tarihin o kara günlerinden günümüze baktığımızda bu üzüntü verici hadiseyle ilgili pek çok metin, şiirler, kasideler yazılmış, ağıtlar yakılmış, mersiyeler düzülmüştür. Kerbela olayıyla birlikte yaşanan hadiselerden yola çıkarak oluşan şifahi anlatılar zamanla kolektif duygu ve düşüncelerle beslenerek menkıbevi söylemlerle karışmıştır. Bu durum zamanla farklı türlerin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Kerbela’da Hz. Hüseyin’in ve yakınlarının şehadetleriyle ilgili gelişen olaylardan bahseden, hem tarihsel bilgiler ihtiva etmesi açısından, hem duygu boyutuyla edebiyatın da konusunu teşkil edecek metinlerle dolu nice makteller yazılmıştır. Bu maktellerde Hz. Hüseyin, o günün dehşetinde yiğitçe ve korkusuzca savaşan bir cengâver olarak nitelendirilmekle birlikte zaman zaman efsanevi boyutlara varacak özellikleri de zikredilmiştir. Eserlerde olaylar bütün ayrıntılarıyla ve dramatik sahneler hâlinde tasvir edilmiştir. Bu minvalde maktel-i Hüseyn geleneğinin en mühim eseri Fuzuli’nin eseri olup “Erenler Bahçesi” anlamına gelen “Hadikatü’s-Su’edâ” istifade edilmesi gereken mühim bir eser olarak zikre şayandır. Fuzuli eserinde Kerbela çölünde yaşanan hadiselere herkesin, cümle âlemin, ulu’l-azm dediğimiz peygamberlerden Hz. Nuh ve Hz. Âdem’in (a.s.) dahi ağladığını, hatta Cebrail’in de yüce makam olan arş-ı mualla’da göz yaşı dökerek bu üzüntüye ortak olduğunu şu satırlarla ifade etmiştir:
“Kerbelâ deştinde şâh-ı Kerbelânun hâline
İttifâk-ı âmm olup mecmû’-ı âlem ağladı
Pâye-yi arş-ı mu’allâda töküp Cibrîl eşk
Ravza-yı Rıdvânda rûh-ı Nûh u Âdem ağladı”
Hz. Hüseyin ve ona gönülden tabi olanların Kerbela’da çektikleri susuzluğa mukabil müminlerin katığı olan dualar, ilahiler, şiirler dillerinden acılı sesler olarak dökülmekte, okunan mersiyelerle kalpler acıya ortak olup cennetle gönenmiş şehitlerini anmaktadır:
Zalimler el urup hep şemşîr-i can rübâya
Kasd ettiler serâpâ evlâd-ı Mustafa’ya
Devran olup müsait ol kavm-i bî-hayâya
İsal olundu bî-dâd ser-hadd-i intihâya
Kimler eder tahammül yâ Rab bu ibtilâya
Âmâc edip vücûdun bin nâvek-i kazâya
Düştü Hüseyn atından sahra-yı Kerbelâ’ya
Cibrîl varup Haber ver sultân-ı enbiyâya
(Zalimler kılıçlarıyla gönül alan sevgiliye vurup, Hz. Muhammed Mustafa’nın iki gözü, çok sevgili torununa baştan ayağa hücum ettiler. Hayâdan yoksun bir kavim tarafından mübarek başı gövdesinden ayrılmak suretiyle şehit edildi. Bin ok hücumunun vücuduna isabet ettiği bu belaya Ya Rab nasıl tahammül edilir? Kerbela’da Hz Hüseyin ok ve kılıç darbeleriyle atından düşürüldü. Cibril, enbiyanın sultanı Hz. Muhammed Mustafa’ya git de bu katmerli acıdan haber ver.)